. . .
Atıştırmalık sandviç tarzı şeyler yedikten sonra babamın yıllardır borcunu ödediği serefsiz şirketi bulmuştuk. Serefsiz diyordum ama gelince binaya bakakalmıştım, çok güzel bir gökdelendi. Mimarı kimse muhteşem iş yapmıştı. Emre hayran olmuş şekilde katları sayıyordu.
"Tam 30 kat oha. Burası bizim mi şimdi? Vay anasını."
Aklıma babamın hastanedeki hali gelirken sinirlerim bozuldu. Selim denen herif borçları babama yıkmasaydıda borçlar başlangıçtaki ufak şirketlerinin başına kalsaydı batıp bir daha iş yapamazdı. Babam sayesinde bu kadar büyümüştü.
"Bizim hakkımız. Borçlar babama yıkılmasaydı resmi olarakta bizimdi. Allah belalarını versin. Hadi yürü." Diyerek Emre'yi içeri sürükledim. Döner kapıdan içeri girdiğimizde bu sefer Emre gibi benim de ağzım açık kalmıştı. Çok kalabalık, çok büyük bir yerdi. Gözlerim danışmanda duran kadına kaydığında Emre'nin kolunu çektim. Danışmana doğru yürüyüp kadının önünde durduk. Emre kulağıma yaklaşıp "Ne güzel kızmış" diye fısıldayınca "Sana mahalledeki hâle'yi alacağız. Boşver bu kızı." Diye yanıtladım. Tam elini kaldırıp bana vuracağı sırada kadının bakışları oturduğu yerden bize doğru döndü. Salağın eli havada donup kaldı.
"Buyrun?" Diye sorunca Emre gerildiğini belli etmek için havadaki elini indirip alttan alttan elime vurmaya başladı. Bende çok gerilmiştim. "Biz Selim için geldik, soyadını hatırlamıyorum." Dedim bir çırpıda
"Selim Yalçın" diye duzeltti kadın. "Randevunuz var mıydı?"
"Hayır, yok." Dediğimde dik dik baktı. Bizim hakkımıza giren parayla maaş aldığını bilseydi böyle bakabilir miydi acaba? "Randevunuz yoksa alamam." Dedi. Emre biraz rahatlamış olacak ki konuştu.
"Ama gerçekten çok önemli. Öyle böyle değil. Benim babam bugün hastanelere düştü biliyor musun? Annem nasıl ağladı. Kendine gelemedi kadın sakinleştirici yaptılar. Babamın bir arkadaşı vardı duyunca o da hastanelere düştü. Bu kadar insanın psikolojisinin bozulması senin patronun yüzünden. Görüşmemiz lazım."
Kadın önce bir süre boş boş bakıp daha sonra eline telefonu alıp kulağına dayadı. "Güvenlik,danışmana lütfen." Diyince mal gibi kaldık. Emre kaçalım bakışı attı ama ben pes etmemekte kararlıydım. Alnımdan soğuk terler akarken gülümseyerek konuştum.
"Bunlara hiç gerek yok. Biz kendimizde çıkabiliriz lâkin buraya gerçekten uzaktan geldik. Bir kere Selim Yalçın bey ile görüşebilir miyiz lütfen?"
Kadın derin bir iç çekti. "Selim beyin programı dolu. Zaten anladığım kadarıyla randevu bile alabilecek kişiler değilsiniz. Yalnız Selim beyin oğlu Esat bey burada. Onu arayıp müsait olup olmadığını sorabilirim." Dedi. Oğlunu daha rahat tehdit ederdik çok güzel bir fikirdi.
"Sorarsanız çok mutlu oluruz." Dedim sırıtarak. Kadın telefonu yeniden kulağına dayadı. "Esat bey, sizinle görüşmek isteyen iki genç var. Müsait misiniz?"
Karşı tarafla konuştu bir süre. Bize ismimizi,ne işle uğraştığımızı falan sordu. Daha sonra telefonu kapattı.
"Sizinle görüşme yapmayı istemiyor. Meşgul." Dedi.
"Nerde ki onun odası?" Dedi Emre. Kadın bir süre şüpheli şüpheli bakıp "Lütfen gidin." Diyerek bizi kovdu. Magazinle gelmek şart olmuştu sanırım.
"Gitmiyoruz. Burada oturur o işten çıkana kadar bekleriz." Emre koltuklara doğru ilerlediğinde güvenlik gelip kolundan tuttu. Emre güvenliği görmesiyle mal gibi kaldı. "Lan 2 metre bekçi mi olur?!" Diye bağırdı adama. "Bekçi değilim güvenliğim. Sizi dışarı alalım."
"Aman çok fark etti sanki. O ne lan parfüm mü taşıyorsun belinde? Çok korktum." Dediğinde güvenlik iç çekip onu dışarı sürüklemeye başladı. Emre'yi kurtarmak için "HOP BIRAK ONU" diye bağırarak Emre'nin yanına gideceğim sırada arkamdaki kadının "Esat bey,bunlar." Dediğini duydum. Emre ne hali varsa görsün diye düşünüp arkamı döndüm. Gördüğüm uzun boylu adamı bir süre süzüp "Sen misin lan Esat?" Dedim.
"Evet? Neden iş yerime gelip olay çıkarıyorsunuz? Kimsiniz?" Dedi anlamaz bakışlarla.
"Borçlarınızı üstüne yıkıp hayatını mahvettiğiniz adamın oğluyum." Diyerek kaşlarımı çattım.
"Ben öyle birisi tanımıyorum. Para koparmaya gelen kişilersiniz sanırım. Maddi durumunuz kötüyse erzak yardımı yapabilirim böyle rezilliklere gerek yok." Dediğinde yumruğumu suratına geçirdim. Kendimden emin bir şekilde yapmamıştım. Yaptığım hareket ile şaşırıp yumruğuma baktım. Etrafımdaki bana kızan sesleri duymadan yumruğuma bakıp kendimle gurur duymaya devam ettim.
Kafamı anlık kaldırdığımda Esat denen adamın yüzüne bir yumrukta Emre attı. Kolundan tutup kendime çektim. Fısıldayarak "napıyorsun lan? Ben vurmuştum zaten. Karakolluk olacağız şimdi." Dedim. Göz devirip adama döndü.
"Babana bir sorsana bu şirket gerçekten sizin mi?" Diye bağırdı adama. Adam kanayan burnunu tutarken içimden küfür ettim. Kesin sıçmıştık.
Polisi aramasını ya da bize bağırmasını bekliyordum ama hiç tahmin edemeyeceğim bir şey yaptı.
Kahkaha attı.
"Şansınızı başka yerde deneyin. Size neden inanalım ki?" Elini cebine atıp biraz para çıkardı. "Bununla kendinize simit ve çay alırsınız. İyiliğim dokunmuş olsun belli ki çok çaresizsiniz." Dedi ve gülümseyerek parayı bize uzattı.
"Bizi ciddiye almıyor musun? Babana sor. Bir dahaki gelişimizde ne kadar ciddi olduğumuzu göreceksin. " Dedim ve parayı almadan Emre'yi tutup dışarı çıktım.
"Ulan herif ciddiye bile almadı bizi." Emre sinirli bir şekilde söyleniyordu. "Esat beylerdeki havaya bak. 23 yıldır babasının adaletsizce onu beslediğini öğrenince ne yapacak acaba?" Diye devam etti.
"Bir şey yapmaz ki umrunda olmaz bence. Bunların ailede vicdan diye bir şey olsa başta babama tekmeyi koymazdı babası." Dedim. "Hemen magazin bulup olay çıkaralım burada."
Başını sallayarak onayladı beni. Daha sonra sırıttı. "Ne güzel çaktık ama tam suratının ortasına." Dediğinde bende sırıttım. Tokalaşmak için elimi uzattığımda hemen tuttu. Güzelce tokalaşıp ayrıldık. "Hadi anneme söyleyelimde biraz sevinsin kadın." Emre'yi pış pışlarken titreşimdeki telefonu titredi. Cebinden çıkarıp gelen bildirime baktığında ekrana kitlenip kaldı.
"Hassiktir arkadaşım merdivenlerden düşmüş. Gerizekalıya bak birde bacağını kırmış gel bana bak diyor. Benimde babam yeni ölümden dönmüş. Hiç insanlık yok." Telefonu geri cebine koyup bana baktığında kaşlarımı çattım.
"Gitte ilgilen yazık çocuğa ben babamla ilgilenirim." Dedim. Kafasını sallayıp "O zaman anneme neden eve gelmediğimin hesabını verirsin canım Brotherım." Diyip sırıta sırıta gitti.
İç çekip saatime baktım. Ders zaten kaçmıştı. Eve dönmeye karar verip elimi cebime attım. Bomboş cebimle kaşlarımı çattım. Yol param yoktu. "Keşke şerefsizi göndermeden önce para isteseydim ya da o herifin verdiği çay simit parasını alsaydım." Diye söylenip etrafa bakındım. Esat denen herif burnunda mendille şirketten çıkıyordu. Kafamda yanan ampulle sırıtarak yanına doğru yürüdüm.
Gurur yapacak halim yoktu. Zaten harcadıkları her parada babamın hakkı vardı. Arkası dönük adamın sırtına dokundum. Bana doğru dönüp gülümsedi.
"Daha 10 dakika geçmeden özür dilemeye mi geldin bakalım? Tamam gençliğine veriyorum affettim üzülme." Diyince dik dik baktım.
"Ne özür dilemesi? Para istemeye geldim. Bana yol parası ver." Dediğimde bu sefer dik dik bakma sırası ona gelmişti. Bakışmamız bittiğinde alaycı bir şekilde gülümseyip cebinden biraz para çıkardı.
"Bunu al ve bir daha şirketime de bana da yaklaşma dilenci." Dedi. Kaşlarımı çatarak parayı aldım. "Dilenci senin anadır. Sen git dediğim gibi babana bir sor. Nevzat Demir kim de. O sana açıklasın. Görücem nasıl göt olduğunu." Sonlara doğru sesim alaycı bir hâl alırken saçlarını okşayıp oradan uzaklaştım.
Elimdeki paraya baktım. O kadar paraya doymuş ki hiç tanımadığı insana bile sırf gitsin diye çekinmeden para veriyordu.
Banka gibi kullanırdım ben bu herifi.
![](https://img.wattpad.com/cover/361681921-288-k669767.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gelgit | Bxb
General FictionBeraber iş kuran iki ortaktan birisi diğerine ihanet edince tüm borç ona kalır ve yıllarca ödemeye çalışır fakat hapise atılma ihtimali olduğunu duyunca rahatsızlanır. Oğlu Ayaz ise babasının yıllarca uğradığı adaletsizliğin hesabını sormaya gider...