2~☆

8 0 0
                                    

"Hadii kalksana daha kumlarda koşacağız!"

Duyduğum sözler karşısında afalladım, daha doğru düzgün olanları tanımadan kumlarda koşacakmıydık yani? Onu kırmak istemedim, çünkü bana çok saf, temiz kalpli biri gibi geldi Lee Minho.

Esnekliğimi ortadan kaldırdım, çekingen bir tavırla ve kalkmama yardım etti. Ellerini alıp kenetledi ve kumlarda koşturdu. Öyle bir güven vericiydi ki, öyle kayıtlıydı ki, o sanki kumlarda değilde gök yolunda koşuyormuş gibi hissettim.

Psikolog kimmiş onunla kumlarda koşmak varken :)

İsmini bilmiyordum, onun içinde barındırılıyordu, hayır hayır, bu aşk değildi. Öyle bir onun ki bu; Onun eli tutarken yer ayaklarımın altından kayıp gidiyor, ona bir adım atıyor, dermanı koruyarak kırık ruhumu incece işliyordu narince.

Hiç bir zaman böyle hissetmemiştim ben. Ellerimi öyle tutuyorlardı ki, birinin yaşıma kadar rastlayamadım. Çok uzakta bunun bir sonucu olduğu, ama rejimin hiç bir aşk hikayesinin sonsuz mutluluk ile bitmediğini. Korkuyordum aşık olmaktan, aşık olupta zehir içmiş kadar olmaktan. Sormak; herkezin kandığı, 'daha önce hiç olmadım' diyemediği bir zehirdir. Bu zehirin geri dönüşü yoktur belkide, fakat gerçekten kişi için içerseniz bu zehiri, o zaman şikayet etmezsiniz, hatta bal gibi yaşanabilir boyutta bu zehir. Ama seçimi iyi yapmanız gerekir, yoksa hayatı çöpten başka bir şey olarak bellemeyin. Hak eden kişinin değer verdiği, bu zehiri içerseniz gerçekten sorun yok.. ben karşıma Lee Minho gibi birinin beklediğini açıkça görüyorum, bir anda hayatıma giriverdi. Seçimimi iyi yapmamak gerek; zehiri içip ya yaşamın mahvedeceği ya da değişecektir. Fakat zehiri içmezsem, yanlızca acı çekeceğim öleceğim.

Kafam çok karışık, sanki karanlık gök yüzünde parlamaya çalışan, parlamaya çalıştıca sönen bir yıldız gibiyim. Bir voltajda çiçek açmaya çalışıyorum, ama sadece çalışıyorum, bir performansa ulaşıyor.

"Hadi oturalım biraz, yoruldum koşmaktan" Düşüncelerimi dağıtmaya sebep olan ses Lee Minho'dan geldi yine. Kararsızdım parayım şey konusunda, elimi bırakmıştı ama ben hala elimi tutmasını sağladı.
"Şey.. Elimi bırakmasan olmaz mı?" Bana yürüdü ve geri elimi tuttu, sanki elimi bırakıyor onu bir karanlığa, dibe batıyormuşum gibi hissediyordu. Bağlandığım bir gecede nasıl olduğunu bilmeden, belki geçmiş hayatımızda tanışıyorduk ve ruhlarımız bir araya geldi. Çok bağlantıdan bağlanmaktan, acırmaktan. Ama o benim cehennemimde yanmayı kabul etti sanırım. 

'' Bak, Ay'ın ışığı okyanusa vuruyor, buna ne denir bilirmisin? ''

''Mehtap. ''

Herkez mehtabı yakamoz ile karıştırır, ama ikisinde bambaşka şeylerdi. Yakamoz, geceleri denizlerde oluşan bronzlaştırıcı canlılardır. Mehtap ise Ay ışığının denize/okyanusa yansıyışıdır. Hayatta böyledir işte,

 Bir bakmışsın yerine başkası konmuş, bir bakmışsın unutulmuşsun, bir bakmışsın cehennemden kötü bu dünyadan silinip kaybolmuşsun; bir dizeyi beğenmeyip silerlermişcesine.

Bundan korktuğum işte, ya o da diğerleri gibi beni silerse hiç düşünmeden? İçtim ben o susuzluğun sebebini unutmam bir şekilde. Sözleri ile irkildim, ''Bu gün Ay çok güzel, değil mi?'' düşüncesi geldi bir an o Japon efsanesi, efsanede ''biri size Ay çok güzel derlerse o kişi size aşıktır.'' diyordu. Hayır hayır, kimsenin benim gibi yanında oturan, doğru düzgün tanımadığı birinin aşık olacağı kadar çok olamaz. Ya da olabilir mi? ''Kaç saattir nereye daldın Jis?'' sesi dağıttı. ''Hiiiç, Ay ne zaman güzel olmadı ki diye uykusum.'' bana ve kafası omuzuma yasladı, ''Herkez bir gün dünyadan silinip gittiğinde unutulacak, ama sen beni unutma olur mu?'' Olumlu manada kafamı korkuttum. Bir yıldız sönüyordu ve duygulandım, yanıp sönüyordu yıldız, bilgin çekişiyordu. ''Bak Minho, gördün mü bir yıldız sönüyor'' gözümden bir kaç damla göz yaşı geldi. Ağlıyordum şu an ama sonuçta ağlıyordum, kimse duyamadan, bilmeden. Bedenimin güzeli belki, ama gelinde ruhuna bakın bir! ruhum o kadar dağınık, kırık ki güvenimi artık herkeste. Onu o kadar çok kırıldılar ki, onu oksijen milimine lanetliyor, kendini paramparça ediyor. En acıtan şey ise, 'insan' dediğimiz kişinin bunu görememesidir. Hiç kimse anlamıyor kırıkların birleştirilemeyeceğini, bakın size en güzel örneklerinden birini verin: içi su dolu bir bardak kırın, ve bardağı birleştirip içine dökmeyi deneyin. Su gider, bardak kırılır. Ruhta bu kadar çabuk incinir işte, tabii bunu herkez anlamaz. ''Mahsuru yoksa bana telefon numarasını veriyor mu?'' konuşuruz eğlenceli olur'' diye sorduğum soru ile biraz afalladım, izin verdim toparladım ve numaramı söyledim. ''Teşekkür ederim, mutlaka yazacağım!'' bir çocuk gibi sevinmesi sevimli geldi gözüme.

 ''Saat çok geç oldu, gitmeliyim artık Jis. Sende daha geç olmadan git evinde, hatta ben bırakayım evde.''

''Gerek yok gerek yok, kendim çözerim sorunu olmaz.''

''Saat çok geç tek gidebilecek misin?''

''Giderim buraya giderim genelde hep geliyorum, bir şey olmaz merak etme beni.''

''Eve varınca mutlaka yaz sincap.''

''Tamam tamam, söz varınca yazarım.''

...

Kendi sokağımın bir arka sokağına geldim ve sokak lambaları söndü. Onu ne kadar derinden korksamda, alıp götürmeden yürüyordum ıssız sokakta. Zaten eve varmam için tek bir sokak kalmıştı. Üzerime siyah elbiseli bir adam düşmüştü, bir şey soracağının habercisiydi.

''Merhaba, ben buranın yerlisi değilimde, bana bu çevreyi tanır mısın?''

''Ah bayım, üzgünüm ama-ah, bir dakika telefonu çalıyor''

Telefonu açmak için arkadan döndüm ve telefonu açtım, arayan Minhoydu. 

''KÜÇÜK SİNCAP KAÇ ​​SAATTİR ARAMIYOSUN NE KADAR EDNİŞELENDİM BİLİYOMUSUN?!''

Bu bilgilerden gülmeden kurtulamam.

''Korkma Minho korkma, biri bir şeyler sordu da o yüzden.''

''Kim.'' Kim o biri.''

Sesimi kısarak cevap verdiğim sisteme,

''Tanımadığım siyah şaplakı siyah elbiseli bi adam gelmiş diyo ki 'bana çevreyi tanıt' lan manyak herif gecenin üçünde neden ben sana çevreyi tanıtayım? dolaşırken gör işte!''

Tam sözlerimi bitirdiğim an sırtıma bıçağın saplanması bir oldu.

☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆

Bölümü kontrol etmeden atıyorum, yanlış bir yer varsa üzgünüm

Mehtap | MinSungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin