Ne yapmam gerek? saçmalıyıp dudağına yapışmalı mı, yoksa mantıkla mı hareket etmeli. Mantık ile hareket edeceğim. Tanımadığım bir insanın evindeyim ve O'nu mu öpeceğim? hayatta olmaz. Bir hışımla üzerinden kalktım ve kendime geldim, Minho hyung ise bana anlamamış gözlerle bakıyordu. ''Ee peyniri almayacakmısın?'' Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? bu işte bi' bit yeniği var çok belli. ''Han-ah, birlikte dışarı çıkalım mı?'' Bir yandan aşıktım O'na, Mantıksız hareket etmek istemiyorum. Aşık olup kendime bu ızdırabı yaşatmak istemiyorum, ama oldum işte. Artık geri dönüşü yok, duygular bir çeşit oyun değildir. ''Han-ah, ne düşünüyorsun öyle? sadece dışarı çıkalımmı demiştim, istersen çıkmayız'' Gözlerinin derinliğinden bir kırılganlık yatıyor, bunu görmek için çok derine inmeniz gerek. ''Hayır hayır, dışarı çıkalım başka bir şey düşünüyordum.'' Sanırsam gözlerindeki kırılganlık benden dolayı değil, geçmişten dolayı. Bir insanı tanımak istiyorsanız gözlerinin derinliğine inin, gözler kişinin geçmişidir. Gözler kişinin ruhudur, anlayabilene tabii..
Biraz olsun mutlu gözleri gözlerime değiyor şu an. Montumu giydim ve kapıya adımladım. ''İlk tanıştığımız okyanus kıyısına gidelim mi?'' Sebebini bilmediğim bir şekilde heyecanlandım ve. ''Olur.'' diye yanıtladım sorusunu. Yürüyoruz şu an oraya doğru, kafamı kaldırdım ve karanlık havayı süsleyen beyaz bulutlarla buluştu gözlerim. Küçüklüğüm geldi aklıma, unutamıyorum bu anımı sebepsizce; Bir öğlendi ve ben parka gidiyordum. Aynı şu an ki gibi havaya bakarak yürüyordum ve bir an da bir taşa takılıp düştüm. Çok sıradan bir anı'dı, ama yinede benim için değerliydi. Düşüncelerimi böldü Minho'nun sesi. ''Han-ah yürürken bulutlara bakmamayı öğrenemedin mi?'' ona bakıp gülümsedim biraz hüzünlü gözlerle. Çocukluk zamanlarım benim için hep çok güzeldi, bir zamana kadar. Ailemin benden nefret ettiğini öğrenene kadar.
-Han'ın çocukluk zamanı-
'' Gine mi, senin aşk acına mı katlanıcam ben yoksa doğurduğum ağlak çocuğa mı? yeter artık, terk ediyorum seni de çocuğunu da. Madem bana aşık değildin neden benle evlenip 15 senemin içine sıçtın!? ''
'' Yeter be kadın senin söylenmelerinden de doğurduğun çocuktanda bıktım. Ortak tek yönümüz şu çocuktan bıkmış olmamız! ''
'' Senin yüzünden işte, çocuğun da aynı sana benziyor! ''
Onlar yine çok şiddetli bir kavga ediyorlardı, her ne kadar son üç yıldır böyle olsalar bile halâ alışamadım. Annem beni hep sokağa çıkmak istediğimde bırakıyor, mutlu olayım diye öyle yapıyor sanıyordum, meğer benden bir kaç saatliğinede olsa kurtulmak içinmiş. Benden neden bu kadar nefret ettiklerini sorguladım altı yaşıma kadar; 'ben onlara ne yaptım ki benden bu kadar nefret ediyorlar?' ve şu an sekiz yaşımdayım, çok net hatırlıyorum, bir keresinde babama aynen bu soruyu sorduğumu ve aldığım cevabı. ''Baba, neden benden bu kadar çok nefret ediyorsunuz? n'aptım ben size?'' ''Sen doduğundan beri annenle çok ciddi kavgalar ediyoruz, senin yüzünden işte!'' Tramvalar bir gülüşte bile saklı olabilir belki, bende o an ona gülümsedim işte bir hüzünle, sonra attım kendimi gecenin bir vakti sokağa. Baktım benden yüksekteki göğe, evden uzaklaştım, her zamanki gittiğim okyanus kıyısına gittim ve uzandım kumlara, fısıldadım; sanki göğ beni duyabilecekmiş gibi.
''Bir gün yanınıza bir yıldız olarak geleceğim ama ne zaman bilmem, katılacağım insanlara parlıyor gibi gözüken ama parladıkça sönen yıldızların arasına.''
Bir çocuğa soracağınız en son soru olsun çocukluk anıları, bazen sadece tramvalara sebep olabiliyorlar çünkü. Benim yaşıtlarım hep parklarda ailesi ile gülüşüyorlar, ben ise sadece bir kederle onları izliyorum. O günlerden beri bıraktım parklara gitmeye. Yinede bir gün beni sevmeleri umudu ile yaşayacağım...
-Şimdiki zaman-
''Heeeey! duymuyomusun beni?'' Gine dalmışım düşüncelerime fark etmeden. ''Üzgünüm hyung, dalmışım.'' Hiç beklemediğim bir soru yöneltti bana, ''Kime?'' cevap verdim bende dolu gözler ile. ''Çocukluğuma. Parçalanmış ruhumun kırıklarına yani.'' Her bir çocukluk anım ruhumu işliyordu ilik ilik, tek tek. İstemsizce aktı göz yaşlarım, tutamadım bu sefer göz yaşlarımı. Akıyorlar yarınlar yokmuşcasına. Bu sefer saklayamadım ruhumun kırgınlığını. Bir parmağı yanağıma değdi ve göz yaşımı sildi. "Parçalanmış ruhunun kırıklarını tek tek toplayım birleştirirsem, o zaman istediğim gibi gülebilirmisin?" Daha önce kimse bana bu derecede yakınlık göstermemişti.
"Ağlama demeyeceğim, susturmayacağım seni ağlamak istediğinde. Sadece yapmam gerekeni yapacağım. Yanımda rahat olmanı istiyorum Hanji..."
Sözlerini bitirdi ve hafif bir şekilde bedenini bedenime sardı. Bende aynı şekilde ona kollarımı sardım. Sakinleştirmişti beni kokusu, ona neden bu kadar çok alıştığımı anlayamıyorum.
Sanırım kaybolan çocukluğumun yıllarını Lee Minho'da buldum...
-------------------------------------
Bölüm sonu~
Final 1-2 en fazla 3 bölüm sonra olucak büyük ihtimalle
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mehtap | MinSung
Fanfiction" Sonsuzluğuna kazı beni sevgilim, ne ağaca, nede kalbe. Ruhunun sonsuzluğuna kazı beni, ruhlar ölmez. Kalp durur, ağaç yıkılır. Fakat ruhlar ölmez.." "Sana söz veriyorum ki saf meleğim, sonumuzu ruhlarımızla mutlu bir son olarak yazacağım.."