Hellooo!
Yorumlarınızı bekliyorum! 🤭🤭🤭
İyi okumalar!♡♡♡
"Prensim, askerler talim için sizi bekliyorlar."
Yula prensin dalgın bakışlarını farkedip boğazını temizledi. "Efendim..."
Barlas gözlerini daldığı yerden çekip yardımcısına çevirdi. Yula başını eğip kendini tekrarladı. "Askerler sizi bekliyor prensim."
Barlas oturduğu taş banktan doğrulup bahçeden talim alanına doğru yöneldi. Gözleri bahçedeki kırmızı güllere takıldı. Geniş bahçenin çıkışına doğru ekilmiş iki sıra kırmızı gül önceki gün gördüğü kırmızı gözleri hatırlatmıştı ona. O gözlerdeki acı dolu, ümitsiz bakışları hatırladı. İçinde bir burkulma peydahlandı. Dişlerini sıkıp yaşlı gözleri zihninden uzaklaştırmaya uğraştı.
Bağırışlar, iniltiler ve tahta kılıçların birbirine vurmasıyla çıkan tok sesler arasında Barlas daha da dalgınlaşıyordu. Sinirle talim alanından uzaklaşıp pelerinini giydi ve meydana indi. Tezgahların arasında dolaşıp, halktan insanları incelemeye koyuldu.
"Şeytan kaçmış duydun mu?" Esnaflar arasındaki konuşmayı yan tezgahta durup dinlemeye başladı. Önündeki tezgahtaki çeşitli bitkilerle ilgileniyormuş gibi yapıyor, kimisine dokunup kimisini kokluyordu.
"Yaralıymış zaten, ölüp gitmiştir..."
"Ya bir daha gelirse?"
"Efendim, yaralar için bir şey arıyorsanız çok güçlü bir merhemim var. Şövalye olmalısınız, işinize yarayacaktır." Adam pelerinin arkasından görünen zırhtan yola çıkarak bu çıkarımı yapmıştı.
"Merhem ha..." Adam hızla kafasını salladı. Pörtlek mavi gözleri heyecanla parlıyordu. "Kendim yaptım, başka yerde bulamazsınız!" Barlas inanmaz bir tavırla tek kaşını kaldırdı. "Doğruyu söylüyorum! Burada kime sorsanız söyler benim marifetlerimi, her gün dolaşır yeni bitkiler ararım. Bu karışım..." Gururla ufak cam kavanozu eline alıp gösterdi. "Çok nadir bir bitkiden yapılıyor. Öyle etkili ki, bir servet değerinde!"
Yaşlı adamı daha fazla yormayarak cebinden bir kese çıkardı. Çok düşünmeden keseyi adama verip elindeki ağır keseyle arkasından şaşkınlıkla bakan adamı görmezden gelerek meydandan çıktı.
Saraya geri döndüğünde Yula yeniden yanına gelmişti. Ancak prensinin sürekli öne geri yürümesi ve düşünceli düşünceli elindeki kavanoza bakması nedeniyle sesini çıkarmayıp yalnızca bir komut almayı bekledi. Adamın tepesi yeterince atmış görünüyordu.
'Neden aldım ki bu merhemi? Neden o gözler aklımdan çıkmıyor? Bir şeytana yardım edecek kadar delirmedim henüz, öyle değil mi?' Elindeki kavanozu öyle sıkı tutuyordu ki neredeyse kırılmasına sebep olacaktı. Sinirle bağırdı. "Atımı hazırlayın!"
Yula yerinden fırlayıp ahıra yöneldi. Barlas çatılı kaşlarıyla hazırlanmak için saraya gitti. Eğitim sırasında giyindiği rahatsız edici zırhtan kurtuldu. O güçsüz şeytanın yanında bir zırha ihtiyaç duymayacağına inanıyordu. Kılıcını kuşanması yeterli olurdu.
Merhemi cebine yerleştirip, tekrar pelerinini giydi. Siyahlarla bezenmişti. Kalın kumaş ceketi sıkıca gövdesini sarıyor, düz kesim siyah pantolonu ona eşlik ediyordu. Ceketin yatay gelen ucu diğer ucuna gümüş düğmelerle tutturulmuştu. Bu siyahlık içinde yalnızca mavi gözleri ve beyaz eldivenleri aykırı duruyordu.
Siyah kısa saçlarını da düzeltip odasını terk etti. İçinde bir kıpırtı şeytanın gitmemiş olmasını umuyordu.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOLAN {bxb}
RomanceSavaşçı bir prens ve yaralı, yanlış anlaşılmış bir şeytanın hikayesi. Not: Şeytan terimine daha genel ve belli dinlerin yorumlarından ayrı bir düşünceyle yaklaşılmıştır. Bir kurtadam veya bir vampire yaklaşım gibi.