ÜÇÜNCÜ KISIM: KOMİK-İ ŞEHİR (ÜNLÜ KOMİK)

18 1 0
                                    

-Yeni bir tiyatro kumpanyası gelmiş!..-

Bu haber kasabaya seferberlik havadisleri kadar çabuk yayıldı.

Akşamüzeri bir elinde çıngırak, öteki elinde kocaman bir levha ile eşeğe binerek sokakları dolaşan boyalı cüce, arkasında şalvarlı çocuklardan, kahveci çıraklarından bir kuyruk sürükledi.

Çınarlı çeşmede su dolduran kadınlar, testilerin üstüne oturarak, biri gitmeden biri gelen bu tiyatrolara beddua ettiler.

Müddeiumumi, mugayiri ar ve haya (edep ve namusa, ahlaka aykırı) danslara, oyunlara karşı ne gibi tedbirler alınacağını düşündü...

Kopuklar, kör Veysel'in meyhanesinde kafa kafaya vererek daha yüzlerini görmedikleri kızların güzellikleri hakkında iddialar yaptılar.

Münevver gençler, meydan yerindeki eczanenin önüne iskemle atıp bu heyetin -kıymetli sanatkaranesine- dair münakaşada bulundular.

Kırtasiyeci, dekor yapmak için mukavva alıp parasını vermeden giden öteki kumpanyayı düşünerek birkaç küfür savurdu...

Herkes boştu, herkese iş lazımdı, herkes az çok alakadar oldu.

Candarma kaymakamlığından (eskiden yarbay karşılığı bir rütbe) mütekait belediye mimarının eseri olan taş tiyatro binası daha tamamlanmamıştı. Fakat içinde oyun verilebiliyordu. Memleket büyükleri erkenden locaları doldurmuşlardı.

Birinci loca kaymakamın...

Bu, mülkiyeden yeni çıkmış, İşkodralı bir gençtir... Emsalinde bulunan her şey kendisinde var: Ukala, kendini beğenmiş, kötücül (kötü göz sahibi)...

Sokakta başını ileri uzatarak, bastonunu kaldırımlara sert sert vurarak bir yürüyüşü var ki...

Akıl itibariyle herkesten üstün olduğuna kanaat etmiştir... Kazanın doktorlarıyla bile, ders anlatan bir müderris tavrıyla konuşur...

Hayatta namuslu adam tasavvur edemez: Ona göre bütün kadınlar orospu, bütün erkekler buna benzer illetlerle malul, yahut hırsızdır..

Yanında oturan da candarma kumandanı. Kaymakamın hemşerisi... Bilseniz ne habistir... Memlekete yeni gelen memurlara her türlü kolaylığı gösterir... Sırf onlarla ahbap olarak gece toplanmaları yapmak, böylece aile kadınlarıyla çeşmiçerez (içli dışlı olmak) geçinmek için...

Büyük bir hırsı da -iki kelimeyi bir araya getiremediği halde- içtimalarda nutuk söylemektir. Her milli bayramda hükümet meydanında masanın üstüne çıkar:

-Evet arkadaşlar... Evet... Bu memleket, evet...- diye saatlerce öter...

Nedense kaymakamla da pek anlaştılar.

Öteki loca müddeiumuminin...

Bu da Manastır'ın Ohri kazasından bir Arnavut'tur. Domuz itlafındaki (öldürmedeki) hizmetinden dolayı nasıl takdirname aldığını anlatan ziraat müdürünü dinliyor, ara sıra:

-Dil mi fendım?.. Şayanı ayret!- diye kafasını sallıyor...

Diğer localar da boş değil.

Hususi muhasebe memuru, harcırahları eksik tahakkuk ettirmekteki maharetiyle meşhurdur. Şişman göbeğini locanın kenarına dayayarak aşağıya, iki polis refakatinde umumhaneden gelen sermayelere bakıyor.

Gazete müdürü, yanındakilere, devlet ricaliyle nasıl içlidışlı olduğunu, mebusların çoğunu nasıl isimleriyle çağırdığını anlatmakla meşgul.

Belediye azaları ara sıra koridora çıkıyor, biraz sonra bıyıklarını silip ağızlarına leblebi atarak giriyorlar... Bu kasabanın kaçak rakıları pek enfestir...

Bütün Öyküleri IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin