"Teşekkürler efendim ancak gerek yoktu."
"Hayır vardı. Buna ben sebep oldum. Korkmuştum ve herkese sinirliydim. Ancak bu sana bu yarayı açmam gerektiği anlamına gelmezdi. Nasıl olsa bana bir şey yapmadın?"
Bir süre durdu ve eline sıvıyı sürmemi izledi. İyice tüm yaraya sürdükten sonra diğer elindeki bandaja uzandım. Elimdeki yaprağı ona verdim ve bandajla kolunu sarmaya başladım.
"Tekrar teşekkürler efendim. Siz iyi birisiniz."
Güldüm ve ona bir bakış atarak sardığım kolunu bırakarak diğer elindeki yaprağı aldım tekrardan. Arkamdaki bebeğime bir bakış atarak sağ tarafta kalan dolaba doğru ilerledim. Yapay bir göl vardı evet ama çevresi bitkilerle kaplıydı. Düşmesi zordu ancak yine de kontrol ederek iyi olduğundan emin oluyordum. Dolabın yanına varınca cam küçük bir vazo çıkardım raflardan birinden. Elimdeki yaprağın üstündeki sıvıyı iyice vazonun içine sıyırmış ve kapağını kapatarak askerin yanına geri dönmüştüm. Gözleri hem benim üzerimde hem de çiçeklerle oynamaya devam eden Woowoo'nun üzerindeydi.
"Bunu al ve her gün sürmeye çalış. Bitince ise tekrar gel senin için tekrar veririm."
Güldü ve elimden küçük vazoyu alarak pantolonunun ceplerinden birine yerleştirdi.
"Teşekkürler efendim."
"Yeter artık teşekkür etme ve şu resmiyeti kaldır. Adın neydi?"
"Changbin efendim."
Ters bir bakış attım ona doğru.
"Üzgünüm."
"Tamam bana yanlız olduğumuz zamanlarda Wooyoung diyebilirsin. Senden küçük olduğumu düşünüyorum."
"Tamam o zaman. Siz nasıl isterseniz Wooyoung bey."
Sanırım aradaki resmiyeti hiç kaldırmayacaktı.
"Arkadaş olmaya ne dersin? Belki bu resmiyet aramızdan daha rahat kalkar. Hem her zaman yanımda olduğun için ikimizde bundan sıkılmayız."
"Siz nasıl isterseniz."
Güldüm ve onu onaylayarak bebeğime doğru yaklaştım.
"Bebeğim rahat bırak artık çiçeği."
Toprağını iterek kökünü ortaya çıkarmış olan bebeğimi hızla durdurarak kucağıma aldım ve kirli elini sıkı sıkı tuttum.
"Gel elini yıkayalım."
Yapay olan göl topladam üç karıştı, suyu temizdi ve akıntısı olduğu için su berraktı. Suyun aktığı ve göle karıştığı küçük bir yapay şelale vardı. Küçük bir çeşmeydi aslında. Her zaman açık kalmış ve devir daim yapan bir çeşme. Yanına yaklaşarak çevresindeki taşlardan birine oturarak bebeğimin elini yıkamaya başladım. Ancak rahat durmayan bebeğim diğer elini de suya uzatmış ve suyu dağıtmaya başlamıştı. Normalde sudan korkup kaçan bebeğim ilk defa bir suya isteyerek yaklaşmıştı.
"Sevdin mi bunu bebeğim?"
Gülerek yüzüme bakan bebeğim ağzından birkaç anlamsız kelime dökmüştü. Onu anlıyor gibi devam etmiştim bende.
"Ya öyle mi?"
Birkaç kelime daha döküldü sanki beni anlar gibi. Bir süre böyle devam eden anlamsız konuşma Woowoo'nun oynadığı suyu yüzüme doğru atması ile son bulmuştu. Şaşkınlıkla üzerime su atan bebeğime bakıyordum ama o tepkime kahkahalarla gülüyordu. Bu haline karşı ona kızgın kalamamış ve bende kahkaha atmaya başlamıştım. Daha sonra aynı onun gibi elimi ıslatmış ve damlaları onun yüzüne doğru püskürtmüştüm. İrkilerek geriye kaçan bebeğime daha çok gülmeye başlamıştım ve o da bir süre sonra bana eşlik etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magderia / Woosan
FanfictionUzak krallıklardan birinde çok mutlu bir çift varmış. Bu bir masal değil, mutlulukları sonsuz değil. (No Angst)