1

132 15 46
                                    

Elimdeki tepsiyle içeri giriyorum. Her zamanki gibi çalışma masasında oturmuş ve işleriyle uğraşıyor. Klanla ilgili bir ton iş... Ona her zaman kendisini zorlamamasını söylüyorum fakat beni dinlemiyor. Biraz inatçı tabii. Fakat nazik tavırları bu kusurunu örtüyor. Hatta inatçılık onda kusur gibi bile durmuyor. O kusursuz... ve çok güzel.

Öyle ki arkadan toplanmış fakat bir kaç tutamı irislerinin önüne düşmüş soluk mavi saçları büyüleyici. Onu peri masalından fırlamış bir prens gibi gösteriyor. Her zaman yorgun bakan gözleri benim için bir kusur gibi durmuyor bile. Hatta... O gözlere baktığım her an hayal dünyama dalarken buluyorum kendimi.

Her zamanki gibi hayal dünyama dalmışken yüzündeki minik tebessümle kafasını önündeki kağıtlardan kaldırıyor, gözlerimiz buluşuyor. Her sefer olduğu gibi şuanda da heyecanımı kontrol etmeye çalışıyorum. Asla izlemekten sıkılmayacağım tebessümü bu dalgın halimi görünce büyüyor ve "Gelsene Thoma. Tam da işlerimi bitirmek üzereydim. Biraz sohbet edelim." diyor. Yanaklarımın kızardığını hissediyorum fakat şuan kızarmanın sırası değil. Hızlıca ilerleyip üstünde boba çayı ve birkaç atıştırmalık bulunan tepsiyi masaya bırakıyorum. Hemen çalışma masasının, aynı zamanda da Lord Ayato'nun karşısındaki koltuğa oturuyorum.

Kısık ve yorgun bakan gözlerine bir anda renk gelmiş gibi görünüyor. Belki de bu, sadece benim hayal dünyam fakat kendimi beni gördüğü için sevindiğine inandırmak istiyorum. Gözlerimi kucağımdaki ellerime indiriyorum. Büyük ihtimalle beni bir arkadaştan öte görmüyor fakat umudumu kesmek istemiyorum. Uzanıyor ve tepsideki boba çayını alırken konuşuyor. "Son zamanlarda durgun gibisin Thoma. Senin için endişeleniyorum. Bir sıkıntı mı var?"

Aniden kafamı kaldırıyorum. Yoksa anladı mı? Ya beni kovarsa? O zaman onu bir daha göremem. Eğer onu göremezsem nefes alamam. O zaman... O zaman! "Thoma? Yine düşüncelere dalıp gittin." Kafamı çevirip gözlerimi soluk mavi irislerle buluşturuyorum tekrar. Çok hoş. Fakat bir cevap vermem lazım. Şuan bunları düşünemem, düşünmemeliyim. "Ben iyiyim lordum. Lütfen benim için endişelenmeyin ve işlerinize odaklanın.

Usulca oturduğu koltuktan kalkıyor ve tam karşıma oturuyor. Samimi olduğunu hissettirmek istiyor belli ki. Fakat böyle uğraşmasına gerek yok. Ben her hareketinde bana karşı samimi olduğunu anlayabilecek kadar tanıyorum onu. "Thoma... Sen benim işlerimden daha önemlisin. Sen burada işe başlayalı daha iki ay anca oldu. Bu yüzden biraz çekindiğin belli. Bu aralar kafana takılan bazı şeyler olduğunun da elbette ki farkındayım ve sana yardımcı olamamak beni çok üzüyor."

Ne diyebilirim ki? 'Sizi sevdğimin farkına vardım ve ne yapacağımı bilmiyorum. Lütfen bana yol gösterin lordum.' mu? Asla!

Utana sıkıla da olsa ağzımı aralıyorum. Lordumu cevapsız bırakamam en nihayetinde. "Lordum, benim gibi bir hizmetkar için kendinizi üzmeye değmez. Lütfen-" "Sen!" bir anda sözümü kesiyor. Konuşurken parmaklarıma indirdiğim gözlerimi şaşırarak sinirle bakan mavilere çıkartıyorum. Gerçekten oldukça sinirli gözüküyor. Lordumu daha önce böyle gördüğümü hiç hatırlayamıyorum. Ve bu çok... garip?

"Sen ne dediğinin farkında mısın? Yalnızca bir hizmetkar olarak mı görüyorsun kendini? Sence sen benim gözümde sadece bir hizmetkardan mı ibaretsin Thoma?" gözlerimi kaçırıyorum. Cevabım evetse tepkisi ne olacak peki? Kızacak mı? Ben onun gözünde değerli biri miyim ki? O kadar düşüncelere dalmışım ki ne ara yanıma gelip çenemin altından baskı uygulayarak kafamı kaldırdığını anlayamıyorum. Şimdi ise gözlerimiz zorunlulukla buluşuyor.

"Senin gözünde nasıl biriyim bilmiyorum fakat sen beni sanırsam çok yanlış anlamışsın Thoma." Nedendir bilinmez gözlerim istemsizce dolarken kendimi sıkıyorum. Lord Ayato ise çenemdeki parmağının baskısını azaltıyor. Şimdi ise kısık gözleriyle dudaklarıma bakıyor. Gözlerim fal taşı gibi açılıyor. Ne yapmayı... planlıyor?

Yüzünü yüzüme yaklaştırıyor ve duraksıyor. Ben ise bir milim kıpırdayamıyorum. Adeta donuyorum. Soluk mavi irislerini benim yeşillerimle buluşturuyor. Gözlerindeki tutku sertçe yutkunmamı sağlıyor. "Thoma... eğer benim için ne anlama geldiğini bilseydin asla böyle konuşmazdın. Sen..." Lord Ayato sözlerini bitiremeden kapı şiddetle çalınıyor. Lord Ayato hızlıca benden ayrılırken kendi koltuğuna yöneliyor. "Gel." Ben hâlâ boş boş karşımdaki duvara bakıyorken bir görevli içeri giriyor ve Lord Ayato'yu selamladığı gibi konuşmaya başlıyor. "Lord Ayato. Sizi rahatsız ettiğim için affınıza sığınırım fakat bazı önemli misafirler teşrif ettiler."

Gözlerim duvardan ayrılıp usulca Lord Ayato'nunkilerle buluşuyor. Şaşkın görünüyor. Fakat bu şaşkınlığı gayet normal. Saat şuan geç ve gecenin bu saatinde gelen bir misafir ya kafadan gidik olur ya da söyleyeceği çok önemli bir şey olur. Lord Ayato iç çekerek askere dönüyor. Belli ki gitmek istemiyor. "Misafirleri ağırla. Ben hemen geliyorum." "Emredersiniz Lord Ayato." ve odadan ayrılıyor.

Direkt gözlerimi kaçırıyorum. Soluk mavileri üzerimde hissedebiliyorum fakat az önce gelişen olaylar yüzünden utancımdan lorduma bakamıyorum. Koltuğundan kalkıyor ve beni es geçerek kapıya ilerliyor. Şaşırıyorum haliyle. Ardından kapının önünde bir kaç saniye duruyor. "Bu konuyu sonra konuşacağız Thoma. Bu iş burada bitmedi." ve arkasına bakmadan kapıdan çıkıyor.

Lordumun odasında düşüncelerimle baş başa kalıyorum. Bu benim için hiç iyi değil. Kalkmam gerek, malikanenin işleriyle uğraşmam gerek fakat yapmıyorum, yapamıyorum. Bu koltuktan kalkacak gücü kendimde bulamıyorum. Artık tutamadığım yaşlarım gözlerimden süzülüyor. Ortada ağlanacak bir şey yok aslında fakat kendimi çok duygusal ve hassas hissediyorum o an. Utanıyorum. Bu halimden utanıyorum.

O anda aklıma lordumun son sözleri geliyor. 'Bu iş burada bitmedi.' Ne anlama geliyor bu cümle? İşten kastı ne? Peki görevli gelmeseydi eğer ne yapacaktı bana? Öpecek miydi? Ya da ben Lord Ayato'ya muhtaçlığımdan kafayı yediğim için böyle saçma hayaller mi kuruyorum? Fakat dudaklarıma bakmıştı... O kadar dibime girip, dudaklarıma bakıyorken, aynı zamanda da atmosfer bu kadar ağırlaşmışken ne düşünüyor olabilirdi ki? Peki ya söylediği o sözler?

Delirceğimi hissediyorum. Hem de tam manasıyla. Yanaklarımda kurumaya yüz tutmuş yaşları siliyorum ve koltuktan kalkıp odadan çıkıyorum. Eğer malikanenin işleriyle uğraşırsam bu düşünceleri aklımdan uzaklaştırabileceğimi dülünüyorum. Belki diyorum... 'Belki de yanlış anladım?'

.

Sonunda söz verdiğim gibi ayato x thoma yazıyorum:d

ONU DA ARA TATİLDE YAYINLAYACAĞIMI SÖYLEYİP ŞİMDİ YAYINLIYORUM AW(üzgünüm unutmuştum😔)

Bu arada bu kitapta daha önce denemediğim bir yazım tarzını deneyeceğim zaten anlamışsınızdır o yüzden hatalarım varsa kusura bakmayın uzun zamandır denemek istiyordum bu kitaba nasip oldu eheheh

Butler | Thoma X AyatoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin