2 - Strange

743 65 64
                                    

Oy ve yorum lütfen.

"Efendim, geldi."

"İçeri alın."

Yaşlı adam, titreyen dizleri ile içeriye girmişti. Yavaşça deri koltuklardan birisine oturmuş, karşısında oturan ve sinirle gülümseyen adamın yüzüne korkuyla bakmıştı.

Elleriyle oynuyor ve onun herhangi bir şey demesini bekliyordu.

Fakat Jeon Jungkook, garip birisiydi. O asla beklenileni yapmaz, her zaman karşısındakini bir şekilde şaşırtmayı başarırdı.

Usulca yerinden kalkmış, sıkıntılı bir nefes verirken takım elbisesinin ceketi içindeki yeleğini düzeltiyordu. Bununla beraber ayakkabılarının zeminde çıkarttığı ses, kendisine yaklaştıkça yerinde daha da titreyen yaşlı adamı geriyordu.

Jungkook, yüzündeki sırıtma asla silinmezken, sessizce yaşlı adamın omzu üzerinden kulağına yaklaşmıştı.

Yaşlı adam ilk baş korksa da, daha sonrasında kafatasının arkasında hissettiği soğuklukla kaskatı kesilmişti.

"Basit bir soru, geçerli bir neden. Sana bebeğin cinsiyetinin kadın olduğunu belirtmeme rağmen, neden siki kalkık, çıplak bir herif yaptın?"

Adam dilini yutmuş gibiydi. Yalnızca 3 saniye sonra kulaklarını delen o ses, sonu olmuştu.

"Hiçbir öğretmen sana bu kadar süre tanımaz bunak."

○○○


O porselen bebekle ne yapacağını bilmiyordu. Öylece odasının köşesinde, tüm güzelliğiyle duruyordu.

Yatağında biraz dinlenmek isteyen Jungkook, telefonundaki gezintisini bitirdiğinde gözü ilk olarak, porselen bebeğe takılmıştı.

Yavaş ve yorgun gözüken hâliyle yatağından kalkmış, odanın köşesine doğru ilerlemişti. Omuzlarından tutarak kırılmamasına dikkat ederek onu odanın ortasına taşımıştı.

Üstten üstten incelemesi bittiğinde, kollarını göğsünde birleştirmişti.

"Vay anasını."

Kalçaları, bir kadınınkisine oranla daha güzeldi. En azından şu ana kadar gördükleri arasında en iyileri olabilirdi.

Aklından geçen, "bir şey yaptırma" düşüncesi ile kendisine bir küfür savurmuştu.

"Dur Jeon. Henüz o kadar azmadık."

Gözü ister istemez, "öyle yapılan şey"e takıldığında sırıtmış ve ellerini cebine sokmuştu. Öylece alt dudağını dişliyor, porselenden yapılan bebeği inceleyip duruyordu.

"Utanıyorum, bakmayı keser misin?"

Gözleri sonuna kadar açıldığında bir kaç saniye kendisinden kısa bu porselenin tepesine bakmıştı.

"Anasını sikeyim."

Hızla ellerini omuzlarına koymuş, onu odanın köşesindeki yerine bırakmıştı.

"Deliriyorsun koca adam. Bir delirmediğin kalmıştı zaten. Tertemiz deliriyorsun."

Hızla yerine yatıp kendi kendine söylenirken uyumak üzere gözlerini kapatmıştı.

Uyuduğu süre zarfı boyunca, izlendiği  hissi asla gitmemişti.

Gecenin bir yarısındayken, zeminde düşen fazlaca ağır cismin sesi ile yerinden sıçramıştı. Hızla kalkmış ve ışığı açmış, etrafına bakmıştı.

Öylece yüzüstü yerde yatıyordu...

"Yok artık!"

Yorganını açıp, bir su içmişti. Ayakları, terliklerini arıyordu.

"Tamam, ben deliriyorum. Tanrı şahidim olsun ki keçileri kaçırıyorum."

Hızlı adımlarla odanın köşesinde, yerde boylu boyunca yatan porselene ilerlemiş onu güçlükle yerden kaldırmıştı.

"Tamam. Yeter. Komik değil, çünkü senin aksine ben gülmüyorum."

Arkasını dönüp gideceği sırada söylediği şeyi yeni idrak etmesinin verdiği şaşkınlık hareketlerine yansımış ve bedenini hızla geri döndürmüştü.

"Az önce güldüğüne yemin edebilirim."

"Hayır, gülmüyordum. Ben sadece bir porselenim. Porselenler gülemez."

Birkaç saniye gözlerini kapatmış, onunla olan göz temasını kesmişti. Aklına gelen ilk fikirle dolabına ilerlemiş, bir çarşaf almıştı.

"Evet bu biraz çocukça olabilir fakat korkutucusun. Kabul etmeliyim ki, aptal bir porselenden başka bir şey değilsin."

Çarşafı üzerine kapatırken söyleniyordu kendince. Sonunda her yerini, en azından görebileceği her yerini kapattığında, biraz rahatlamıştı. Mutlulukla yerine yatmış ve uykuya teslim olmuştu.

Sabah, burnunu huylandıran bir bez parçası uykusunu yarıda kesmesine neden olmuştu. Huysuzlanarak gözünü açtığında, başından itibaren örtülü olan beyaz çarşafla yatağının başında dikiliyordu.

Yatağında tepinmişti Jungkook. Memnun olmadığına dair sesler çıkartmış ve ayaklarını yatağa vurup durmuştu.

"Ne istiyorsun benden, Tanrım neden bu kadar ürkütücüsün?!"

"Yapma, ayakların acır."

"Belki ama canı acıması gereken sensin aptal."

Göğsüne geçirdiği tekme ile porselen bebek geriye doğru savrulmuştu. Odada yankılanan çıt sesi ile Jungkook hızla yerinden kalkmış ve yerdeki bebeğin üzerindeki çarşafı çekip almıştı.

Neyse ki çarşaf, biraz olsun düşüşünü yavaşlatmıştı.

"Neren kırıldı?"

Bir cevap alamadığında, bedenini yerden kaldırmış ve incelemeye başlamıştı.

Yerdeki kırık parça, belinin kenarına aitti. Sadece biraz aşınmış, ufak bir aşınma dışında herhangi bir hasar almamıştı.

"Neyse, bir şey olmaz. Hareket edebiliyorsan yerine geç. Fazla ağırsın."

Jungkook, odadan çıkarken son kez porselene bakmıştı. Öylece gözleri yere bakarken, resmen ağlıyordu.

Odanın kapısını kapatırken Jungkook'un aklında yalnızca gözlerinden akan yaşlar vardı...

Çok farklı ilerliyor değil mi?

Nasıl canlandırmayac-

Yok canım ne spoileri?

HIS BABYDOLL | +18 |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin