•
Aynada kendime biraz daha bakıp elimdeki ruju dudaklarıma sürdüm. Hafta sonunda olduğumuz için okuldan bir kaç kişiyle bir restoranta akşam yemeği yemeye gidecektik.Üstüme beyaz, desensiz tişört giyiyordum. Altımda siyah mini etek, eteğin altınaysa siyah topuklu deri çizme giyiyordum. Çizmeler vintage'dı.
Lacivert saçlarımıysa hafif dalgalı yapıp açık bırakmıştım. Kulağımdaki zincirli küpelerin zincirinde belirli yerlerde yıldız vardı. Boynumdaysa siyah, kalın kurdale bağlıydı ve kurdalenin iki ucuda tişörtümün neredeyse sonuna kadar geliyordu. Parmaklarımın her birinde, desenli demir yüzük takılıydı. Sadece sol baş parmağımda, altın halkanın üstünde inci benzeri bir boncuk olan yüzük takılıydı.
"Kabadayı grubunun motorsikletine işeme" operasyonunun üzerinden neredeyse bir hafta geçmesine rağmen bir halt olmamıştı. Tahmin ettiğim gibi, Hirotaka fazlasıyla abartmıştı. O en sevmediğim insan tipiydi, korkak, cılı ve en ufak şeye endişlenen türden.
Telefonumdan gelen bildirim sesiyle rujun kapağını kapatıp telefonu elime aldım. Aşağıda, kapının önünde beni beklediklerine dair kısa mesaj bildirimiydi bu.
Üzerime kahverengi vintage deri ceketimi giyerek aşağı inip arabaya bindim. Asıl problem ise, şimdi onlara nasıl hesabı kitleyecektim ben???
⊙.๑..
•
Elimdeki tahta yemek çubuklarını sipariş ettiğim ramen kasesine daldırmış çorbalı makarna etrafında çeviriyordum sadece. Ramenimi yerken bir anda iştahım kesilmişti ve şu an sadece tatlıya odaklanabiliyordum. Çubkuları kasenin üstüne, yatay olacak şekilde bırakıp elimi tabakta yan yana duran ve ağzımın suyunu akıtan balık krakerlerine uzattım.O an elimin üzerine birisi tokat atmış ve taiyakilere dokunmamı engellemişti.
Kaşlarımı çatarak sol tarafımda ayakta dikilen. Kısa boylu, tıknaz çocuğa çevirdim sert bakışlarımı. Ağzına bir taiyaki tıkmış çiğniyordu ve aynı zamanda bakışlarını üzerime dikmişti.
Taiyakiyi bitirdiğinde vücudunu tamamen bana çevirmeden, elini cebine atarak açılmamış bir paket dorayaki çıkarttı. Ardından bekletmeden dorayaki paketini ramen tabağını itekleyerek önüme koydu.
Kimdi lan bu fino köpeği kılıklı? Gerçi, ona fino köpeği demek fino köpeğine hakaret olurdu.
Yanımızdan ayrılıp uzaktaki en az on kişilik masaya yerleşmişti. Biz biraz ortalarda oturuyorduk ama o fino köpeği kılıklı ve yandaşları arkalarda, cam kenarında oturuyorlardı.
Yani sadece birkaç balık krakeri yiyip bana şu siktiğimin dorayakisini vermek için mi tee' oradan kalkıp bizim masamıza gelmişti? Ayrıca, onların masasında tepeleme bir kaç tabak dolusu balık krakeri vardı zaten.
Masadaki herkes bana bakmaya başlamıştı. Yanımda oturan sarışın kız, kolumu çekiştirerek ona dönmemi sağladı.
"Onu tanıyor musun?" Kaşları hafif çatıktı. "Tanımıyorum." Cevabım yetmiş gibi değildi. Masada yirmi kişi vardık ve herkes bana bakıyordu.
"Tanımak zorunda mıyım yani?" Bence değildim, zaten onun gibi birisini tanımak istemezdim.
Ve istemiyordum da.
Hemen önümde oturan sarışın kız. "Yenilmez Mikey sana dorayaki verdi ve sen onu tanımadığını mı söylüyorsun?" Önümdeki paketli dorayakiyi aldım ve kızın önüne koydum aslında mevzunun dorayakiyle bir ilgisinin olmadığını bile bile.
"Sen ye istiyorsan." Çünkü ben yemeyecektim. Ama kız, dorayakiyi geri önüme itelerken kabul edemeyeceğini söyledi.
Bu kadar önemli miydi yani şu göt kadar tatlı? Paketli dorayakiyi alıp sandalyenin sırtına astığım deri ceketin cebine koydum.
Başımı çevirip tekrar onların masasına baktım, bu sefer siyah saçlı, kuduz köpek tipli bir varlık -onu ilk gördüğümde uzayın en derin ve karanlık yerlerinden geldiğini düşünmüştüm- benim tam gözlerimin içine bakıyordu. Bakır rengindeki gözleri öfkeyle karışık tarif edemediğim garip bir duyguyla bakıyordu.
Boş vermeye çalısarak az önce taiyakilerle dolu tabağa baktım. Az önceye kadar dolu olan tabakta bir kırıntı bile kalmamıştı. Yumruklarımı sıkıp gözlerimi kapattım. Ne bekliyorsam zaten.
Biliyorum kalemim pek iyi değil ama yazmayı seviyorum işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘽𝙚𝙮𝙣𝙞𝙢 𝙮𝙤𝙠; Baji Keisuke.
Fanfiction"Bir baktım bu amın hoşafı motorsiklete işiyor."