1

54 14 1
                                    

6 ay önce

"Evren, hadi annem"

Annemin sesi kapımın hemen dışından geliyordu. Sesiyle kafamı yastıktan kaldırıp seslendim.

"Geldim"

Yalan. Geri yattım. Birazdan babamı gönderecekti, o zaman kavga çıkacaktı işte. Babamla kavga etmemek için kafamı yastıktan kaldırıp yatağın içinde oturur pozisyona geldim. Hiç uçasım yoktu ama bu iş için de o kadar koşturulmuş, o kadar anlaşma yapılmıştı. Ulan ben evimden memnundum, ne işim vardı Tekirdağ'da.

Başa gelen çekilirdi, giderdik paşalar gibi işimizin başında dururduk.

Annemin akşamdan hazırlattığı valiz, açık bir şekilde dolabın önünde duruyordu. Ufak tefek eksikleri, kullandıktan sonra valize koyacağım eşyalardan oluşuyordu artık. Ayaklarımı sürüyerek geniş odanın içindeki ufak banyoya ilerledim. Bu evde olmak bir soya ait olmayı hissetirse de ufak bekar evimde olmayı tercih ederdim.

Büyük büyük babamlardan kalma bu evde, onlardan sonra oturan ilk aile bizdik. Dedemler, şehrin içinde; buraya göre ufak bir evde oturmayı tercih etmişler zamanında. Burasını anneme bir nevi çeyiz olarak vermişler. Birkaç ahır, kümes ve haradan oluşan bahçenin devamında bir fındık tarlası vardı. Giresun'un bazı kısımlarını tepeden izlemenize olanak veren, kısmen bir dağın eteğinde bulunuyordu. Çocukluğum bu evde geçmişti ancak şehirde oturmayı tercih eden dedemleri de anlayabilecek yaşa gelmiştim.

Banyodaki işlerim bittiğinde elime gelen birkaç rahat kıyafeti üzerime geçirdim. Tekirdağ'da olacağım süre için bir ev tutmuştum ve bugün ancak oradaki işlerle ilgilenebilirdim. Eşofman günü için idealdi yani. Bir de uçacaktım, dediğim gibi. Neyse ki çabuk uyum sağlayan biriydim. Bu bizim genlerimizde vardı.

Gen demişken... Ben Evren. Evren Saylan. Çağlayan ve Serra Saylan'ın ilk ve tek erkek çocuğu. Şimdilik Saylan Holding'in yardımcı yöneticisi.

Valizime eksik kalan son birkaç parçayı da attıktan sonra kapattım ve onu da alarak salona indim. Kapının yanına valizi bıraktıktan sonra, mutfakta olduğunu tahmin ettiğim annemin yanına ilerledim. Benim geldiğim günler tüm işlerini bir yana bırakarak bana yemek hazırlar, birlikte vakit geçirmemizi sağlardı. Her zaman kardeşim ve beni diğer tüm işlerinin önüne koymuştu. Çalışan bir anne olarak babaanneme bizi emanet etse de, bize kendimize ait vakit ve alanlar sağlasa da her zaman bir adım arkamızda olduğunu bize hissettirerek bizi yetiştirmişti.

"Anaların sultanı" diyerek ona sarılmamı gülümseyerek karşılamış ve o da benzer bir şekilde karşılık vermişti. Sırtımı hafifçe pat patlıyordu. "Evlatların böceği" dedi gülümseyerek ve benden ayrıldı. "Hazır mısın? Valizini kapattın mı?"

"Kapının yanına koydum" dedim başımı sallayarak. Birazdan çıkarım zaten. Babam nerde?"

"Telefondaydı. Gelir şimdi. Otur sen karnını doyur" dedi beni masaya doğru iterken. Kız kardeşim kısa bir süre önce yurtdışına, büyük halamın yanına gitmişti eğitim almak için. Ben de hep civarda olmuştum. Bu yüzden bu ayrılık, aslında anneme biraz zor geliyordu. Kocaman evde babamla tek kalacaktı.

"Gel ye sende" dedim yanıma onu da çekerken. Annem beni ikiletmeden yandaki sandalyeyi çekerek oturdu. Boş bardağa çay koydu ancak başka bir şeye ellemedi. Onların çoktan yediklerini tahmin ederek bir şey demedim. Ben kısaca kahvaltımı ederken, babam da kapıdan içeri girdi. Konuşması bitmiş gibi görünüyordu.

"Günaydın eşek sıpası" dedi karşımdaki sandalyeye otururken. Annemi beklemeden kendine çay koydu o da. Zaten mümkün olduğunca annemi sıcak şeylerden uzak tutardı. Annemin sakar biri olduğunu bilerek yetiştiğimizden, alışkındık.

"Günaydın babacığım. Nasılsın?"

"Tekirdağ'daki ortakla konuştum. İş için her şey hazır, bir tek seni bekliyorlar. Mine'yle iyi bir ekip olacağınıza inanıyoruz" dedi.

"Genç mi Mine?"

"Evren, git işini yap geri gel evladım. Kızın gençliği falan seni ilgilendirmesin" dedi. Bu sorumun cevabı değildi ama kısmen anlamıştım.

"Genç yani. Oluruz ekip, çok da iyi anlaşırız" dedim gülümseyerek.

"Beni zora sokma çocuğum. Git adam gibi yap işini dön. Kızı da zorda bırakma evladım, tamam mı?"

"Tamam tamam, bulaşmam. İşimizi yapar gelirim. Hiç eğlenmem" dedim. Sakince başını sallayarak onayladı beni.

"Mine havaalanına gelecek seni almaya. Sonra da senin için ayarladığımız eve bırakacak. Yazacak sana, senin numaranı verdim ben" dedi. Telefonumu kaldırıp baktım. Henüz yazan yoktu.

"Tamam. Uslu duracağım" dedim tekrardan uyarmadan önce. Akabinde hızla çayını içip yerinden kalktı. "Hadi, kalk da gidelim geç olmadan"

Peşine takılıp havaalanına gitmeden annemle uzun uzun sarıldık. Ev, yalnız kalmak için çok büyük olduğundan bir süre babamın bekar evine gideceklerini söyledilerse de uzun soluklu olmayacağını biliyordum. Bu eve gelin gelmiş, yuva olarak burasını bilmiş bir kadındı annem. Başka yerde ancak misafir olabiliyordu.

"Babaannenle dedeni aramayı unutma sakın. Varınca hepimize haber et" dedi beni yolcu koltuğuna oturtmadan hemen önce. Önce araba, ardından uçak yolculuğunun sonunda, İstanbul'a vardığımda pestile dönmüş gibi hissediyordum. Üstelik bir de Tekirdağ'a gidecektik. Valiz sırası bekledikten sonra çıkış kapısına doğru ilerledim. Beni alacak kişi telefonuma beni kapıda beklediğini belirten bir mesaj atmıştı ancak onu nasıl bulacağımı görecektik. Belki de o beni bulurdu.

Kapıdan çıktığımda, zaten çok da kalabalık olmayan bir grubun içinde ismim yazılı pankarta doğru ilerledim. Oturaklardan birine oturup bacak bacak üstüne atmış bir şekilde konuşan bir ses gelse de yüzü pankartın arkasında kalmıştı. Karşısına dikilip beni fark etmesini beklesem de hararetle telefondakiyle konuşuyor, hatta bir nebze kavga ediyordu. Beni asla fark etmeyeceğini anladığımda, uzanıp elindeki pankartı aldım. Hızla yerinden kalkıp karşıma dikildi.

Güzel değildi. Yani, dayatılmış güzellik algısına göre güzel değildi. Ne uzun boyu, ne kırılacakmış gibi duran beli ne de insanın tüm kaderini görüyormuş gibi bakan mavi gözleri... Şimdiye kadar alışık olmadığım bir şekilde çekiciydi ve beni avlaması toplamda üç saniye falan sürmüştü.

"Ben seni arayacağım sonra" diyerek telefondakini uyardıktan sonra kapatarak bana gülümsedi. Yeniden vuruldum. "Hoş geldiniz. Mine ben. Sanırım birkaç ay boyunca iyi arkadaş olmamız gerekecek" dedi elini uzatarak. Uzattığı elini sıktım ve ayran budalası gibi yüzüne bakmaya devam ettim.

"İyi oluruz" dedim. Pek anlam verememiş gibi baktı. "Peki" dedi elini elimin içinden çekerek. "Yorgun olmalısın hadi gidelim. Daha yolumuz var" dedi. Herhangi bir şey söylemeden peşine takıldım. O önde ben arkada ilerlerken babama verdiğim sözü biraz zor tutacağımı fark etmiş oldum.

Ben bu kızın peşine düşerdim. Asla rahat vermezdim. Bu kız da önünde sonunda benim ağıma düşerdi.

Neyse ki kucağım onu tutmak için çoktan açık olarak onu bekliyor olacağım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 08 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ara Beni, lütfenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin