Miray ve Pelin, siyah ve beyaz gibiler. Hayır hayır, vişne çürüğü ve toz pembe. Ekşi ve tatlı. Kirpi ve tavşan. Birbirlerini asla anlamayacak gibi duruyorlar, birbirlerini suçlayıp "Senin gibi kızlar" diye başlayan cümleler kuruyorlar. Bu doğru deği...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
ariana grande, problem
𓆩ꨄ︎𓆪
i should be wiser and realize that i've got one less problem without you
𓆩ꨄ︎𓆪
MİRAY
Yemekhane çok gürültülüydü.
Ancak son derste zihnim sadece aç olduğum bilgisiyle meşgul olduğundan etraftaki seslerden pek etkilenmiyor; kulaklarımı tıkamış, tepsime gömülmüş halde nefes bile almadan yemek yiyordum.
Konferansla geçen ilk dersten sonra kayda değer hiçbir şey olmamıştı. Yani, haftanın ilk gününün ilk saatine ileri matematik koyarak büyük bir kazık attıkları yetmezmiş gibi bir de ödev verdiklerini saymazsak tabii.
Matematik hocası sistem üzerinden yaz okulunda bitirdiğimiz konulardan oluşan bir tarama göndermiş, bugün gece yarısına kadar çözümleriyle birlikte yollamamızı istemişti.
Derste de attığı soruları çözmemiz için bizi serbest bırakmıştı. Böylece bacaklarımı kendime doğru çekip masanın kenarına yaslamış, tabletimi de kucağıma yerleştirmiş halde soruları çözmüştüm. Bir yandan da hiçbir şey yemediğim için bulanan midemi dindirmek adına kantinden aldığım çubuk krakerleri kemirmiştim.
Ardından iki saat biyolojiye, sonra da sanat tarihi dersine girmiştim. Bu ders, okulumuzun "farklı" olma çabalarının bir ürünüydü ancak şikayetçi değildim.
Ortaokulda bu liseyi kazanabilmek için gece gündüz çalışmıştım; daha önce çalışmadığım, hatta belki de bir daha çalışmayacağım kadar. Bu sebeple ot gibi yaşamış, izlemeyi sevdiğim animelerden ve keyif aldığım her şeyden uzak durmuştum. Sonucunda da ders çalışmaktan başka hiçbir şey bilmeyen bir morona dönüşmüştüm─ki bu noktada da kabul edildiğim okul devreye girmişti.
Hazırlık yılımda yoğun bir İngilizce eğitimi almıştım. Öncesinde pek ilgim yoktu ve sadece sınavlarda işime yarayacak kadarını biliyordum. Dolayısıyla İngilizce bir anda bu kadar hayatıma dahil olup da Türkçeye erişimim kısıtlanınca sudan çıkmış balığa dönmüştüm. Ancak hırsım sağ olsun çabalayıp keyif aldığım evreye geçmem zor olmamıştı.
İzlediğimiz ve okuduğumuz her şey İngilizce'ydi. Üstelik bunlar Ali ata bindi türevi anlamsız şeyler de değildi, sadece bize bir şeyler katabilecek içerikleri tüketmiştik. Seviyelerimize göre klasikleri okumuş, belgeseller izlemiş ve bu belgesellerde birçok konuya dair fikir sahibi olmuştuk. İnsan hakları ve kölelik, feminizm, yakın dönem siyasi olayları, körfez savaşı ve bunun gibi yurt dışında eğitim almak için kabul gördüğümüz takdirde karşımıza çıkacak diğer tüm şeyler.
