4'

25 4 0
                                    

bir yanlışlığım bu dünyada, en az senin kadar.

ayaklarımın üzerinde durmanın gittikçe daha da zorlaştığını hissediyorum. beynim, neredeyse pelte kıvamında. başım fena halde zonkluyor ve vücudumdaki tüm kaslar sanki kasım kasım kasılıyormuş gibi bir ağrı çekiyorum. pek bir gücüm kaldığını söyleyemem, o yüzden bünyeme çöken yorgunlukla beraber kendimi hemen yan tarafımda duran beyaz sandalyeye bıraktığımda bugünün daha ne kadar uzayacağını tahmin etmeye çalışarak sıkıntılı bir nefesi içime çekiyorum.

günün henüz ortalarında olmamıza rağmen sanki kırk sekiz saati ayakta devirmişim gibi bir halsizlik var üzerimde. etrafın kalabalığından mıdır, gürültüsünden midir, bilinmez, burayı daha fazla çekebilecekmişim gibi hissetmiyorum kendimi. günlerdir hafif bir soğuk algınlığı ile mücadele ettiğinin farkında olan bedenim, sırf taehyung'u görebilmek adına bir ihtiyacı yokken kendisini zorla sıraya sokturduğum görevliler listesinde birden başa oturduktan sonra bu kadar yoğun bir tempoyu kaldıramadığından, boynuma takılı olan karttan bile rahatsızlık duyup bıkkınlıkla çıkarıyor ve derin bir nefes alarak ipini avucumda sıkıştırıyorum.

arkadaşlardan biri yanıma geliyor, kim olduğunu bilmiyorum, bana bir bardak su uzatıyor ve gülümsüyor. oradan oraya koşturuşum onun dahi dikkatini çekmiş olmalı ki, ben istemeden böyle bir harekete başvuruyor diye düşünüyorum. başımla teşekkür edip suyu alıyorum sonra. beni biraz rahatlatması adına sakince yudumluyorum, ama yine de hiçbir işe yaramadığını söylersem, kimseyi şaşırtmış olmam.

gözlerim gün içinde birkaç defa denk düşebildiğim, birkaç metre ötemdeki bedene takılıyor yeniden. içtiğim suyun ortasında duraksıyor, hareketlerimi bilinçli bir farkındalıkla durduruyorum. beni görmediğini, bilmediğini, tanımadığını biliyor oluşumun verdiği rahatlıkla dikiyorum üzerine gözlerimi. başında durduğu eser ile ilgili soru sormak adına yanına yanaşan kişiyle sakin ve sabit tuttuğu ifadesiyle, gün içinde bilmem kaçıncı defa yaptığı gibi, öylece konuşmasını izliyorum.

yüz hatları kusursuz.

elleri, mimikleri ve beden dilini kullanma şeklinin basitliği bile gözümde onu karmakarışık biri yapmaya yetiyor. yaptığı en normal harekette bile göğüs kafesimin altında yatan hayatsal organın çırpınmaya başladığını hisseder gibi oluyorum. bir sapık gibi hissetmiyorum kendimi, zira, ona bir şeyleri açık açık söylemeden önce de aynı olan tavırlarımda söyledikten sonra da herhangi bir değişiklik olmadığını gayet tabii kavrayabiliyorum. çevreme olduğu kadar, kendime olan gözlem yeteneğim de yeterince gelişmiş; fakat bazen bulamayacağını bilsem bile her şeyi ele verecekmiş gibi hissetmekten kendimi pek alıkoyamıyorum.

bundan çekindiğimden değil elbet, ancak yine de gün içinde iki defa göz göze geldiğim insanın o an bunu öylesine değil de, kim olduğumu bilerek yapmış olmasını istiyor olmanın yoğunluğu sarıyor etrafımı. gözlerim tüm gün onun buradaki varlığını ararken ve safi o burada olduğu için bu ortama katlanırken bile hepi topu dört ya da beş kez anca denk düşmüş oluşumuz oldukça canımı sıkıyor. ortalıkta pek dolanmıyor, arada gözden kayboluyor, ama yine de eserlerin  başından pek ayrılmıyor. benim gibi değil. ben, onun ortadan kaybolduğu nadir vakitlerde bile onu görebilmek adına o kadar çok dolanıp durdum ki, şimdi oturduğum yerde bile ayaktaki halimden çok daha yorgun hissetmekten öteye gidemiyorum.

yine de onu böyle izleyebiliyor olmak, bana iyi hissettiriyor.

oysa bunu gidip ona söylesem boş bakışlarından başka hiçbir şey karşılamaz beni. mesajda olduğundan çok da farklı bir insan olmadığını biliyorum çünkü. ben kendi düşüncelerimin ve hislerimin adı altında birkaç kuruntuya yenik düşerken, aslında tavırlarında ciddi manada bir bayağılık olmadığını da yine onun bana yaptığı basit ve beklenmedik bir açıklamadan anlayabiliyorum. beni okuyor. tanıyarak değil, anlayarak. kim olduğumdan bi'haberken ve onun için iki günlük bir oğlandan ibaretken bile oturduğu yerden kafa karışıklığımı giderebiliyor. zeki bir adam, ama kendinin farkında değil. olduğu kişinin farkında, ancak kapasitesini kendi bile anlayamamış. tanındığını, istendiğini ve gözde olduğunu çok iyi biliyor, fakat tüm bunların ana sebebinin yalnızca tapılası suratı ve ondan pek de farkı olmayan vücudu olduğunu zannettiği için, gerçekleri görmekte oldukça zorlanıyor.

match in the rain || taekookWhere stories live. Discover now