tüm sorularını sor, her şeyi öğren ve böylece ruhum huzura kavuşacak

63 14 0
                                    


"o hâlde" dedim rahat koltukta biraz daha yayılırken. "bana istediğini sormana izin vereceğim." gözleri hafifçe büyüdü, beklemiyordu sanki böyle söylememi. birkaç saniye düşündü ve elini istemsizce ensesine attı. 

"aslına bakarsan..." diye başladı ve hafifçe gülümsedi. az önceki şaşırmış yüz ifadesinden eser yoktu şimdi. "...senin hakkında oldukça şey biliyorum zaten." bu sefer şaşırma sırası bendeydi. kaşlarım havalandı ve ağzımı açıp bir şey söylemek istedim, başaramamıştım yine de. yapamadım işte. ağzımdan tek kelime alamayınca o girdi söze. 

"yanlış anlama-" dediği sırada lafını böldüm. "o zaman ben soracağım." dedim. rahatsız bir şekilde yerinde kıpırdadı. 

"peki" o gergin bir şekilde bana bakarken istemsiz bir şekilde ellerimle oynamaya başlamıştım. ben de mi gerilmiştim? sanmam fakat bu çocuk ikidir hareketlerimin teklemesine ve sesimin düğümlenmesine sebep oluyordu. hiç sevmemiştim bu hissi. 

"neden?" diye sordum. oturduğu yerden hafifçe dikleşti ve anlamadığını belirten bir ifadeyle yüzüme baktı. "ne, neden?" dizlerimi kendime doğru çektim ve çenemi dizime yaslayarak onu seyretmeye başladım. 

"iki defa dayak yediğime şahit oldun fakat ilkinde hiçbir şey yapmazken ikincisinde o çocukları baya bir hırpaladın. neden böyle bir şey yaptın? veya şöyle sorayım, ilkinde yardım etmeyip de ikincisinde neden onların işi bitmişken gelip bir de dayak yedin?" sorduğum soru ona komik gelmiş olacak ki sesli bir şekilde güldü. gülerken gözleri küçülüp bir çizgi hâlini almıştı, elinin tersini ağzının üzerine kapattı. 

"çünkü" diye başladı fakat devamında anlatacaklarını anlayamayacağımın farkındalığıyla hafifçe sırıttı. gözleri ışıl ışıldı, yanakları da hafif pembeleşmişti.

"ilk şahitliğimde ne yapacağımı bilemedim aslında. sana çok zalimce veya saçma gelecek ama seni o hâlde görmek istedim sanırım. seni ilk gördüğümden beri öyle çok merak ettim ki bu artık bir takıntı oldu sandım. sonra seni orada dayak yerken bulduğumda kendimi paramparça hissettim. bir takıntı değildi. bunun farkına vardım ve belki de kendi içimdeki bu savaşı yenmem için o anda seni o şekilde görmem gerekiyordu. 

sonra seni tanımaya çalıştım. bunu hep uzaktan yaptığımdan neler hissettiğini bilmediğimi fark ettim. dış görünüşün veya soğuk bakışların değildi olay artık. artık gerçekten ne hissettiğini bilmek, kendi içinde ne yaşadığını öğrenmek istiyordum. evine geldiğim güne kadar vicdan azabı çektim seni onların elinden kurtarmadığım için. sonra dayanamayıp karşına çıktım işte. evine geldim, seni tanıdım. az da olsa ruh hâline şahitlik ettim. 

az önce ise, seni yeniden onların elinde gördüğümde buna dayanamadım. dayak yemiş olmam veya olmamam çok önemli değildi artık. yalnızca başından beri senin daha çok üstüne gelmemeleri için uzak durduğumu düşünürdüm fakat anladım ki senin üzerine zaten yeterince gidiyorlardı. ne olduğunu anlamadan karşılık verdim işte." netti. öyle netti ki tüylerimi diken diken etti bu hâli. midem bulandı ve içimi bir huzursuzluk kapladı. görüşüm bulanıklaşınca kafamı dizlerime gömdüm. o ne olduğuna pek anlam verememiş ve endişeyle yerinden kalkmıştı. 

"üzgünüm." dedim çünkü bunlarla yüzleşemeyecek kadar yorgundum ben. bunları bilmemem benim için daha iyiydi. onun hakkında kötü düşünemezdim fakat artık kendim hakkında daha da berbat düşünüyordum. beni kendine çekiyordu ama ben bu yoldan fazla rahatsızdım. 

"seni de rahatsız ediyorlar mı?" diye sorduğumda tereddütle tekrar yerine oturdu. kafasını salladığında fark etmeyeceğimden derin bir iç çekti, konuşmak istemediği ortadaydı. 

trastevere ::hyunin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin