3

99 14 13
                                    

Lordumun itirafının üzerinden sadece bir gün geçti fakat etkileri hâlâ devam ediyor. Bu yüzdendir ki malikanenin işleriyle uğraşırken bile aklımda hep o var. Yanaklarımın hafif kırmızılığı ise hiç gitmiyor zaten. Hepsi Lord Ayato'nun suçu! Biliyor ondan hoşlandığımı işte! Bu yüzden kendinden o kadar emin konuşuyor. Ayrıca eninde sonunda çıkma teklifini kabul edeceğimin de bir hayli farkında. Fakat hayır, ben daha kararımı tam olarak vermedim. Evet, kabul etme oranım çok çok daha yüksek fakat hala kafamı karıştıran ve teklifini kabul etmemi engelleyen bazı detaylar var...

İç çekerek elimdeki sulağı bir kenara bırakıyorum ve az önce suladığım çiçeklere daha yakından bakabilmek için çömeliyorum. Bir kaç tane renkli çiçek var fakat benim dikkatimi en çok mavi olan çekiyor. Aynı Lord Ayato'nun saçları ve gözleri gibi. Bana onu anımsatıyor. Aynı zamanda aynı onun gibi zarif, nahif...

Ben dalmış bir şekilde mavi çiçeği izliyorken arkamdan bir ses duyuyorum. "Çiçekleri çok mu seviyorsun?" hızlıca arkamı dönüyorum ve soluk mavi gözlerle karşılaşıyorum. Yüzündeki nazik tebessümle bakıyor bana. Her zamanki gibi kelimelerle anlatılamayacak kadar mükemmel. Benden bir cevap alamayınca ilerleyip yanıma çömeliyor. Ben ise hipnoz olmuş gibiyim. Sadece ona bakıyorum, onu görüyorum, onu duyuyorum...

Lord Ayato'nun beklenmedik bir şekilde çimlerin üzerine oturmasıyla hızlıca çömeldiğim yerden kalkıyorum ve vakit kaybetmeden konuşuyorum. "Lordum çimlere oturmayın lütfen! Bir minder getirmemi ister misiniz?" Olumsuz anlamda başını sallıyor. Ve sözleriyle de bunu destekliyor. "Hayır Thoma, ben seninle birlikte çimlere oturmak istiyorum." Ardından beni kolumdan tutup yere doğru çekiyor.

Fakat beklenmedik bir şey oluyor. Beni beklemediğim bir anda ve hızlıca yere çektiği için dengemi kaybediyorum ve kendimi lordumun kucağında buluyorum. Hayatımın en utanç verici anını sorsalardı şayet, kesinlikle bu anı söylerdim. Öyle ki utançtan kıpkırmızı olan bana utanmazlıkla bakan soluk mavi gözler beni daha da heyecanlandırıyor. Böyle bir durumda heyecanlanmam ise utancımı iki katına çıkarıyor. Lordumun yüzümden bir saniye bile ayrılmayan gözleri ise kesinlikle bana yardımcı olmuyor.

O tek eliyle beni belimden tutarken ben lorduma bakamıyorum. Gözlerim kucağımdaki ellerimde, bekliyorum. Fakat neyi bekliyorum ben de bilmiyorum. Hiçbir şeyin olmamasıyla merakla gözlerimi lordumunkilere çıkartıyorum ve soluk mavilerin dudaklarımda oyalandığını görüyorum. Lordumun kesinlikle utanması yok. Ben ise onun tam tersiyim. Bu yüzdendir ki gözlerimi anında eski konumuna geri döndürüyorum. Hemen ardından ise lordumun hoş kıkırtısını duyuyorum. Benimle resmen dalga geçiyor.

Her ne kadar gözlerim ellerimde olsa da lordumun yüzünün benimkine yaklaştığını fark etmemem mümkün olmuyor. En nihayetinde algılarım şuanlık kapalı değil. Vucudumu hareket ettirmek için beynime gönderilecek sinyaller de felç değil fakat lordum bana yaklaşırken kıpırdayamıyorum. Belki de kıpırdamıyorum. Olabilecek her türlü şeye hazırlanarak gözlerimi kapatıyorum.

Beklediğimden daha uzun bir süre geçiyor fakat hiçbir şey gerçekleşmiyor. Bu iyiye işaret değil. Ne olduğunu anlayabilmek için merakla tek gözümü aralıyorum. Lordum yüzümün hemen dibinde, her zamanki tebessümüyle bana bakıyor. Ardından sesli bir şekilde gülerek geri çekiliyor. Bu halime gülüyor olması ihtimaller arasında. Hatta kesin.

Suratımı asarak yanımdaki manzaraya dönüyorum. Dalga konusu olmak hoşuma gitmiyor. Lordum ise bunun farkına varmış olacak ki gülmesini kesiyor ve belimdeki eliyle baskı uygulayarak bedenimi biraz daha kendisine çekiyor. Hala lorduma dönmememle beni çenemden tutuyor ve kafamı kendisine çeviriyor.

"Sen beni kabul etmediğin sürece sana dokunmayacağım Thoma. Bu kadar gerilmene gerek yok." Şaşkın gözlerle lorduma bakıyorum. Aslında böyle bir tavra şaşırmam bile lorduma büyük bir hakaret çünkü onun ne kadar nazik bir insan olduğunu bilhassa ben biliyorum. Bu yüzdendir ki kendimi özür dilemek zorunda gibi hissediyorum. "Affedin lordum, sizden şüphe duymamalıydım." Yüzündeki gülümsemesini bozmadan kucağından kalkmama yardım ediyor. Ardından kendisi de kalkıyor. Karşı karşıyayken bile dudaklarım birbirine mühürlenmiş gibi adeta, konuşamıyorum. Bir şey diyemiyorum. Keşke herkes lordum kadar nazik olsa diye düşünüyorum. Keşke herkes lordum kadar nazik olsa. O zaman dünyadaki kötülükler önemli ölçüde azalırdı.

"Thoma, yarın işlerin var mıydı acaba?" Lorduma kaşlarımı kaldırarak bakıyorum. "Hayır lordum, neden sormuştunuz? Benden bir şey mi isteyeceksiniz?" "Harika!" diyor ve bir iki adım yaklaşıyor. "O zaman yarın benimle havai fişekleri izlemeye gelmek ister misin? Daha Inazuma'ya geleli bir kaç ay olduğu için bilmiyor olabilirsin fakat her yeni yıla gireceğimiz zaman bir sürü etkinlikler olur burada. Bunlardan biri de havai fişek gösterisi. Daha önce işlerimden kaynaklı hiç izlemeye gitmedim. İlk havai fişeklerimi seninle izlemek istiyorum. Bu lütfu bana bahşeder misin?"

Gülümseyerek lorduma bakıyorum. Her ne kadar böyle bir teklif beklenmedik olsa da hoşuma gitmediğini söyleyemem. Böyle mükemmel bir teklifi ise kesinlikle geri çeviremem. Hem... Belki de birlikte havai fişekleri izlememiz vereceğim karar hakkında bana yardımcı olur, kim bilir? Lordumu çok bekletmeden konuşmaya başlıyorum. "Çok isterim." Resmen gözlerinin içi gülüyor. Lordumu ilk defa böyle görüyorum. Normalde işlerinin yoğunluğu yüzünden sürekli yorgun bakan gözleri şuan hayat dolu bir şekilde bakıyor. Yanlış anlaşılmasın, o yorgun bakan gözlere de ayrı içim gidiyor fakat bu hayat dolu gözler bir başka...

"O zaman yarın akşam işlerin bittiğinde odamda ol. İstediğin zaman gelebilirsin. Olur da sonradan iptal etmek istersen..." "Öyle bir şey olmayacak lordum." Beklenmedik bir şekilde kendinden emin çıkan sesim beni bile şaşırtıyor. Lordum ise hem şaşkın hem de mutlu gözüküyor. Bu kendimden emin tavrım hoşuna gitmiş olmalı. "Güzel, o zaman anlaştık. "

"Anlaştık."

.

Silah zoruyla attım bu bölümü 🥺

Butler | Thoma X AyatoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin