dark ring chains lock me to you.

497 57 39
                                    


Koyu halkalı zincirler, beni sana kilitler.
Bir bakmışsın ki dolanmış parmaklarımız; yılanlarımızı paylaşmışız.

M.J'

-

Korkularımız bizi yerlebir eden en büyük etken ise, o zaman en cesurlarımız omzu hep dik duranlar mıdır?

Sendeleyen adımlarım, sarhoş benliğim ve kendi kayıplığımla beni belimden tutan Victor'un varlığıyla yakınıyordum bu sefer. Taehyung'un adamı beni bulduğunda; onlar gelene kadar bedenimi sıkıca tutmuş, ardından Victor'u görür görmez ise hızla geri çekilerek yalpalamama neden olmuştu. Bunun için o adama kızgındım, madem amaçları beni korumaktı, o zaman niçin bedenimi böyle fütursuzca bırakabiliyordu?

Gözlerimi karşımdaki adamın gerilen sırt hatlarından alamazken Victor'u da epeyce zora soktuğumun bilincindeydim. Sarhoş halimle uğraşıyorlardı, üstelik ortada bir haltlar döndüğü belliyken bir şekilde beni koruma çabasına girişiyorlardı. Sonra aklım tekrar aynı soruya kaydı, cidden; en cesurlarımız omzu hep dik duranlar mıydı?

Taehyung öyleydi; bedeni her daim dik, bakışları keskin, elbisesi daima ütülü, dili ise zehir gibiydi. Kim Taehyung büyük bir devrim, ve aynı zamanda büyük bir yıkımdı. Belki, onun yıkımları  yalnızca benim çatlak duvarlarıma aittir.

Oysa, Victor onun tam tersiydi. Taehyung'dan daha keskin bir yüz hattı vardı, gözlerinin en yumuşak hali bile sertti ve- elbiseleri ütülü değil, aksine rengarenk olsa dahi onun her daim bir ağırlığı vardı, fakat dili bir nehirdi. Onun sözleri çölde susuz kalan birinin o nehire ulaşması gibi bir şeydi. Ondan duyduğunuz her cümlede hep daha fazlasını istiyordunuz. Daha fazla konuşsun, daha fazla gözlerime baksın, daha fazla tenime dokunsun istersiniz...Hep daha fazlasını. Victor benim için hep bir doyumsuzluk, Taehyung ise belirsizlikti.

Sonra benim zincirlerim titredi. Bedenimi, ruhuma bağlayan; ruhumu yıllara kenetleyen o zincir tir tir titreyerek sallandı. İçimde büyük depremler oldu, bedenim yıkımlara uğradı ama hiçbir zaman tam olarak iyileşemedim. Çünkü ben korkaktım, omuzlarım nasıldı bilmezdim-ama ben korkaktım işte.

"Sarhoş olunca hep böyle susar mısın?" Dedi bana Victor, gözleri karşıya dikilmiş ve elleri bedenime dolanmışken bana bakmaya bile zahmet edeyemeyişine kırgındım kendi içimde. Onu bu hâle ne getirmişti bilmiyordum ama neden benden bu denli soğuduğunu-ya da soğuk davrandığını çözemiyordum.

"Ben," boğazım susuz kalmıştı, çünkü içten içe uzun zamandır onun nehrini tadamadığımın farkındaydım. "Henüz sarhoş olduğumu zannetmiyorum."

Bedenim sonunda arabaya yerleştiğinde titrek bir nefes alarak, ellerimden birini dağılmış olan saçlarıma yerleştirdim. Öyleydi, şu an sarhoş hissetmiyordum ama kendimde de değildim, beynim bulanık ve zihnim karmakarışıktı. Ne hissedeceğimi şaşırmış vaziyetteydim. Kendi içimde bir şeylerin farkına varıyor olmaktan da sıkılmıştım, insan ne kadar psikolojiyle ilgili olursa olsun mutlaka kendinde ulaşamayacağı bir kör nokta varmış, son zamanlarda bunu iyice kavramıştım.

"Greum." Dedim, kekeleyerek. Şoför koltuguna oturan Taehyung'da dahil bakışları bana dönerken tekrardan mırıldandım. "Greum'un yanına gidelim, Namjoon da var orada."

"Onlar...Kim? Kimden bahsediyorsun?" Dedi Taehyung. Kaşları çatık vaziyetteyken bakışları üzerindeydi. Bu soruyu her ne kadar Victor'dan bekliyor olsam da aldırmak istemedim ona, ne yaparak onu kırdım bilmiyorum ama o, beni yok sayarak daha kötü kırmıştı. Ya da belki aramızdaki o lanet duygu kırgınlık bile değildi.

"Köpeğim." Dedim omuz silkerek. Bakışlarım baygındı, ve üstelik zamanla zihnimde silikleşiyordu. "Ve Namjoon. Onların yanına gidelim, tamam mı?"

Ellerimi Taehyung'un koltuğunun arka tarafına yaslayarak ayağa kalkmaya çalıştığımda; Victor hızla kollarımdan tutarak bana engel oldu. "Otur Jungkook, ayağa kalkarsan başın dönecek."

Başımı iki yana sallayarak reddettim onu. "Taehyung, onlara gidelim, olur mu?"

Gözleri gözlerimi delip geçerken yaşlanmaya başlayan irislerimi hissetmek daha fazla canımı yakıyordu. Kendimi ilgisiz bir babaya parka gitmek için yalvaran bir çocuk gibi hissediyordum. Sonucunu bilerek bir şeyler istiyor, cevabın hayır olduğunu duymama rağmen beklentiyle umutlanmaya devam ediyordum. Ve en sonunda, her daim bir hayalkırıklığı ağırlıyordu bizi.

Biz, çok şey kaybetmiştik.

"Tamam." Dedi Victor. Ellerini ıslak yanaklarıma koyarak akmaya başlayan gözyaşlarımı okşadı. "Yarın gideceğiz oraya, tamam mı? Şimdi uyuyorlardır."

Onun nahif dokunuşları altında mayışırken başımı eline yaslayarak mırıldandım. "Uyumuşlar mıdır?"

"Uyumuşlardır ya. Eğer sen onları rahatsız edersen uyanırlar."

"Uyanmasınlar. Greum uyumazsa iyileşemez ki! Hem o çok küçük, canı acır. Ya acıyorsa canı, acımasın-acımaz değil mi?" Panikle başımı kaldırdığımda gözlerim de irileşmişti. Ya Greum'un canı acıyorsa? Namjoon onun acısını alabilir miydi?

"Acımıyordur." Dedi bu sefer unutmuş olduğum ses. "Uyuyorsa, hissetmez bile. Hem ona gerekeni yapıyorlardır mutlaka."

Başımı arkaya yaslayarak mırıldanmaya devam ettim. "Acımıyor, acımıyor, acımıyor, acımaz ki-neden acısın, Namjoon var yanında, o iyileştirir. Acımaz, acıtmaz..."

Tırnağımın kenarını kesen tırnaklarıma emgel olamadığım için kötü hissediyordum. Ama bedensel kötülüğün ruhuma işlediği yaşama güvencesi, benim bana bile yapamadığımı yaparak insan olduğumu hatırlatıyordu.

Victor ellerimi elleri arasına alarak parmaklarımı parmaklarına kilitledi. Ve ben, işte dedim. İşte şimdi zincirlerimiz kenetlendi. İşte şimdi zihnimizde gezinen yılanlarımızı paylaşıyoruz, parmak uçlarımızda.

"Acıtmaz bebeğim." Dedi derin sesi, oysa hafiften titrek çıkmıştı, fakat ben duyumsayamamıştım. "Taehyung," dedi daha sonra. Bakışlarını ara ara üzerimizde dolaştıran adam dikkatini bize verdiğini belirtircesine direksiyon başında başını kısaca sallarken yutkundum, çünkü onu çok merak ediyordum. Nasıl biriydi? Elbette asla göründüğü gibi biri olmadığını biliyordum ama o, ne kadar fazlasıydı?

"Ne kadar kaldı?"

"Üç-dört saatimiz daha var, Hyujin bizi bulmadan buralardan gitmeliyiz."

Gözlerim açılıp kapanırken buraya kadar dayanabilmiş olmamın şaşkınlığını yaşıyordum. İçten içe biliyordum ki, bundan sonrası hep daha farklı ilerleyecekti. Çünkü daha fazlası, bendeydi.

"Jungkook," dedi Victor, sesi uzaklaşmaya başlamıştı. Öyle ki, kısık bir fısıltı gibiydi. "Umarım ülkene güzelce veda etmişsindir." Dediğinde ise,  yalnızca başımı çevirerek bilincimi boşluğa bırakmıştım.

Ülkem ve devrimleri, parmaklarımın arasındaydı.

...

bolum kisaydi ama cok icime isleyen bir bolumdu
Bundan once aslinda bu bolume 1k yazi daha yazmistim ama icime sinmedigi icin sildim (su an 1k bile degil dndkdk)

yb araliklari uzun, cunku bir seyleri aramak ve bulmak arasi gunlerimi aliyor ve arti olarak bulunan fikirleri uygulamak daha bir zor (aile evinde ozellikle :( )

neuse umarim iyisinizdir
bb

M.J'

MF | TGVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin