aralık, pazartesi
Gökyüzüne doğru süzülen yanar döner renkli ışıklar, kulak sızısı yaratacak derecede yüksek müzik sesi, açık havada bile kalın bir katman oluşturan sigara dumanı, yoğun alkol sesi ve insanların birbirine dalga geçercesine söylediği kötü kelimeler. Jungkook'un yarış alanı diye bana tanıttığı yeri tanımlayan cümleler bunlardı. Etrafta bizim yaşlarımızda birçok genç vardı. Bazıları çoktan kafayı çekmişti ve delirmiş gibi yalpalayarak dans ediyorlardı. Diğerleri ise ya yarışı kimin kazanacağı hakkında hararetli iddialara giriyor ya da araçlarını karşılaştırıyordu.
Ben ise sadece Jungkook'u takip ediyor ve tanımadığım bir sürü insana selam vermesini ya da onların selamını almasını izliyordum. Arkasında öylece dururken biraz fazlalık gibi hissetmiştim çünkü beni yanında gören herkes kısa süreliğine bana bakıyor, sonra da beni tamamen görmezden geliyorlardı.
"Çok fazla kişiyi tanıyorsun." diye mırıldandım onu boş yakaladığım bir anda. "Yorucu."
"Bir daha rahatsız etmesinler diye hepsine aynı anda selam verdim." diye cevap verirken aynı zamanda uzaktan bir kişiye daha eliyle selam veriyordu. "Nasıl buldun?"
"Yorucu." dedim kısa ve öz. Bana göre burayı tanımlayan en iyi kelime buydu. İnanılmaz karmaşık bu ortam insanın hem gözünü, hem kulağını hem de beynini yoruyordu. Sakin bir hayat sürdüğüm için bu tarz kargaşalara alışık değildim. Her yer insan seliydi.
Hafifçe gülümsedi. "Bugün bu kelimeyi çok kullanıyorsun."
Haklıydı. Buraya gelmeden önce de günüm yorucu geçmişti. Çizdiğim projenin maketine başlamıştım ve beynimin tamamını kullanmış gibi hissediyordum. Jungkook beni alırken bugün nasıl olduğumu sorduğunda ağzımdan sadece tek kelime çıkmıştı: Yorgun.
"Yaşam enerjini sömürdüysem özür dilerim. Telafi olarak sana bir kola ısmarlayacağım."
Güldü. "Neden kola?"
Omuz silktim. "Araba kullanacağın için bira içemezsin."
Etkilenmiş bir şekilde kafasını salladı. "Bir bira sıkıntı yaratmaz ama peki. Kola da içerim."
Eliyle içecek satan kamyonu işaret edip oraya doğru yürümeye başladı. Adamdan bir bira bir de kola isteyip kolayı Jungkook'a uzattığında kahverengi gözleri hayal kırıklığıyla bana bakmıştı. "Bu hiç adil değil."
"Afiyet olsun." dedim yalandan gülümseyerek.
İnanamaz bir biçimde kafasını iki yana salladı. "Sağ ol."
"Bugün kaç kişi yarışacak?"
"Altı." diye cevap verdi Jungkook. "Bu yılın en iyi altısı. Bahisler yüksek, son model arabasını ortaya koyan var."
Anlamış gibi kafamı salladım. Pek bir şey bildiğim yoktu, bu tarz konuların ilgimi de çektiği söylenemezdi. Sadece Jungkook'u görebilmek için gelmiştim.
"Sen bahis oynadın mı peki?"
"Hayır. Altı rakipten üçü çok güçlü. Yüzde otuz üçlük bir olasılık için asla bahis oynamam."
"Yarışçılar şu an burada mı?" diye sordum. "Merak ettim hepsini."
"Onlar geç çıkar. Maç başlamadan on dakika önce gelir, selam verirler. Sonra arabalarına biner ve birbirlerine bağırarak laf atarlar. Ortam iyice kızışmaya yakınken yarış başlar."
"Bayrak sallayan kızlar var mı?"
Jungkook ağzındaki kolayı neredeyse püskürtecekti. Sıvıyı hızlıca boğazından geçirdikten sonra güldü. "Hayır, trafik ışıkları var ya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my secret diary × rosékook
FanficRosé, bir süredir hoşlandığı Jungkook'u günlük olarak kullanmaya karar verir. 15.02.2024