"Yaptığın şeyin bizim için ne kadar büyük olduğunun farkında mısın?"
"Reflex diyelim. Büyütülecek bir şey yok."
"Yeosang bizim hayatımız Woowoo üzerine kuruldu son bir buçuk senedir. Ve sen bizim hayatımızı kurtardın."
"Tamam kapatalım bu konuyu."
"Seni çok özledim."
Onların bu konuşmalarını bölmek istemiyordum ancak hareketsiz uzanmaktan her yerim uyuşmuştu. Bebeğimin yanımdaki varlığı telaşımı bastırırken onların konuşmalarına daha fazla kulak misafiri oldum.
"Bende seni çok özledim. Benden uzak kaldığın süre boyunca seni düşünmekten bir an bile alıkoyamadım kendimi. Neredeydin, ne yapıyordun, iyi miydin, aç mıydın? Düşümekten bir süre yataktan çıkamadım ama kendimde güç bulup ayaklandığım ilk seferde Yunho ben ve Seonghwa ile sizi bulmak için bir sefere çıktık. Birçok şehir gezdik hatta birçok şehri iki üç defa gezdik. Saraya sadece birkaç saat uzaklıktaki o köyü defalarca aradık. Oraya yerleşen adamlarımızdan biri sizin aranan prens olduğunuzu öğrenmeseydi daha da bulamayacakdık sizi. Ne kadar endişelendik haberiniz var mı? Özellikle San. Wooyoung ile gelecek bir hayat kurmaya hazırlandığı ilk an ellerinden alındı sevdiği adam."
Durum bizim için kötü olduğu kadar onlar içinde kötüydü. Ama eşitliği bozan durum ise bizim sadece psikolojik açıdan değil fiziksel açıdan da çok kötüydü. Bedenim artık san tarafından tanınmayacak bir durumdaydı. Yemek yiyememekten zayıflamış ve kötü bir hale gelmişti. Kendim dahi bakmaktan iğreniyorum. Kim olsa dönüp bakmaz ve buna San da dahildi. Bu yüzden bol giyiniyor ve herkesten kendimi gizliyordum. Bu görüntüye kimsenin maruz kalmasına izin vermiyordum. Kendi kardeşleriminde dahil.
Kollarım arasında hareketlenen bebeğim ile anında açılmıştı gözlerim. Woowoo elleriyle kaşıyarak yavaş yavaş araladı irislerini. İrkilerek gözlerimi açmam ile üzerimdeki gözleri fark etmiş ve az da olsa yakalanmanın verdiği utançla onlara bakamamıştım. Sadece kollarım arasında yeni uyanan bebeğime bakıyordum.
"Boo."
Her geçen gün daha da konuşması ve yürümesi beni daha da çok mutlu ediyordu. En çok da ona daha fazla zaman ayırabilmek beni mutlu ediyordu. Yataktan kalkarak oturur pozisyona geçtim ve kalkmaya çalışan bebeğimi de ayağı kaldırdım. Minik ellerini omuzlarıma yerleştirerek ayakta dururken elini yüzüme yaklaştırdı. Yüzümde gezen elleri saçlarıma çıkarak tutamlarımla oynamaya başladı.
"Bebeğim acıktı mı?"
Söylediğimi anlamış gibi ellerini sallamaya ve çığlık atmaya başlamıştı. Gülerek onu kollarım arasına almış ve yataktan çıkmıştım.
"Wooyoung. İstersen size yiyecek birşeyler getirebilirim?"
Ayaklanan Jongho ve oturduğu koltukta uyuyan Mingi'ye bir bakış attım. Daha sonra gözlerim yatakta oturur pozisyonda uzanan Yeosang'a döndü bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.
"Biraz odadan çıksak iyi olur. Hem siz de biraz sohbet edersiniz."
Jongho'nun tereddütlü bakışlarına karşı daha çok büyüttüm gülümsememi. En sonunda kafasını sallayarak kalktığı yere geri oturdu. Bende arkamı dönerek kucağındaki bebeğime daha sıkı sarılarak kapıdan çıktım. Kapıdan çıkmam ile gördüğüm askerle geriye doğru kaçındım. Beni görmesi ile belindeki kılıcın kabzasını arkasına doğru çevirerek önümde eğildi. Yaralı olan eli göğsünde dururken bakışları yerdeydi.
"Bir emriniz varsa sizin için yerine getirebilirim efendim. Siz yorulmayın."
"Sadece mutfağa gideceğim. Gerek yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magderia / Woosan
أدب الهواةUzak krallıklardan birinde çok mutlu bir çift varmış. Bu bir masal değil, mutlulukları sonsuz değil. (No Angst)