yoongi'den
yediğim engeli henüz sindirememişken sinirle oturduğum kantin masasından kalktım. hoseok'u bulup neden bana böyle yaptığını sormam gerekiyordu. sanki ne demiştim de bu engeli haketmiştim.
merdivenlerden çıkıp önce sınıfına baktım fakat orada yoktu tekrar arkamı döndüğümde koridorun başında buraya doğru geldiğini gördüm hızlıca gidip karşısında durdum. ters ters yüzüme bakmaya başlamıştı.
"ne dikildin karşıma azrail gibi?"
"az önce aptaldık, şimdi de azrail mi olduk?" yaptığım göndermeye karşı göz devirdi.
"aynen aynen." demiş ve tam yanımdan geçip gideceği sırada sıkıca kolunu kavramıştım.
"Seojun'un yanına mı gidiyorsun yoksa?"
sinirle kolunu çekip, "yine başlıyorsun yoongi, yeter artık!" diye bağırmıştı.
sakin olmaya çalışarak derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım, bir iki saniye sonra açıp sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladım.
"kaldır engelimi."
"çok beklersin. sen önce bana saygılı olmayı öğren."
bir şey demeyi unutmuş gibi tekrar söze atıldı. "ve emir vermemeyi."
"ben sana saygı gösteriyorum zaten." dediğimde koridor yankılanacak kadar sesli bir kahkaha attı.
"çok mu komik hoseok?"
"ay, pardon ama hiç güleceğim yoktu. sen ve bana saygı göstermek." diyip tekrar kahkaha atmıştı.
"gülme bak sinirim bozuluyor."
sanki bana inat yalandan bir gülücük bırakmıştı tekrar. "al işte, gülmeme bile karışıyor. yine şaşırtmıyorsunuz yoongi bey."
bilmiş bilmiş konuştuğunda iyice sinirlenmiştim ama belli etmemeye çalıştım. fazla abartıyordu, asla dediği gibi her şeye karışmıyordum.
"abartma hoseok. hadi bak engelimi kaldır uzatmayalım." güzel bir şekilde konuşmaya gayret gösteriyordum ama hoseok'a fayda etmiyordu.
"engelimi kaldırayımda yine saçma sapan şeyler söyle değil mi? yok Seojun'u seviyormuşum da bilmem ne."
"bu yaptığı şeyin affedilir bir yanı yok çünkü ne yapayım, başka özel bir sebebi var sandım bende."
"ha o başka özel sebep de benim ondan hoşlanmam mı? gerçekten ne dediğini bilmeyen bir aptalsın yoongi."
ikinci kez aptal demesini göz ardı etmeye çalışarak konuşmama sakince devam ettim. yani dışarıdan da öyle gözüküyorumdur umarım.
"bilmiyorum işte, öyle sandım." masumca söylediğim şeyden sonra gözleriyle yüzümü süzdü.
"bundan sonra bilmediğin şeyler hakkında konuşma o zaman."
"yok, konuşmam daha merak etme."
bir şey demeyince tekrar atıldım söze "kaldırıyor musun engelimi?"
"ee, biraz düşüneyim de artık canım ne isterse."
"oyalama beni ya." isyan eder şekilde söylediğim şeyin ardından gözlerimin içine bakıp gülümsemişti. işte bu demek oluyordu ki aramızdaki tartışma tatlıya bağlanmıştı. o an bende kocaman gülümsemekten kendimi alamamıştım.
"sırıtma öyle yoongi, hadi zil çalacak birazdan sınıfına git."
hemen yumuşadığını belli etmemek için geçiştirerek beni göndermeye çalışıyordu. eh bunca yıl kendimden bile iyi tanıyordum hoseok'u. her şeyiyle çok seviyordum onu.
"tamam gidiyorum ama sende kaldır şu engeli, kırma kalbimi."
tatlı bir tebessümle 'tamam' lafını duyunca sınıfa doğru yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Felicity | Sope
FanfictionYoongi, Hoseok'un peşinde koşmaktan asla vazgeçmiyordu. [texting]