"Boşu boşuna vakit kaybediyoruz, o ucubenin şuan nasıl bir çetenin başında olduğundan haberi bile olmadığına eminim"
Yoongi kafasını geriye yaslayıp derin bir nefes aldı, sabırsız bir insan değildi ama heyecanı sabrını yiyip bitiriyordu.
Sinirle direksiyona vurdu.
"LANET OLSUN! BİLMİYORUM TAMAM MI? SİKİK HERİF KONUŞMUYOR BİLE!"
Telefonun diğer ucundan bir süre ses gelmedi, Yoongi'nin siniri öyle bir raddeye gelmişti ki normalde siklemeyen Namjoon bile ürkmüş olmalıydı.
Cebinden sigarasını çıkardı, titreyen elleri ile dudakları arasına koydu paketin içindeki çakmakla yakıp paketle sigarayı yan koltuğa fırlattı.
Sinirle ayağını sallıyor, direksiyonu sıkıyor, sigaradan büyük nefesler alıyordu.
Camı araladı, iki-üç çekişte bitirdiği sigarayı aşağı fırlatıp ağzındaki dumanı dışarı üfledi, daha sakindi, boğazını temizledi.
"Siktir et babamı, o herifi öldüreceğim"
"YOONGİ SEN DELİRDİN Mİ? SAKIN BÖYLE BİR ŞEY YAPMA! BABAM İKİMİZİ DE-"
Daha fazla dinleme gereği duymadı, telefonu Namjoon'un suratına kapatıp arabayı çalıştırdı.
Büyük, malikaneyi andıran evin demir, kocaman kapılarının önünde durdu, 3 haftadır geldiği ve artık arasının iyi olduğu güvenlikleri gülümseyip kapının açılmasını bekledi, içeri, kocaman bahçeye girince silahını arka koltuktan alıp paltosunun altına gizledi, kapının önünde arabasını durdurup telefonunu aldı, siyah lüks arabasından inip kapının önüne geldi.
Planı hazırdı, içeri girecek, Hoseok'un odasına girdiğinde, o boş boş duvara bakarken onu vuracaktı. Buradaki güvenliklerin hepsini öldürebileceğini sanacak kadar egolu biriydi Yoongi.
Jin koşarak çalan kapıyı açtı, gülümseyerek Hoseok'un müsait olmadığını söyleyecekti ki Jungkook'u yanında görememesiyle Yoongiyi boş verip salona koştu.
"JUNGKOOK!"
İşine yaramıştı bu durum, kapıyı kapatıp yavaşça, ifadesiz bir şekilde ezbere bildiği odaya ilerledi ve kapıyı yavaşça açıp arkasından kapattı, kafasını kaldırıp baktığında ise beklemediği bir manzarayla karşı karşıyaydı.
Hoseok, kapıya arkası dönük, ıslak kahverengi saçları tül sabahlığın omuz kısmına doğru damlıyordu.
Kapı sesini duymuştu, yine de büyük gardrobun önünden çekilmemiş, kendine kıyafet seçiyordu.
Tülün altındaki buğday, pürüzsüz teni, kıvrımlı vücudu ve sırtındaki birkaç yara izi gözüküyordu.
Yoongi beyni sikinde çalışan bir adam değildi, gerçekten kararlı olsa Hoseok'u o saniye vururdu.
'Sadece sabırlı olmalıyım. Başarırsam hem bu tenin tadını çıkaracağım, hemde başa geçeceğim. Bir taşta iki kuş vurmak için sadece sabırlı olmalıyım'
Hoseok hiçbir şeyi tınlamadan iç çamaşırı giydi, altına bol siyah bir şort, üstüne sarı bol kısa kollu bir tişört giydi, ıslaklığı azalmış dalgalı saçlarını eliyle karıştırıp arkasına döndü, keskin bakışlarla kendisini süzen Yoongiyi süzmeye başladı.
Her zamanki gibi giyinmişti ama Hoseok hiç onun suratına bakmadığı için nasıl birisi olduğunu bilmiyordu.
Saçlarını geriye taramak yerine serbest bırakmış, şeffaf gözlüğünün altındaki keskin gözleri anlamlandıramadığı kadar sert bir bakışla ona bakıyordu.
Dik dik ona bakarak yanına doğru yürüdü Hoseok, duygusuz ve boş yüzü 'Jimin ona bir şeyler öğretti mi yoksa?' diye düşündürüyordu Yoongiyi.
Ama Hoseok tam karşısına geldiğinde düşünmeyi bıraktı.
Burun burunaydılar.
Hoseok'un çiçekli, odayı kaplayan kokusu şimdi dibindeydi, boynundan doğru güzel bir vanilya kokusu yükseliyordu ki bu Yoongi'nin gözlerini döndürüyordu adeta.
Hoseok ise sonunda odanın içerisinden gelen sigara kokusunun kaynağını bulmuş, yüzünü buluşturarak çekilmişti.
"Evime gelirken bir daha sigara falan içme."
"Daha önce de içmiştim"
"Yani?"
"Tamam, dikkat ederim"
Uzatmak istemedi Yoongi, hemen hemen bir iki adım uzağındaki kalp dudaklar az önce gördüğü manzaranın etkisiyle ona lezziz gözüküyordu.
Yoongi'nin yanına geçip kapıyı açtı Hoseok, odadan çıkıp gülümseyerek salona ilerledi.
Jeongguk koltukların üzerinde zıplayıp onu yakalamaya çalışan Jin'in suratına kırlentleri fırlatıyordu, annesini görünce gülerek koltuğun üzerinden atlamış, koşarak annenin bacağına sarılmıştı.
"Omma! Oma ben acıktım"
Jin yerdeki yastıkları koltuklara yerleştirirken sinirle Jeongguka döndü.
"Ben iki saattir seni ne diye kovalıyorum ya!"
Gülümseyerek oğlunu kucağına aldı Hoseok, yanaklarını öpüp biricik bebeğinin sırtını okşadı.
"Sen bugün biraz dınlen Jin, oğlum ile ilgilenmek istiyorum"
Cevap alamadı, beklemiyordu da zaten.
Mutfağa geçmek için arkasını döndüğünde Yoongiyi dibinde görmesi ile kaşları çatıldı, bu adamın kuyruk gibi peşinde dolanması sinirini bozmuştu.
Jungkook minik eliyle Yoongi'nin burnuna dokundu.
"Bip!"
Gülerek kafasını Hoseok'un boynuna tekrar gömünce çatılan kaslarının yerini tebessüm aldı Hoseok'un."Ne diye peşimde dolanıyorsunuz?"
"Seans y-"
"Kocam gibi kokuyorsun, midem bulandı. Yarın yaparız seansı, gidin lütfen"
Ve cevap beklemeden mutfağa doğru gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dul (Yoonseok + Hopemin)
FanfictionYoongi ölen üvey kuzeninin işinin başına geçmek için onun tek çocuklu kocası Hoseok'un kalbini ve aklını çekmeye çalışır.