3. BÖLÜM: KABULLENMEK VE ALIŞMAK

0 0 0
                                    

  

İyi okumalar dilerimm
🤍✨
Not: Sizi seviyorum💖🐈‍⬛

Bu bölümü hatta kitabın çoğu bölümünü okurken:

Daylight –David Kushner

Dinleyebilirsiniz🦋❤️‍🔥

Gözlerim kapanıp açılıyordu. Uyumamak için direniyordum. Muhafızlar hiç yorulmuşa benzemiyorlardı. Hala atın üzerinde dimdik oturuyorlardı. Vücudum böyle yolculuklara alışık değildi. Ama alışırdım. Bu benim işime gelirdi. Halkın kraliçesi olmak... Bileyim yada bilmeyeyim kraliçe olmak isterdim. Güç isterdim. Ama koskoca bir halk için kararlar almak... Ben bunu yapabileceğime emin değildim. Ayrıca evlenir evlenmez tüm halkın çocuk bekleyişine girecek olması daha da kötüydü. Güç istiyordum, biriyle evlenmek değil. Ama gücü elde etmek için bu yollardan geçmem gerekiyordu. Zorlu yollardan... Uyum sağlardım, hızlı uyum sağlardım tıpkı bir martı gibi. Martılar simitle beslenmezdi. Ama zamanla simit ile beslenmeye başladı... Alıştı. Bende tıpkı bir martı gibiydim. Hızlı alışırdım. Kabullenemezdim ama alışırdım.

    "Muhafızlar!" Ses ormanda yankıladı. Birden elimi bacağıma atıp hançerimi çıkardım. Etrafıma baktığımda muhafızların başının bağırdığını anladım. Hançerimi sıkıca kavradım. Uykum anında yok olmuştu. Ayrıca yarın prensler de gelecekti ve akşam olmasına rağmen biz hala varamamıştık.

Gözlerimi kısıp ileriye baktım. Bir saray vardı. Evet saray?

"Burası neresi?" Dedim katı bir sesle. Kaçırılmış gibi hissediyordum.

"His Sarayı." Tanya'nın sözleri benim için bir şey ifade etmiyordu çünkü bilmiyordum. Atını bana yanaştırdı. "Ortak alanda bulunan bir saray. Kalacağımız yer yani." Diyerek beni aydınlattı.

   Ormanın derinliklerinden bağırışlar duyuldu. Sanki bağıran yüzlerce insan vardı. Tek istekleri bizi öldürmekti. Kalplerini çalmışız gibi. Muhafızlar daha da hızlı gitmeye başladılar. Kılıçları ellerinde gözleri tıpkı avını bekleyen avcı gibi kısıktı. Kilometrelerce ilerdeki bir tehtikeyi fark edebileceklermiş gibi. Atı dürtüp harekete geçirdim. Sanki gökyüzüne ulaşabilecek gibi hızlı koşuyordu.

"Okları olabilir ağaçların arasından yol alacağız." Dedi muhafızların başı.

Ağaçların arasına daldık. Bu hayatı hızlı kabullenmiştim. Kabullenmemem mi gerekiyordu? Hiç birşey bilmiyordum. Birşeyler bilen insan bilebilecekleri yanında hiç birşey bilmediğini bilirdi. Ama ben ne bildiğimi de bilmiyordum. Sanki bir ejdarha beynimin derinliklerine sızmış bildiklerimi gizlemişti. Ama hissediyordum ki o ejdarha bir gün yanımda yer alacaktı.

"Muhafızlar! Majesteleriyi koruyun!" Muhafızların başı emirler yağdırıyordu. Bu sırada gökyüzünden yer yüzüne uçuşan su damlaları işimizi kolaylaştırmıyordu. Atımı dürterek hızlanmasını sağladım. Atın üzerinde hızla ilerliyorum. Muhafızlar atlarından yere atlayıp kılıçlarını sıkıca kavradı. Ben, Tanya ve iki muhafız kaçıyor gibi görünüyorduk. En nefret ettiğim şey kaçmaktı. Birilerinden, birşeylerden, olacaklardan, kaderden... Kaçmak bir korkağın yapacağı şeydi. Ben korkmaktan bıkmıştım. Geceleri dışarı çıkarken korkmaktan, insanların beni izlemesinden korkmaktan... Artık cesurca davranmam gereken konular vardı. Ben yeterince korkak olmuştum. Kendime zarar vermiştim. Artık belki de hükmetme vaktiydi. Kadere razı gelmezdim ama kadere karşı da gelemezdim. Kaderi olduğu gibi kabullenemezdim ama artık akışına bırakma zamanıydı. Bazı şeyleri akışına bırakmalıydım. Herşeyi içimden geldiği, mantığıma uyduğu gibi yapacaktım.

İNCİ TANESİNİN ATEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin