Bölüm 5: Suçsuzun Cezası

113 31 105
                                    

(BU BÖLÜM AŞIRI DERECEDE ŞİDDET, İŞKENCE, KÜFÜR, ARGO İÇERMEKTEDİR!!)

Sabah uyandığımda Lawson yanımda değildi. Oysa saatler 07.14'ü gösteriyordu yani muhafızların mesaisi henüz başlamamıştı.

Sağ yanımda, sabahleyin muhtemelen Atara'nın yanıma bıraktığı muhteşem bir kahvaltı duruyordu.
Büyük bir hükümdar olsam da asla ama asla hiçbir hizmeti küçük veya yetersiz veyahutta eksik görmezdim.

Kahvaltı tepsisini önüme aldım ve yemeğimi yeneye başladım. Ana yemekte kahvaltılarımın olmazsa olmazı mevcuttu. Hayır zeytin peynir değil tabii ki.
Benim yemeklerimin gözdesi sarmaydı ve her yemekte, ne olursa olsun sarma bulunurdu. Draglar yer, yemez, bu beni ilgilendirmezdi. Ama olmazsa büyük sıkıntı çıkardı...

Sarma'nın yanında yoğurt, ekmek, gibi sıradan şeyler vardı desem inanmazsınız. 24 ayar saf altın kaplama olmaları dışında normal. Ve evet sarmalar da altından.

Yemeğimi sakin sakin, normalce, acele etmeden yemiştim.

Yemeğimi yedikten sonra tepsiyi aldığım yere bırakıp yataktan kalktım.
Aynanın önüne gittiğim an aklıma gelen o an ile birlikte dudaklarımdan dökülen isim bir oldu.
"ATARAAA!!!"

Evet bunu beklemiyor olmalısınız.
Atara odaya geldi ve kapıyı arkasından kapattı.
"Buyrun Majesteleri?"
_______________________

Artık hazırdım. Atara, saçlarıma badem yağı mıdır nedir bilmediğim bir krem sürüp birkaç işlemle dalgalandırmıştı. Saçlarıma sağdan, soldan ve bir de tam ortadan bir örgü örüp arkamda birleştirmişti. Kafama çokta büyük olmayan, prenses olduğum zamanlarda taktıklarım gibi küçük bir taac tutturmuştu.

Elbisem boğazlı, kan kırmızısı bir elbiseydi ve kendinden korselidi. Ama korsesi gerçekten çok ama çok ağırdı. Ruhsal olarak değil, açıklığından söz etmiyorum. Fiziksel olarak ağırdı. 5 kilogram falan mı bu?

Kolları omuzlarımda bitiyordu. Bu nedenle ellerime dirseklerime kadar gelen tül bir eldiven takıp bu sorunu çözmüştük.
Belimden altı bol ve üst üste tüllerden oluşuyordu. Gelinlik gibi düşünün.

Yüzüme de çok abartı olmaması şartıyla makyaj işini ona bırakmıştım.
Bittiğinde aynaya baktığımda söylediğim ilk şey şu olmuştu:
"Eyeliner çekmeyi bana da öğret"
Göz kapaklarıma pembeye kaçan kırmızı renkte bir far sürmüş, siyah simlerle belirginliğini arttırmıştı. Yanaklarıma çok çok hafif bir allık sürmüştü. Dudaklarım iseee....

Sanki drag kanından yapılma bir kadeh şarap içmişim gibi bir renkteydi. Kan kırmızısı değildi, direkt kandı sanki...

"Çok güzel oldunuz kraliçem"dedi Atara çocuk gibi şakıyarak.
"Şüphen mi vardı?"dedim buz gibi sesimle.
Birkaç saniye donup kalınca bir kahkaha patlattım.
"Şaka yapıyorum Atara. Ne zaman sana sert davrandığımı gördün?"

Atara'nın derin bir nefes almasına kıkırdadıktan sonra yavaşça yürüyerek kapının yanına vardım.

Eğer Lawson olması gerektiği gibi kapı önü nöbetimi yapıyorsa sorun olmayacaktı. Ancak, eğer orada değilse... İşte o zaman kopardı kıyamet...

Kapı kulpunu yavaşça çevirdim.

Kapıyı açtım.

Etrafıma baktım...

Ve Lawson'u göremedim...

Kapımın önünde iki tane sıradan muhafız vardı. İdman yaparken isimlerini duymuştum. Bu nedenle biliyordum.

MAJESTELERİ (KİTAP OLMAYI HEDEFLİYOR!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin