20

46 2 0
                                    

"Gözlerin fısıldadı, ah
Mutluluğu yavaşça
Gözlerin fısıldadı, ah
Mutluluğu yavaşça"

Bir Sana Bir de Bana - BaBa ZuLa

''Beyti mi, İskender mi?'' diye sordu Tuna elindeki kocaman menüye sanki dünyanın en önemli kararını veriyormuş gibi ciddi bir şekilde bakarken.

''İskender.'' Hiç düşünmeden cevaplayan sevgilisi ile dudağını dişledi, ikisini de çok seviyordu ve karar vermekte çok zorlanıyordu! Üstelik köşede siparişlerini almak için sabırsız bir şekilde sürekli onlara bakan garson ile gerginliğinin hat safhalara çıktığını hissetmişti. ''Bir mi, iki mi?''

Erdemin bu sorusuna anlam veremese de, ''İki.'' Diye cevapladı, ne alakaydı şimdi?

''Çok güzel, İskender yiyorsun, konu kapanmıştır.'' Diyerek çevik bir hareketle, gencin parmak boğumları beyazlaşana kadar sıkıca tuttuğu menüyü birazcık zorlanarak almış, hemen ardından garsonu çağırmıştı. ''Ustam bize bir İskender ve Urfa, ikide kola.'' Sevgilisinin aç ve sabırsız halleri ile kanı hemencecik kaynamış, yanaklarını sıka sıka sevme isteği ile doldurmuştu içini, üstelik garsonla konuşurken, baskın ve otoriter bir havaya dönüşen ses tonu ile sıcaklamaya başlamıştı.

Ve evet, bütün bunlar arkada ne olduğu çatal bıçak ve insan seslerinden tam anlaşılmayan türkümsü bir şeyin çaldığı içerinin bol bol altın varaklar ile bezendiği bir aspavada yaşanıyordu.

Erdemin annesini ziyaret ettiklerinin ertesi günü, sabahtan akşama kadar Ankarayı gezmişler, Tunalının güzel sokaklarında dolaşıp, minik, butik kafelerden birinde kahve içmiş ardından da, yine, yürüyerek Kızılayın kalabalık sokaklarına ulaşmışlardı. Orda boş boş bir süre dolaştıktan sonra, kararan hava ile birlikte acıkmaya başlamışlar, nerede yiyecekleri hakkında uzun bir tartışmaya girmişlerken Erdemin aklına gelen, ilk günlerinde onları otellerine bırakan taksici abinin dediği aspavaya gelmişlerdi.

''Bu kadar mezeye ne gerek var ki?'' diye sordu Tuna masayı en az 10 çeşit meze ve iki tabak patates kızartması ile dolduran garsonun ardından.

''Buranın olayı buymuş sanırım, bunların hepsi ikram, hatta yemekten sonra çay ve künefede veriyorlarmış.'' Erdem, sadece on dakika önce internetten edindiği bilgiyi büyük bir hava ile sevgilisine satarken, ağzına üstünde kaşar olan patatesten atmıştı. Değişik bir ikiliydi ama hoşuna gitmişti bu yüzden hemen sevgilisinin önüne doğru itti tabağı, ''Tuna bak böyle çok güzel oluyormuş dene.'' Dedi hemencecik.

''Sen asıl şu mezeye bak enfes.'' Ona karşılık güneş saçlısı da geri durmamış, mezeden biraz çatalına alıp, direkt ağzına vermek istese de ortam müsait olmadığı için çatalı uzatmak ile yetinmişti. İkisi de, yedikleri değişik tatlar ile mest olurken ana yemek gelmeden, masaya konulan sıcak pide bütün mezeleri silip süpürmüş, üstüne birde patatesleri yemişlerdi. ''E, biz doyduk ki?'' diye mırıldandı Tuna biten küçük meze tabaklarına bakarken, üstelik, bakan tek kişi o değildi anlaşılan çünkü garson hemen boşları alıp tekrar masayı ağzına kadar doldurduğunda gözleri kocaman olmuştu. ''Şaka falan olmalı.'' Diyerek etrafına baktığında diğer masalara da aynı tarifenin uygulandığını görüş ağzı kocaman açılmıştı.

Erdem ise, eline yasladığı çenesi ile başını hafifçe yana yatırmış, bıdı bıdı konuşan sevgilisini izlemek ile meşguldü. Çok güzeldi, güneş gibi parıldayan saçları, bir ceylanınki gibi kocaman olan yeşil gözleri, dolgun dudakları, hafifçe çıkık elmacık kemikleri ve uzun ince bembeyaz boynu ile bu adam gerçekten dünya dışı gibi duruyordu, aşık olmamak insanın elinde olan bir şey değildi. Gözlerinin, üzerinde çok fazla oyalandığını ancak garson tabağı onun önüne uzatırken fark etmiş hemen toparlanmıştı.

kendi halimde | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin