"Hedefe ulaşılmış."
Yanımıza yaklaşan Jongho ile elimi kaldırarak onu onayladım. Aynı Mingi gibi yanımıza gelerek benim ve kucağımdaki bebeğimin saçları arasına öpücük kondurmuştu.
"Evet hedefe ulaştık. Yarında ulaşacağız. Dimi Woowoo?"
"Dada!"
Ağzından çıkan kelimeler ile Jonho'yla kahkaha attık. Sabah erken saatte kalkarak küçük evimizin arka bahçesinde binbir emekle büyütüp yetiştirdiğim meyve sebzelerin bir kısmını toplarken kendime hedef koymuştum. Topladığım az bir miktarı satıp eve elim dolu bir şekilde dönmek istiyordum. Şu an ise Woowoo ile aramda bulunan tulumumun cebindeki paralar elimin hiç de boş olmadığını gösteriyordu.
"Baba diyeceksin Woowoo. Baba."
Beni dinlemeden elini yüzüme çıkardı ve dudaklarımla oynamaya başladı.
"Bu çocuk seni hiç dinlemiyor. Aynı Mingi."
Jongho'nun dedikleri ile sırıttım. Eliyle saçlarımı karıştırdı ve yanıma gelerek benim için kendi elleriyle yaptıkları standın önce üst kısmını sonra kenar kısımlarını çıkartarak bir bütün halinden uzun düz parçalar haline çevirerek taşıması kolay bir şekilde üst üste koymuştu. O bunu yaparken Mingi de yanımıza varmış ve ürünlerin kasalarını iç içe koyarak birkaç parçayı da yanına alarak önden ilerlemeye başlamışlardı. Bende onların peşinden akşamın karanlığında ilerlemeye başlarken yavaş yavaş evimize doğru yürüyorduk.
Eve vardığımızda ellerindekileri evin bir köşesine koyarak kendilerini küçük şiltelerin üzerine bırakan alfalara birer bakış atarak mutfağa ilerledim. Yürürken yavaş yavaş kucağımdaki bebeğin bedenindeki kumaşı açarak onu serbest bırakmış ve kucağıma çekerek tek kolumu ona dolarken mutfak dolaplarını açmıştım. Sabah yemek yaparım diye ayırdığım sebzeleri çıkarıp bir tencere aldım. Kucağımdaki bebeği yere bırakıp serbestçe evin içinde gezmesine izin vermiştim. Havalar sıcaktı ve onun için heryeri ince de olsa kaplayan halılar ılıktı. Bu yüzden rahatlıkla henüz yeni yeni emekleyen Woowoo'yu serbestçe yere bırakabiliyordum.
Sebzeleri doğrayıp baharatlar ile güzel bir çorba yaparak yanına günler önce yaptığım kimchiyi koyarak sofrayı hazırlamış ve içeriye sesleniştim.
"Gelin ve yemek yiyin."
Kucağında Woowoo ile içeri önce Mingi girdi. Ardından sarsak adımlar ile Jongho.
Önlerine birer kase yemek koyarak bebeğimi kucağıma aldım. Oturduğum sandalye ile bebeğimi bacağımın üzerine oturtarak sıcak yemeğe yavaş yavaş üfleyerek ona yedirmeye başladım. Ara ara kendimde yiyor ama en çok bebeğimin karnının doyduğundan emin olmaya çalışıyordum.
"Kendini fazla zorlama olur mu?"
Söylediğim kelimeler ile önce hareketleri durdu Jongho'nun.
"Olur."
Yine beni geçiştiriyordu. Kendine çok yükleniyordu. Yaşadığımız şeylere engel olamadığı için kendini güçsüz buluyor ve daha da güçlenmek için kendini yıpratıyordu.
"Lütfen. Benim güçlü olmanıza değil yanımda olmanıza ihtiyacım var."
Gözlerinin içine bakarken bir anda gözlerini benden çekerek yemeğine döndü. Beni hiç dinlemiyordu. Aramızda en küçük olanıydı ama yaşına göre oldukça olgun biriydi. Ben onun çocukluğunu yaşamasını isterdim. Daha 20 yaşında biriydi. Gezip hayatını yaşaması gerekirken 23 yaşındaki abisini ve henüz bir yaşındaki yeğenini korumak için her türlü işi yapmanın yanı sıra kendine hem fiziksel hem de psikolojik olarak çok yükleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magderia / Woosan
Hayran KurguUzak krallıklardan birinde çok mutlu bir çift varmış. Bu bir masal değil, mutlulukları sonsuz değil. (No Angst)