Hepimiz ölmek için doğduk.Ve bunun farkında değiliz.Hayat sonsuz gibi geliyor ama değil.Sanki bitmez gibi geliyor ama bitecek.Hepimiz öleceğiz ve kimse bizi hatırlamayacak.
"Başka bir yolu olmalı," diye fısıldadım çaresizlikle "Başka bir yolu yok!" diye fazlasıyla net konuştu Heartless."Sen farkında değilsin," diye haykırdım ağzımdan çıktığı kadar."Sen farkında değilsin,sen kırk temiz kalp istiyorsun,kırk can istiyorsun,sen kırk masum can istiyorsun!"odada hatta sarayın her yanında yankılandı sesim.O kadar bağırmıştım ki boğazım ağrımaya başlamıştı.
Ağır adımlarla üzerine yürüdüm.Yüzüne sinir bozan küçümseyici ifadesini takınmıştı.Öyle ki başına ne geleceğini bilmiyordu.Altın kaplamalı sadece birkaç altın basamak çıkarak oturabileceğiniz,kenarları zümrütten ve pahalı olduğunu düşündüğüm elmas benzeri taşlı,epey gösterişli bir tahtta oturuyodu.
Tahtın altın basamaklarının önüne geldiğimde belimdeki kemere takmış olduğum hançere tutundum.Sadece birkaç saniye içerisinde üç basamak çıkıp belimden çıkardığım hançeri boynuna sapladım.Sapladığım hançeri çekip bir kez daha sapladım.Ve bir kez daha.
Ne olduğunu anlamamıştı.Sözsüz bir haykırış ve nefret dolu bakışından hemen sonra gözleri yavaşça kapanmaya başladı.
Muhafızlar bulunduğum noktaya gelip beni sertçe itti.Ne yaptığımın daha yeni farkına varmıştım.
Sinirim mantığımın önüne gecmiş kontrolümü ele geçirmişti.Hızla sağıma soluma bakıp çıkışa doğru koştum.İki muhafız beni kapının önünde yakaladılar.Muhafızlar kollarımı sıkıca kavradı ve ben istemesem de, ağırlığımı bırakıp gitmemek için çabalasam da fayda etmedi.Resmen bir eşya gibi zindana fırlatıldım.
Demirden parmaklıklar üstüme kilitlendi.
Düştüğüm pürüzlü taş zeminden kendimi toparlayıp kalktım.Sanki bir işe
yarayacakmış gibi demir parmaklıklara sert tekmelerimi indirdim."Hiç bir işe yaramaz," yan tarafta benim gibi parmaklıkların ardından kalın mı ince mi anlam veremediğim bir ses konuştu.
Gelen sese doğru baktım.Açık sarı kirlenmiş saçları, açık yeşil parlayan gözleri üçgen elf kulakları vardı.Pürüzlü zeminde arkasını duvara yaslamış,bir bacağını kendine doğru kırmıştı.Heartıs'ta yaşayan Golfinler ve Elfler benzerdi fakat Golfinlerin kulakları perde perde morarmış olurken Elflerin kulakları üçgen sivri ve kıvrılmış olurdu.Ben de Elf ırkındandım.Heartıs'ta Elfler oldukça fazlaydı.
"Anlamadım?" diye sordum.Aslında neyi kast ettiğini kestirebilmiştim ama içimden sormak gelmişti."Diyorum ki,tekmelerin bu lanet parmaklıklara işlemiyor." tam ağzımı cevap vermek için aralamışken hızlı adım sesleri ile vazgeçtim.
Elf çocuk sevinçle ayağa kalktı.Benim arkama doğru bakınarak seslendi,"Whisper,"
Bu bir isimse daha önce hiç duymamıştım.
Bende arka tarafıma doğru baktım.Bir kız karanlığın içinden koşar adımlarla çıktı.Fazlasıyla açık kahverengi saçları vardı.Teni parlak,pürüzsüz ve oldukça beyazdı.Ona baktıkça içim açıldı yüzü sanki krema gibi hafif ve yumuşak duruyordu.
Pembe dudakları vardı.Dudakları dolgundu ama fazla da değildi.Gözleri mor,lacivert ve siyah karışımı bir renkti ama hayatımda görebileceğim en güzel renkti.Omzundan aşağı kalın buklelerle düşen saçları mükemmel bir görüntü oluşturuyordu.Elf mi?Golfin mi?Başka bir ırk mı karar verememiştim.Kulakları uzundu.Sivri bir ucu vardı ama fazla katlanmamış perde perdeydi.Omuzları hafif ve inceydi.
Üzerinde koyu yeşil,askılı,hafif dekoltesi olan bir üst ve dizinin hemen üstüne denk gelen gri bir şort etek vardı.Sırtına okunu beline hançerini ve kılıcını takmıştı.Üzerine siyah bol bir pelerin atmıştı.Pelerininin bol başlığını çıkarıp Elf çocugun yanına gitti."Meadow," diye seslendi parmaklıkların ardındaki Elf çocuğa.İsminin Meadow olduğunu anlamıştım.
Whisper elinde tuttuğu anahtarlardan birini seçip denedi.Sonra diğerini ve sonra diğerini."Kaçmayı mı planlıyorsun?Ve o anahtarları nereden buldunuz?" Meadow varlığımı yeni fark etmişti."Muhafızlara söyleyecek misin?" tabii ki. söylemeyecektim.Ama bu durumdan faydalanmam gerekirdi."Şöyle ki,eğer beni de buradan çıkarırsanız kimseye tek kelime etmem."
Meadow ve Whisper sözsüz bir bakışmanın ardından Whisper tedirginlikle,"Anlaştık." dedi.Sesi büyüleyiciydi yumuşak bir sesi vardı.Ne çok inceydi,ne çok kalın.
Sesinde kaybolabilirdiniz.
Whisper birkaç deneme sonra Meadow'u çıkarmayı başarmıştı.Whisper anahtarları denerken Meadow ile biraz konuşma fırsatı bulmuştum.Meadow Heartless'a saldırmaktan buraya düşmüştü.Whisper Heartless'ın sadık bir çalışanıymış.Meadow ile ne yakın arkadaşlarmış.Zaten Whisper'ın başka arkadaşı yokmuş.Heartless Whisper'a tokat atınca Meadow sinirlenip Heartless'a saldırmış.
Aslında benzer durumlar yaşamıştık.O en sevdiğinin zarar gördüğünden Heartless'a saldırmıştı.Ben ise yıldız yağmuru esnasında kardeşim Celine'ı kaybetmiş,Heartless tekrar hayata dönmesi için Kalbi Atan Ölüler mezarlığına kırk temiz kalp ulaştırmamı istemişti.Ben de sinirlenmiş on saldırmıştım.
Whisper benim içinde olduğum parmaklıklara gelip anahtar denemeye başladı.Meadow,"Senin de Heartless'a saldırdığını biliyoruz.Peki neden?" derin bir nefes aldım."Yıldız yağmurunda kardeşim Celine'ı kaybettim.Onu tekrar hayata döndürmek için Heartless'tan yardım istedim.Benden kırk temiz kalbi masum sahiplerinden söküp Kalbi Atan Ölüler mezarlığına ulaştırmamı istedi.Kırk masum canı öldürmemi istedi.Bir de üstüne sanki büyük bir suç işlemişler gibi kalplerini söküp ona getirmemi istedi." Whisper beni de çıkartmıştı.
"Nasıl kaçacağız?" Diye sordum.Meadow şakaya vurdu,"Koşarak." Ya da ben şakaya vurduğunu zannetmiştim çünkü Meadow koşma pozisyonuna gelip üçten geriye saydı."Bir,iki,iki buçuk ve üç" Meadow hızla kapıya doğru koştu.Whisper ve ben de arkasından koştuk.Meadow omzuyla kapıyı sertçe itip açtı kapınının önündeki muhafızlar beklenmedik bu hareket ile yere serildi. Hızımızı kesmeden koşmaya devam ettik.
Whisper fazla hızlı koşuyordu.Meadow ise Whisper'a yakındı.Ben en arkada kalmıştım.
Son gücümle yüzde yüzümü kullanıp koşmaya devam ettim.Meadow ile aynı hizaya ulaştım.Whisper devasa bir pencerenin önünde durdu.Arkadan bağrışmaların ve koşuşmaların sesi geliyordu.Muhafızlar,"Buraya gelin!" diye bağırıp çağırıyordu.Whisper açtığı pencereden aşağı doğru baktı.Ellerini de kullanarak sert ve yüksek sesli bir ıslık çaldı.Devasa bir Flyster camın kenarında durdu.Flysterlar dev kanatlı dev vücutlu yaratıklardı.Flysterlar bildiğim kadarıyla sadece Valeol ormanında bulunuyordu.
Heartıs'tan kimsenin çıkmasına izin verilmiyordu.Peki bu Flyster nereden çıkmıştı.Önce Whisper bindi sonra ise binmemiz için bize işaret yaptı.Muhafızlar hemen arkamızdan koşuyordu.Meadow'a binmesi için elimle yol gösterdim."Hadi hızlı bin şuna!" diye bağırdım.Arkadan bir muhafızın geldiğini hissettim arkama dönüp baktığımda muhafızlardan biri elindeki hançeriyle yüzüme derin bir çizik attı.
Aklım bulandı,gerçekliği hissedemedim.
Hemen sonra yüzüm yandı.Çizik sızladı.Ve ben haykırdım ağzım dan çıktığınca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİ ATAN ÖLÜLER
Fantasía"Feriti'ye kafa tutacak kadar cesursun ama vicdanına kafa tutacak kadar değil..."