1.9

122 23 15
                                    

aralık, pazar

Kalemi elimden bırakıp oturduğum yerde gerindim ve bitmiş proje çizimime baktım. Saatlerdir pürdikkat uğraştığım şey buydu. Teslim tarihine daha iki hafta olan taslağı önceden bitirmem benim için alışılmadık bir şey değildi ama bu sefer normalden daha aceleci davranmıştım çünkü aklımı meşgul edecek bir şeyler bulmam gerekmişti. Boş kaldığım her an aklım tek bir şeye kayıyordu çünkü: Jungkook.  Ve şimdi ne kadar kaçarsam kaçayım bitmiş projemle bakışırken bile aklıma o gelmişti.

Dün gece eve dönüş yolu oldukça sessiz geçmişti. İkimizden de yaşananlarla ilgili tek kelime çıkmamıştı, hatta o kadar sessizdik ki konuşma başlatamadığım için yol boyunca uyuyormuş gibi yapmıştım ama tabii ki de gözüme bir gram bile uyku girmemişti. Aslında Jungkook oldukça rahat davranıyordu, sanırım afallayıp işleri zorlaştıran ben olmuştum. Ne yapabilirdim ki? O an nasıl hareket edeceğimi gerçekten bilmiyordum.

Şu an ise bu konunun gerçekten büyütülecek bir şey olup olmadığından emin değildim. Benim için çok büyük bir şeydi orası kesin ama Jungkook için öyle miydi bilmiyordum. Zaten konu Jungkook olunca hiçbir şeyden emin olamıyordum. Nasıl olabilirdim ki? Onu tanıyalı bir hafta bile olmamıştı daha. Biraz da bu yüzden Jungkook'un beni öpmeye çalışmasının anlık bir şey olduğunu düşünüyordum. Sandığımın aksine bu kalbimi falan kırmamıştı, hatta bu düşünce aklıma geldiğinde, zihnim tarafından büyük bir olgunlukla karşılandı. Dün gece uykusuz geçirdiğim saatlerden sonra bu konuyu oluruna bırakmanın en iyisi olacağını düşündüm. Zaten bu konu hakkında ne konuşabilirdik ki? Öpüşmek üzereydik ama başarısız olmuştuk, bence üzerinde durulması rahatsız edici bir konuydu.

Sandalyemden kalkıp odadan çıktım. Mutfaktan yemek kokuları geliyordu. Halam bugün işleri tıpkı benim gibi erkenden bitirmeye kararlıydı sanırım. 

"Yardım edebileceğim bir şey var mı hala?" diye sordum. O ise her zamanki gibi kafasını iki yana sallamıştı. 

"Sen ödevlerini bitir kuzum."

"Çoktan bitti." dedim omuz silkerek. Jungkook dün gece hiç olmazsa bana insanüstü bir ödev yapma gücü bahşetmişti. Düşünerek kafayı yemek yerine ödev yaparak kafayı yemeyi tercih etmiştim. En azından birinin bana bir getirisi vardı.

Halam ocaktan bana dönüp bana bir bakış yolladı ve bu bakışları pek hayra alamet değildi. "Az önce beni bir numara aradı."

Kaşlarımı kaldırdım. "Kimmiş?"

"Baban."

Babam mı? Halamın babamla konuştuğunu bilmiyordum. Hatta onların ben halamın başına kaldığımdan beri iletişim kurmadıklarından emindim. Koskoca yedi yıl olmuştu. Halamın annem beni bıraktıktan sonra beni yanına alışını ve babamı telefonla arayıp bana sahip çıkmadığı için ona ağızlarca dolu küfür savuruşunu hala hatırlıyordum. Bunca yıldan sonra neden aramıştı ki? 

"Neden aramış?" diye sordum. Aramasına sevinmemiş ya da üzülmemiştim. Anne ya da babamın ismini duyduğumda bir şey hissetmeyecek kadar büyümüştüm artık. Sadece merak etmiştim işte.

"Kore'ye dönüyormuş. Seni görmek istediğini söyledi."

Yüzümü buruşturdum. "Niye?"

"Söylemedi. Numaranı istedi."

"Verdin mi?"

"Hayır. Sana soracağımı ve eğer sen istersen vereceğimi söyledim."

"İstemiyorum o halde." dedim. Onunla muhatap olmak istemiyordum. On yıldır görüşmüyorduk bile. Bizi terk ettikten sonra beni bir kez aramıştı sadece. Bir daha da ne aramıştı ne de benim aramalarımı cevaplamıştı. Şimdi onun aramalarına cevap vermek çocukluğuma büyük bir haksızlık olurdu. Benimle ne konuşmak istediğini de duymak istemiyordum, benim yararıma olmayacağından emindim. Benim yararıma olsa bile ondan gelecek herhangi bir şeyi istemiyordum.

my secret diary × rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin