DALGALARIN AHENGİ

13 5 2
                                    

"Ben kaçıyorum."
"Yemek vakti nereye?" Babam sabahtan beri elinden düşürmediği gazetesini sehpaya atıp ciddi bir surat ifadesiyle beni süzmeye başladı.
"Sahile."
"Yemekten sonra hep birlikte yürüyüşe ineriz."
"Aslında bir şeyler...yazacaktım." Bu yaşıma kadar beni her konuda destekleyen ailem yazarlık kariyerime pekte sıcak bakmıyordu.
"İyi peki. Çıkmadan önce ekmek arası bir şeyler atıştır."
"Gerek yok aç değilim."
Babam derin bir iç çekti. Bu artık onu atlattığımın bir göstergesiydi.
"Ahenk üstüne bir şey al aşağısı esiyor."
"Tamam anne."
Kapının yanındaki dolaptan elime gelen ilk hırkayı alıp sahile koştum. Hayatım boyunca kendimi en güvenli hissettiğim yerlerin başında sahiller gelirdi. Denizin kendine has bir hüznü vardı. Bir derdiniz olmasa da o dert denizine siz farkımda olmadan çekilirdiniz. Ne zaman sahile gitsem vücudum ben farkında olmadan hislerimi yazıya dökerdi. Anlayacağınız deniz,kum,güneş...bunların hepsi benim sanatımın, ruhumun ayrılmaz bir parçasıydı. Nasıl insan ruhunu beslemek için müzik dinler, resim çizerse ben de yazıyordum. Sanatsa yeterince doygunluğa erişmemiş bir ruhun ürünü olamazdı. Kısacası sanat ve ruh birbirlerinden ayıramayacağımız iki kavramdı. Ruhsuz bir insan sanatında yansıtacak bir şey bulamazken sanatsız kalan bir ruh çoktan ölmüş demekti.

İnsanlar yavaş yavaş sahili terk ediyordu. Hava hafiften esmeye başlasa da insanı üşütecek türden bir esinti değildi asla. Hemen tabletimi çıkartıp yeni bir dosya açtım ve yazmaya başladım. Parmaklarımı tuşlar üzerinde ahenkle gezdirirken yazdığım her cümlenin kaderi aynı oluyordu.
"Dalgaların sesi kulaklarımı dolduruyordu"  Biraz fazla mı zorlama oldu?
"Deniz ışıl ışıl parlıyordu." Ya da "güneş tüm sahili boylu boyunca aydınlatıyordu." 
Ne yazarsam yazıyım asla içime sinmeyeceğini anladığımda tableti kumların üzerine bıraktım ardından ben de uzandım.
Hayat bir süreçti. Yazmakta bunun küçücük bir parçası. Ancak ben yazma eylemini sürecin ta kendisi yapmak istiyorum. Bazen kendime fazla yüklendiğimde ilgili geri dönüşler alsam da piyasada parlamak için dizginleri şimdiden elimde tutmam gerektiğinin farkındaydım.
Acaba gerçekten aptallık mı ediyordum?

"Sizinle bir şey paylaşmak istiyorum."
"Noldu kızım?"
"Ben mesleğimi seçtim."
"Yanlış hatırlamıyorsam kimya mühendisliği ile tıp arasında kalmıştın?" Babam dikkatle izlediği televizyonundan koparak bütün dikkatini bana verdi.
"Aslında hiç biri. B-ben yazar olmak istiyorum."
Babam gülümseyip televizyon izlemeye geri döndü. Ondan aşırı bir tepki bekliyorum ancak sakinliği beni şaşırttı ve daha çok korkuttu.
"Ben kararlıyım baba."
"Geleceğini mahvetmek konusunda mı?" İç çekti. "Sayısal zekan çok yüksek. Bütün öğretmenlerin sayısal seçmen konusunda hemfikir. Ben anlamıyorum seni hadi bize acımıyorsun da kendi emeğine de mi saygın yok kızım senin!"
...

"Sızdın mı?" Düşüncelerim dibime girdiğini biraz geç fark ettiğim adamla son buldu. İrkilerek geri çekildim.
"Alkoliğe benzer bir halim mi var?" Sitemimin pekte işe yaramadığını kahkahalarından anladım.
"Deniz ben." Elini uzattı
"Ahenk." İsmimi söyledikten sonra dostça elini sıkıp bıraktım.
"Gün batımını mı izliyordun?"
"Sen gelmeden önce evet."
"Bu zımbırtı nasıl çalışıyor?" Tabletimi alıp kurcalamaya başladı.
"Sizin mağarada bundan çok yok galiba?"
"Posta güvercini denen bir şey çıkmış ama ben dumanla anlaşmayı tercih ediyorum."
"Tercih meselesi." Onu bozmayarak bir süre daha dalga geçmesine izin verdim.
"Dalgaların sesi kulaklarımı dolduru-"
"Sana tabletimi kurcalama hakkını tanıdığımı zannetmiyorum." Tableti elinden çekip aldım.
"O taslaklar ne?"
Yeni tanıştığım bir erkeğe sürekli açıklama yaptığım gerçeği suratıma tokat gibi çarptı. Şu an onunla burda oturmam bile çok saçmaydı.
"Hikaye. Sadece hikaye." Tableti çantaya atıp toparlanmaya başladım. Olabildiğince göz temasından kaçınarak ordan uzaklaştım.
"Tanıştığıma memnun oldum" arkamdan bağıran ses sinir bozucu derecede keyifli geliyordu. Bir an duraksadım sonra yoluma devam ettim.
...
"Bugün sahile gitmeyi düşünmüyorum."
"Saçmalama çocuğun seni yiyecek hali yok ya." Telefonun diğer ucundaki ses kesilmeye başladı.
"Dinle. Sesin çok kesik geliyor burada internet pek iyi değil. Merkeze indiğimde seni ararım tamam mı? Ayrıca biri bizi görürse saçma sapan söylentiler çıkar diye korkuyorum. Burdakiler çok meraklı."
"İyi. Beyaz atlı prensinin her gün seni sahilde beklediğini düşünmüyorum ama yine de sen bilirsin. Baban konusuna gelince...Sen artık 17 yaşındasın neredeyse reşit sayılırsın. Senin hayatından bir kaç adım öteye çekilip kızlarının hayatını yaşamasına mani olmasalar daha iyi olur."
"Gel de babama anlat...Neyse çok öpüyorum Asel."
"Ben de." Kesik bir öpücük sesinin gelmesiyle kendimi tutamayıp gülümsedim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 02 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

One Shots- Tek bölümlük kısa öykülerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin