yazarken en çok zorlandığım bölüm oldu bu ve tam olarak 3k kelime... heyecanlıyım çünkü ilk defa chan'ın ne hissettiğini gördüğünüz bir bölüm olacak. yavaş yavaş minhomun kölesi yapacağım onu beklemede kalın 😼 ve lütfen yorum yapmayı unutmayın 😽😽
"odaklanmıyorsun."
chan ağzının içinde okkalı bir küfür mırıldanıp doğrulmayı denedi. az önce aklı yeniden başka yerlere kaydığı için hyunjin'in hamlesine zamanında karşılık verememiş ve kısa süre içinde yerde bulmuştu kendini. avuç içlerine bulaşan toprağı temizleyip kollarını iki yana açık duran dizlerine yasladı.
"üç gün sonra baş alfa junhwan'ın tüm sürüyü toplayıp baş alfalığı bırakacağını söyleyeceğini biliyorsun. sonra da en fazla bir hafta içinde diğer adaylarla birlikte en iyinizi seçmek için bir düello düzenleyecek. orada da bu şekilde mi dövüşeceksin chan? tek bir hamleyle yere mi serileceksin? ellerinle, uğruna hayatından vazgeçtiğin her şeyi çöpe mi atacaksın?"
ustasından duydukları yeterince kötü değilmiş gibi daha da kötü hissettirdi alfaya. gözleri yerdeydi. hocalarının hiçbiri ders esnasında kibar olmazlardı ama böylesine aşağılanmak ilk defa başına geliyordu. kulakları utançla kızardı.
"çok kötüydün. son bir haftadır öylesin. her ne derdin varsa, kafanı ne meşgul ediyorsa bunu yarın sabaha kadar hallet. zira büyük günde yıllar boyu böyle kötü bir alfayı yetiştirmekle suçlanmak istemiyorum. bugünkü dersimiz bitti."
hyunjin hızlı adımlarla sürü evine giden adamın arkasından saygıyla eğilirken chan avuç içlerini gözlerine bastırdı. günlerdir minho onu görmezden geliyor, o yokmuş gibi yaşıyordu küçük omega. aralarında geçen tek konuşma da chan'ın aralarındaki her şeyi mahvettiğini göstermişti ona ve bu alfayı deli ediyordu. sahip olduğu suçluluk duygusu alfayı yiyip bitiriyor zihnini ele geçiriyordu.
"ver elini."
chan, hyunjin'in uzattığı eli tutup onu kaldırmasına izin verdi. ikisi de bir süre konuşmadan yavaşça yürüdüler. konuşmasalar da iki alfa da nereye gittiklerini biliyordu. genelde konuşmak için kimsenin olmadığı, gözlerden uzak, şehrin manzarasını onlara sunan gizli yerlerine giderlerdi.
gizli yerlerine gidene kadar konuşmadılar. güvenliydi çünkü onlar sürü evinden birinin yaklaştığını ya da onlara seslendiğini duyabilecek kadar yakında olmalarına rağmen oturdukları yer yüksekte olduğu için birinin yaklaştığını da ilk onlar görürlerdi. yol boyu chan kafasını yerden kaldırmamış yolda ayağına takılan taşları ve otları agresif tekmeleriyle etrafa savurmuştu. hyunjin arkadaşının kötü ruh halinin farkında olsa da o konuşmadan bir şey sormak istememişti. chan zaten bir şey anlatmak isterse anlatırdı, eğer anlatmak istemiyorsa hyunjin'in saatlerce dil dökmesi hiçbir şeyi değiştirmezdi.
yer yer çimle kaplı toprak zemine oturup sırtlarını arkalarındaki büyük kayaya yasladılar. chan uzunca bir süre hiçbir şey söylemedi. altlarındaki toprak zeminden öfkeyle çimleri yoldu, eline gelen minik taşları etrafa fırlattı. alfanın içinde fırtınalar kopuyordu ama derdini nasıl anlatacağını, çareyi nasıl bulacağını bilmiyordu.
''her şeyi mahvettim.''
dizlerini kendine çekmiş, kollarını dizlerinin etrafına dolamış ve etrafa zarar vermeyi bırakmıştı. elleri boştu. kafasını dizlerine doladığı kollarına yasladı. gözlerinde bomboş biri ifade vardı. hiç umudu yoktu sanki.
onun bu halleri hyunjin'i çok üzse de sessizce arkadaşının konuşmasını bekledi.
''minho günlerdir yüzüme bile bakmadı. yatağımızda uyumuyor, hiçbir şey yemiyor, kimseyle konuşmuyor. odadan da çıkmıyormuş. böyle olması beni de mahvediyor. bunu ona ben yaptım. ona, ikimize ben yaptım.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
found & lost • banginho
Fanficgözleri kalabalığın içine karışmış güzel omegaya değdiğinde uzun zamandır aradığı kişiyi bulduğunu anlamıştı. tıpkı büyüklerinden duyduğu gibiydi. kurdun eşini tanır, demişlerdi. ve chan daha önce yüzünü bile görmediği omegaya bakarken eşini bulduğu...