1.2

134 13 4
                                    

aralık, perşembe

Saçlarıma her zamankinden biraz daha fazla özenmiştim. Makyajımı dikkatlice yapmış, hafif bir eyeliner bile çekmiştim. Aramızda hiçbir şey olmayacağını ve herkese aynı davrandığını bilsem de Jungkook'a güzel görünmek istiyordum.

Sözleştiğimiz saatte orada olabilmek için evden bir saat erken çıkmıştım. Okul ise sadece yirmi dakika uzaklıktaydı ama onunla buluşacağım için heyecandan evde duramıyordum. Erken gitsem bile kampüste yürüyebilirdim.

Üç ay önce Jungkook'u güz dönemi başlangıcı festivalinde şarkı söylerken görünce daha önce kapılmadığım bir hisle karşılaşmıştım. Onu daha önceki yıllarda da görmüş olmalıydım ama dikkatimi o kadar da çekmemişti. Kampüste tanınan biriydi evet ama Jungkook dışarıda o kadar bilinmiyordu.  Tabii instagramda binlerce takipçisi bulunuyordu, bunun sebebinin görünüşü olduğundan oldukça emindim. O gün şarkı söylerken onun fanı gibi hissetmekten kendimi alamamıştım. Sahnede büyüleyici görünüyordu, özellikle de dokunaklı bir şekilde 'Falling' söylerken gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. O andan sonra da hayat sanki inadına onu benim karşıma çıkarır olmuştu. Her yerde onu görmeye başlamıştım. Kampüste yürürken, fakültede, kafede... Ondan hoşlanmamam imkansız bir hal almıştı. Fakat bunun hoşlantı olarak kalması gerektiğini düşünüyordum. Gidip onunla konuşmayı hiç düşünmedim.

Son ilişkim pek iyi bitmemişti. Joon'dan sonra kendime o kadar da çok güvenemez olmuştum. Hayatımda ne kadar şey varsa hepsinden nefret etmeme sebep olmuş, sonra da çekip gitmişti. Bu yüzden yeni bir ilişkiye başlamanın doğru bir fikir olduğunu düşünmüyordum, eskinin izlerini hala taşırken hem de. Jungkook da Joon gibi olacak demiyordum tabii ama onu az çok tanıyordum. Hiç ciddi ilişkisinin olduğunu görmemiştim, her gece dışarıdaydı ve yanında sürekli farklı kızlar görüyordum. Saygın ailelerden gelen kızlar, eğlenceli kızlar, çekici kızlar... Benim ise onun çevresine ayak uydurabilecek zamanım ya da param yoktu. Kendi harçlığımı çıkarabilmek için gece gündüz çalıştığım maaşım da çoğunlukla okul projelerime malzeme alırken bitiyordu.

Belki daha kaygısız bir hayatım olsaydı, en azından bana maddi kaynak sağlayabilecek bir aileye sahip olsaydım ve çalışmak zorunda kalmasaydım Jungkook hakkında bu kadar özgüvensiz olmazdım. Ama zaten onun evinde kalırken halamın eline bakamazdım. Zaten onun emekli maaşı ne kadardı ki? Hem beni okutmaya hem de ev kirasına yetmeyeceğinden emindim.

Hayatımı kabullenmiştim. Okulumu bitirip bir an önce çalışmaya başlamalıydım. Bunun dışındaki her şey ikinci planda kalmalıydı.

Atkımı biraz gevşetip kampüs kaldırımlarında yürümeye başladım. Hava soğuktu. Pudra kalın kazağım ve beyaz uzun kabanım üşümememe anca yetiyordu. Geçen hafta yağan kardan eser kalmamıştı, sadece çıplak bir soğuk vardı. Esen rüzgarın kulaklarımı kıpkırmızı yaptığından emindim. Evden erken çıkmak iyi bir fikir değildi.

Hızlanıp fakülteye doğru yürümeye başladım. Daha buluşma saatine yarım saat vardı. Belki de bir kahve içebilirdim. Birkaç dakika sonra kendimi CoffeeBuddy'nin kapısından içeri atmıştım. Kafenin sıcak havası girer girmez içimi ısıtmayı başarmıştı.

"Ben bir orta boy latte alayım."

Kahvemi aldıktan sonra kendime oturmak için bir masa aradım. O sırada ismimin seslenildiğini duymuştum.

"Chaeyoung!"

Jungkook buradaydı. Ona doğru dönüp hafifçe gülümsedim. İletişim kurunca ister istemez geriliyordum çünkü bir yandan onunla mesajlaşıyordum. Ben olduğumu öğrenirse bu çok utanç verici olurdu. Hiçbir açık vermemeye çalışmak benim için zordu ama neyse ki hakkında pek bir şey bilmiyordum da pot kırmaya fırsatım olmuyordu.

my secret diary × rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin