Önündeki taşı ayağıyla iteleyip yürüyordu Felix. Kütüphanede işlerini bitirdikten sonra eve gitmesi gerekiyordu , hoş hiç gidesi gelmiyordu ama elden ne gelirdi.Kulağında çalan şarkıyla biraz daha hüzünlendiğini hissetti belki de kendisiyle bağdaştırdı şarkıyı. Önündeki üniversite sınavına mı çalışsın yoksa hayatını mı düzene sokmaya çalışsın bu sorular dönüp dolanıyordu aklında şarkıyla eş zamanlı olarak.
Derin bir nefes alarak gözünden düşen bir damla yaşı sildi ama ardından gelen damlalara engel olamadı . O da tutmadı zaten. Karanlık sokakta gözünden düşen yaşlara ek olarak istemsizce iç çekiyordu.
Yolunda gitmeyen şeyler sanki birikip bir çığa dönüşüyordu içinde bir yerlerde. Birçok şeye aynı anda yetişmeye çalışmak zorunda olma düşüncesi kendisini yetersiz görmesi yetmiyormuş gibi kalbinin sıkışmasına da sebep oluyordu.Geçen iki yılda yaşadıklarını göz önünde bulundurduğunda hem yorulmuş hissediyor hem de atlattığı olaylar için rahatlamaya çalışıyordu kendini .
Yüzünde hep bir tebessüm bulundurmaya çalışır, insanları mutlu etmeye çabalardı. Kimseyle bir sorunu olduğunu söyleyemezdiniz. Arkadaşı vardı bir tane de, kendisiyle aynı lakin daha enerjik hali diyebilirdi.
Kendisinin enerjisinin bittiği zamanlarda önüne atlar şebeklik yapardı. Jisung'un aklına gelmesiyle bir eliyle gözündeki yaşı silip kıkırdadı.
"Şöyle anlarda bile yanımda olmadan beni güldürebiliyorsun Han Jisung."
Önüne gelen taşı ayağıyla iteleyerek hırkasına biraz daha sokuldu. Ekim ayının da gelmesiyle havalar soğumaya başlıyordu. Eve yaklaştığını fark etti.
Apartmanın önüne gelince yüzünü peçeteyle kurulayıp zile bastı. Otomatik kapının açılmasıyla en üst kata yürümeye başladı asansörlerden çekiniyordu.
Kapının önünde annesinin neşeli karşılamasıyla gülmeden edemedi.
" O kadar saat çalıştıktan sonra enerjini nasıl kaybetmiyorsun asla anlamıyorum. 24 saat nöbeti ben tutuyorum gibi geliyor bazen."
" Eğer kendimi 24 saat nöbet tuttuğuma inandırırsam yaşlanmış gibi hissediyorum. Hâlâ 48 saat kadar nöbet tutacak yaştayım ben." diyip yanaklarını öpmeye başladı annesi.
" Ben de seni öpeyim ." diye kendisine çekti annesini. Annesi de reddetmeden yaklaştırdı yanağını. Ardından sıkıca sarıldı annesine.
" Aç mısın aşkım, yemek hazırlayayım mı sana da?"
" Yok hayır gelmeden atıştırdım Jisung ile bir şeyler, saat de geç oluyor birazdan uyurum zaten." diye karşılık verdi.
" Jisung da sen de öğün atlamıyorsunuz sakın ,sabah kahvaltıyı hazırlayıp çıkacağım unutma sakın."
" Öyle yaparım, şimdilik odama gitsem ben? biraz yorgunum da."
" Git hayatım ben de sana süt ısıtıp getiririm hem ."
dediğinde annesinin yanağına tekrar büyük bir öpücük kondurarak odasına geçti çilli çocuk.Rutin işlerini hallettikten sonra üzerine pijama takımını geçirerek yatağına girdi. Bir şeyler izlemek için telefonunu eline alıp yatakta yerini aldığında arkadaslarıyla bir süre konuştuktan sonra annesinin getireceği sütü bekleyemeden uykuya daldı.
Odaya giren annesi çocuğunun yorgun haline bakıp iç geçirdi . Elinden geleni yapmaya çalışıyor , olabildiğince yaşananları yansıtmamaya çalışıyordu.
Gözünden akan bir yaşla çocuğunun saçlarını okşayıp kokusunu içine çekti ve yanaklarından öptü.
Uyuyan çocuğunun üstünü örtüp ışığı kapatarak odadan çıktı.•••