1.Bölüm

186 14 40
                                    

Sisli bir sabah...

Yalnızlık kokan kalabalıkların tüm ağırlığını üzerine yüklediği bu şehrin sabahlarını sevmiyordu Taehyung. Çocukluğunun ev sahibi Daegu'yu ve büyük annesinin ona hazırladığı marmelatla bezenmiş ekmeklerin sıcak kucaklamasını özlüyordu. Hayat sıradandı onun için, günler sıradan, insanlar sıradan ve hapsolduğu bu dört duvar sıradan...Çift kişilik yatağın hep sol tarafına yatardı. Hiç kalkmak istemiyordu ancak annesinin hazırladığı kahvaltının kokuları odasına kadar ulaşmıştı. Guruldayan midesinin ihtiyaçlarını daha fazla göz ardı edemeyeceğini anlayıp, tavana sabitlenen bakışlarını kaçırdı. Ağır hareketlerle yataktan doğrulmaya çalışırken gözü komodinin üzerindeki dijital saate takıldı. İnsanların işe gitme vakti haa...

Şehir yavaş yavaş uyanıyor olmalı! Gecenin sessizliği yerini kuru uğultulara teslim ederken yatağından kalkıp pencerenin kenarına doğru yaklaştı. Perdeyi açmadan sesleri dinlemeye çalıştı. Seslere karşı aşırı bir hassasiyeti vardı. Her rengin, her nesnenin, her hareketin bir ritmi olduğuna inanırdı. Annesi ile birlikte yaşadığı bu apartmanın bir cephesi sokağa bakarken, diğer cephesi ise tüm sokakların kesiştiği ana caddeye bakardı. Evlerinin olduğu lokasyonu seviyordu bu şehri sevmese bile...

Koyu renk perdeyi aralayıp, yavaş yavaş caddeyi dolduran insan güruhuna bakmaya başladı. ''Tete, hadi oğlum kahvaltı hazır. '' Annesinin sesini duyar duymaz araladığı perdeyi kapatıp ''Geliyorum anne'' diyerek banyoya adımladı. İki kişilik küçük dünyalarında mutlu olmayı bilen sıradan bir anne-oğuldu onlar. Taehyung için her şey sıradandı, evleri sıradandı, annesi sıradandı, kendisi sıradandı. Sıradan olmayan her şeyden korkardı. Tüm hayatının rutini ezber üzerine dayalı ve güven vericiydi.

''Bugün yeni yemek tarifleri denemek ister misin? ''

''Mutfağın batmasından hep şikayet ediyorsun ama anne?''

''Temizlediğin müddetçe benim için bir sorun olmadığını biliyorsun. Sadece biraz fazla üşengeçsin ve işten yorgun döndüğümde dağınık bir mutfak görmek isteyeceğim son şey bile değil.''

''Seni kızdırmak hoşuma gidiyor.''

''Büyü artık Tete. Dizlerime yatırıp popona şaplak atamayacak kadar yaşlıyım.''

Annesi tam bir drama queendi. Lise dönemlerinde tiyatro ile ilgilenmişti ve tüm öğretmenleri onun gelecek vaat eden bir öğrenci olduğunu düşünüyorlardı. Ancak hayallerin bittiği yerde hayatın gerçekleri vurur insanı. Annesinin hayatı da hayalleri de yarım kalmıştı. Taehyung'u dünyaya getirdiğinde sadece on dokuz yaşındaydı.

Bayan Kim Ha-yoon son lokmasını ağzına atıp masadan kalktı. Oğlunun yanına gelerek dalgalı saçlarına bir öpücük kondurdu.

''Jia unnie'den birkaç değişik tarif aldım. Buzdolabının üzerinde asılı. İçlerinde hoşuna giden olursa denersin.''

Kahverengi kabanını giydikten sonra çantasını alıp evden çıktı. Annesinin ardından kapanan kapıya bir süre bakan Taehyung şehrin caddelerini dolduran karmaşanın Kim Ha-yoon'u da içine çektiğinin bilincinde ağır ağır mutfağa dönerek kaldığı yerden kahvaltısına devam etti.

Birbirinin aynısı binlerce, on binlerce günden biri daha böylece başlamış oldu. Taehyung yıllardır evden dışarı çıkmıyordu. Evi onun güvenli alanıydı ve bu alanın dışına çıktığı an tüm varlığını saran endişeyle nasıl baş edeceğini bilmiyordu.

Korkular bizi kendi karanlığımıza hapseder. Ne zaman başladığını ve nasıl yayıldığını bilemediğimiz bir iltihap gibi tüm benliğimizi ele geçirmeden asla pes etmez. Tae, güçlü görünen bir çocuk olmasına rağmen ruhu sanılanın aksine çok zayıf ve korkaktı. Tüm fırtınalarda yıkılmış, gel-gitlerde savrulmuş ve darbe üstüne darbe almaktan yorgun düşmüş zavallı bir çocuktu. Annesinden başka kimsesi yoktu.

Kaygı bozukluğu olan bir insan hayattan ne kadar zevk alabilir ya da hayattan ne bekleyebilir? Tüm gün benzer düşüncelerle sarmalanarak büyüyen soru yumağının içinde çaresizce debelense de tüm bunları kendi içinde tutmaktan başka elinden başka bir şey gelmiyordu. Annesi tüm gün ikisi için çalışıyordu. Egoist bir patronla çalışıyor olmaktan doğan çift kat zorlukta işin cabasıydı. Bu gerçeği biliyorken bencil davranıp annesine daha fazla yük olmak istemiyordu.

Kahvaltısını yaptıktan sonra masayı toplayıp bulaşıkları yıkadı. Annesinin söylediklerini tekrar düşününce, evin daha düzenli olması gerektiği konusunda, elinden gelenin fazlasını yapacağına söz verdi. Annesinin salonda duran resminin karşısına geçip çocukluğundan beri yaptığı gibi baş parmağı ile işaret parmağını birbirine değdirerek ''Söz veriyorum anneciğim'' dedi.

Ve bütün gününü ezberindeki diğer günler gibi sıradan bir şekilde geçirdi.

Müzik dinlemeyi çok severdi Taehyung. Uykuya dalmadan önce sevdiği şarkılardan oluşan playlistini açar, kulaklığını takar ve hafızasında kalan çocukluk anılarının kırıntılarıyla kurabildiği küçük hayallere kucak açardı. O gün evi toparlarken annesine ait eski bir radyo bulmuştu. Kurcaladığı kadarıyla hala sağlamdı. Bu gece telefonu yerine radyoyu aldı eline. Radyo istasyonları arasında gezinmeye başladı.

Sonra bir ses duydu...Huzurun melodisi gibiydi...

''İyi geceler Moonlight ailesi. Bütün yaşattığı strese ve bize verdiği yorgunluğa rağmen bu şehri sevmekten vazgeçemiyoruz değil mi? Beklediklerimiz, özlediklerimiz ve yaşamdan istediklerimizle yine bir gün daha bitiverdi. Hadi şimdi yeni bir gün ve yeni başlangıçlar için heyecanlanalım.

'Hadi gözlerimizi açalım, yepyeni bir güne, bugün yepyeni bir gün' diyor şarkıda. Umutlarımızı yeşertici sözleri ve ilham verici müziği ile ''Ryan Star-Brand New Day'' bizlerle birlikte olacak. Uçuşa hazır olun bugün yıldızlara yolculuğa çıkıyoruz çocuklar. Moon by Jin bu gece de sizin yol arkadaşınız olacak...

***

Bölümde geçen şarkıyı medyaya ekledim. Bölümü okurken dinleyebilirsiniz. Umarım beğenirsiniz.

MY UNIVERSE ~TAEJİN~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin