Akşamüstü, kiraz ağacı yaprakları havada uçuşuyor. Bazıları sarı saçlarımı okşuyor, bazıları yerle buluşuyor. Bense her zamanki gibi malikanenin bahçesinde düşünceli bir şekilde dolaşıyorum. Dünkü o olaydan beri Lord Ayato'yu hiç görmedim. O da beni aramadı zaten. Oysa benimle konuşacağını söylediğini hatırlayarak derin bir iç çekiyorum. Kafamı kaldırdığımda Lord Ayato'yu göreceğimden habersiz.
Ne yapacağımı bilemeyerek panikle ağacın arkasına saklanıyorum. Evet, burada saklanmak çok mantıksız fakat o an o kadar mantıklı geliyor ki... Ardından gözlerimi kapatıyorum ve beni görmemesi için içimden Şogun'a dualar etmeye başlıyorum. Tabii o sırada çoktan beni görüp ses çıkartmamaya dikkat ederek sinsice yanıma yaklaştığından haberim yok.
Aniden ağacın gövdesini tutup kafasını uzatıyor ve "Bö!" demesinin ardından benim korkuyla yerimden sıçramama kahkahalarla gülüyor. Gerçekten çok güzel gülüyor... Sonunda gülüşü dindiğinde ise ağacın gövdesini bırakıyor, karşıma geçiyor ve o güzel gözlerini benimkilerle buluşturuyor. "Sen benden mi kaçıyorsun bakayım, hm?" Yüzüm utançla kıpkırmızı oluyor. Öyle ki içimden yer yarılsa da içine girsem diye dua ediyorum. Karşımdaki sinsi adam ise bu durumdan zevk aldığını belli edercesine sırıtıyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum.
"Ben... Ben sizden kaçmıyordum lordum! Sadece... Sadece- ağacın arkasında bir kedi gördüm ve... Evet! Bir kedi gördüm ve durumunu kontrol etmek istedim." Lordum bu akılalmaz derecede saçma bahaneye kaşlarını kaldırarak cevap veriyor. Zeki adam tabii, yalan söylediğimi anlıyor hemen. Karşımda çocuk yok ki. Etrafına bakınıyorken alaycıl bir ses tonuyla konuşuyor. "Hm? Ben kedi falan göremiyorum. Fakat... Karşımdaki sarışın kediden bahsediyorsan orasını bilemem tabii. " ardından ağzından küçük bir kıkırtı kaçırıyor. Resmen utançtan kıpkırmızı olmamdan haz duyuyor!
Kaşlarımı çatıyorum ve kollarımı göğsümün altında kavuşturarak başka bir yere bakıyorum. "Lordum, sizin işiniz yok mu? Neden benimle uğraşıyorsunuz?" bana doğru yaklaşan adım sesleriyle yan gözle lorduma bakıyorum. Yüzündeki minik tebessümle bana yaklaşıyor. Panikle kollarımı çözüyorum ve yutkunuyorum. Tam dibimde duruyor ve aramızdaki boy farkı yüzünden biraz eğiliyor. "konuşmamızın daha sonlanmadığını dün sana belirttiğimi sanıyordum. Ne çabuk unutmuşsun Thoma."
Daha da panik olarak gözlerimi zevkle bakan soluk mavi gözlerden ayırıyorum ve etrafıma bakınıyorum. Gözlerindeki tutku beni bitiriyor. Ona karşı gelemiyorum. Lütfen biri bana yardım etsin! Tam Lord Ayato yüzüme biraz daha yaklaşmışken Leydi Ayaka imdadıma yetişiyor. "Thoma! Demek buradaydın. Ve..." Leydimin gözleri şaşkınlıkla Lord Ayato'yla buluşuyor. "Abi? Bugün işlerinin yoğun olduğunu sanıyordum." Lord Ayato sinirli ifadesini yumuşatmaya çalışarak kardeşine bakıyor. Belli ki baş başa olduğumuz bir anın tekrar birisi tarafından bölünmesinden rahatsızlık duyuyor.
"Evet. Sadece biraz hava almak istemiştim..." ardından yan gözle bana bakıyor. "Ve Thoma ile konuşmam gereken bir konu vardı. Her neyse. Sonra da konuşabiliriz. Belli ki sizin acil bir işiniz var. Dikkatli olun." Leydi Ayaka gülümsüyor. Gülümsemesi en az Lord Ayato'nunki kadar güzel fakat kesinlikle onu geçemez. "Tamam abi teşekkürler. Kolay gelsin." Ardından Leydi Ayaka'nın önderliğinde Lord Ayato'nun yanından ayrılıyoruz.
°°°
Derin bir nefes verip alnımdaki teri siliyorum ve temizlik malzemelerini aldığım yere koyuyorum. Dün ağacın etrafından adeta saklanbaç oynadığımızdan beri lordumdan kaçıyorum. Evet, onu seviyorum ve onun da beni seviyor olma ihtimali olduğunu biliyorum fakat korkuyorum. Ya onu yanlış anladıysam? Diyelim ki yanlış anlamadım ve sevgili olduk. Peki ya çevremizdeki insanlar? Halk? Onlar ne düşüncek? Kamisato Klanı'nın lordunun erkek bir sevgilisi olduğu duyulursa ne olacak? Kesinlikle düşünmek istemiyorum.
Arkamı döndüğüm gibi Lord Ayato'yu görüyorum. Çalışma odasına doğru ilerliyor. Ne ara odasından çıkmıştı da şimdi dönüyordu bilmiyorum. Tek bildiğim ona gözükmemem gerektiği. İçinde temizlik eşyaları ve kendimin bulunduğu odanın kapısını tutup sertçe çekiyorum. Güçlü bir ses çıkarken kapı kapanıyor. O an yaptığım şapşallığı anlıyorum. Böylece yerimi belli etmiş oluyorum.
Elim kapı kolunda olduğu için birinin kapı kolunu tuttuğunu kolaylıkla hissediyorum. Kola alttan destek vererek açılmasını engelliyorum. Bu kişinin Lord Ayato olmama olasılığı yok ve eğer beni bulursa konuşmak zorunda kalacağız. Bunun olmasını istemiyorum. Onu zor durumda bırakmak istemiyorum.
"Thoma? Orada olduğunu biliyorum. Açar mısın kapıyı güzelim bir şey konuşmalıyız." duyduğum hitapla vücüdumdaki kanın yanaklarıma hücum ettiğini hissediyorum. O güzel sesiyle sarf ettiği kelimeler tek tek kalbime işliyor, beni heyecanlandırıyor, utandırıyor, elimi ayağımı birbirine doluyor. Şaşkınlıktan kapı kolunun üzerindeki elim işlevini kaybediyor ve Lord Ayato kapıyı kolaylıkla açıveriyor.
Kapının bana çarpmaması için bir iki adım geriliyorum. Sonuçta kıpkırmızı bir alınla lordumun karşısında dikilmek istemem. Lordum ise hızlıca kapıyı kapatıyor ve kilitliyor. Artık şaşkınlıktan dilimi yutacak kıvama geliyorum. Bana neler yapacabileceğini düşünmek heyecanımı iki katına katlıyor. Aklıma gelen şeyler hiç hayra alamet değil. Bunun ben de farkına varıyorum çok geçmeden. Ben saçma düşüncelerimi kovmaya çalışıyorken o yaklaşıyor ve beni belimden tutup kendine çekiyor. Heyecandan bayılacak gibi hissediyorum. Bu hareketi kovmaya çalıştığım düşünceleri aklıma geri sokuyor ve körüklüyor. O ise içimde kopan fırtınalardan habersiz gibi duruyor.
"Neden benden kaçmaya çalışıyorsun Thoma?" Bu düşünceyi hemen reddetmeye çalışıyorum. Aksini yapmaya cesaretim yetmez zaten. O ise sanki aramızdaki mesafe yeterince kısıtlı değilmiş gibi ben ağzımın içinden bir şeyler gevelerken beni kendine daha çok çekiyor. "Anlaşıldı. Sen, ben her şeyi açık açık anlatmadan o ağzını aralamayacaksın. Fakat haberin olsun, ben sabırlı bir adam değilim."
Göz bebeklerimin büyüdüğü hissetmesem bile tahmin edebiliyorum. Bu sözleri beni olduğumdan daha da zor bir duruma sokuyor. Kaçabileceğim bir yerin olmaması ise beni daha çok streslendiriyor. Oysa ki tam şuan, kollarının arasındayken sadece güzel gözlerini izleyip mest olmayı yeğelerdim lakin böylesine başlı başına stres verici bir olayda ne yazık ki bahsettiğim hayalin mümkün olmadığının farkındayım.
Eli usulca yanağıma çıkıyor ve ses tonunu alçaltarak "Bu odada böyle bir konu konuşmak hiç istemezdim fakat beni zorunda bırakıyorsun." Diyor. Cevap veremiyorum. Dilim düğümleniyır, sözler boğazıma diziliyor. O ise herzamanki gibi sakinliğinden ödün vermiyor. Ne yalan söyleyeyim, bu konuda lorduma özeniyorum.
Eli yanağımda hareketlenmeye başlarken yüzüne küçük, nazik bir gülümseme konduruyor. Beni büyülüyor ve bunun farkında. "Sanırım yine kaçmaman için hızlıca söylemeliyim." Fark etmeden nefesimi tutmaya başlıyorum. Neyin geleceğini hissedebiliyorum ve bu soruyu cevaplamak için kesinlikle daha hazır değilim.
"Thoma, senden hoşlanıyorum." Şaşırıyorum ve bir kaç adım geriliyorum. Beklentilerimin arasında bunu itiraf etmesi varken kesinlikle direkt konuya gireceği yoktu. Fakat Lord Ayato her zamanki gibi beni şaşırtmayı başarıyor. Ardından "Şuan cevap vermene gerek yok. Sadece bunu bilmeni ve artık benden kaçmamanı istiyorum Thoma." Diyor. Belli ki çekincelerimi anlamış. Beni rahatlatmaya çalışıyor.
Gözlerimi yere indiriyorum ve ellerimi arkamda birleştirip yerimde kıvranmaya başlıyorum utançla. Lord Ayato'dan böyle bir itiraf almak kesinlikle içimdeki bir şeyleri canlandırıyor ve nefes alış verişlerimi hızlandırıyor. Ardından lorduma bir cevap bermem gerektiğini hissediyorum. Onu cevapsız bırakmak etik olmamasının yanında beni rahatsız ediyor. "Lordum, anlayışınız için teşekkür ederim. En kısa zamanda bir karar vermeye çalışacağımdan emin olabilirsiniz." diyorum. Gülümsüyor ve bir kaç adım atarak benim az önce açtığım boşluğu kapatıyor, nahif dokunuşlarla saçımı kulağımın arkasına ittiriyor.
"Acele etmene gerek yok. Ben seni hep beklerim Thoma."
.
Utançtan bölümdeki yazım hatalarını düzeltmek için tekrardan okuyamadım bölümü aw yanlışlarım varsa kusura bakmayın
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Butler | Thoma X Ayato
FanfictionAniden ağacın gövdesini tutup kafasını uzatıyor ve "Bö!" demesinin ardından benim korkuyla yerimden sıçramama kahkahalarla gülüyor. Gerçekten çok güzel gülüyor...