Koskoca şehrin neredeyse bütün insanları ismimi büyük bir saygı ve şeref ile anıyor, her yaştan kadını hatta bazı erkekleri bile kılıç sallayışımla dahi tahrik edebiliyor olsam da ben bir köleydim.
San'ın sözünü dinlemeyip bacağımdaki yaraya baktırmış olsaydım eğer şu can sıkıcı durumu yaşıyor olmazdım.
"Beni anladığını umuyorum Jaehyun. En gözde gladyatörüm ve para kaynağım olsan dahi sana da ağır cezalar vermekten çekinmem bilesin."
"Anladım sahip, birdahaki sefer olmayacak." Bacağımdaki yara enfeksiyon kapmış ve yürürken belli belirsiz topallamama neden oluyordu. Yine de bu sekilde arenaya çıkamazdım. Sahip basit bir rahatsızlık yüzünden benim gibi değerli bir adamını kaybetmeyi göze alamaz, bunu biliyorum. Bugün öğleden sonra yapılacak olan önemli bir müsabakaya beni dahil edemeyeceği içindi bu öfkesi.
"Çekilebilirsin."
Başımla saygı göstergesi olarak hafıf eğilip selam verdim. Sahibim Mingyu şehirdeki soylu insanlardan ve korkulan, oldukça sözü geçen zengin bir adamdı. Birçok hane sahibinin aksine fazlaca gençti de.
Sahibin odasından çıkıp birkaç koridor geçtikten sonra muhafızlardan birinin, oldukça ufak omega bir köleyi köşeye sıkıştırmış boğazına sardığı iri eli sayesinde hafif görünen bedenini sırtı duvara dayalı bir şekilde havaya kaldırmış olduğunu gördüm.
Hızlı birkaç adımda yanlarına varıp muhafızın kolunu tuttum. "Sorun ne?"
Muhafız, kölenin boğazından elini ayırıp güçsüz ufak bedenin duvara sürünerek yere düşmesine neden olduktan sonra bana döndü. "Seni ilgilendirmez."
Bu çekilmez tavrının benim bir köle onun ise para karşılığında askerlik yapan bir şehir vatandaşı olması olduğundan eminim.
"Öyle mi?" Oldukça sert olduğuna emin olduğum yumruğumu çirkin suratına geçirdiğimde hafıf sendeledi. Bana saldıracağı sırada hemen başımın hizasında kolidoru aydınlatmaya yarayan meşaleyi alıp yüzüne savurdum. Anında yüksek sesli bir çığlık atıp ellerini yüzüne kapadığında birkaç asker ile birlikte sahip çoktan yanımızdaydı.
"Burada ne oluyor tanrı aşkına!"
Duvara tutunarak ayağa kalkan ufak tefek kölenin kızarmış boynu ve patlamış dudağı ne olup bittiğini ortaya seriyordu, cevap vermeme gerek yoktu. Sahip bakışlarını yanmış yüzünü tutan askere çevirdi, benim bir köleye şiddet uygulamayacağımı yada buna tahamül etmeyeceğimi tahmin ediyor olmalıydı.
"Kölelerime dokunmak yasak bilmiyor musun, birde zarar veriyorsun öyle mi? Haddini aştın, bir aylık maaşın kesilecek." Ardından bana döndü. "Jaehyun, sende olay çıkarmadan gitsen senin için iyi olur."
Tehditkar bir şekilde söyleyip cevap vermemi beklemeden arkasındaki askerlerle birlikte uzaklaşmıştı bile. Omuz askısı yırtılmış elbisesini düşmemesi için sıkıca tutmuş, gitmek için dönen daha önce görmediğime emin olduğum köleyi son anda bileğini tutarak engel oldum.
Ürkek bakışlarla aşağıdan yüzüme bakarken gitmek için can attığına emindim. İri ve sulu gözleri, kiraz dudakları ve köle olmasına rağmen pürüzsüz tenine muazzam bir haz katan sarı saçları ile oldukça güzel ve sevimliydi. "Yeni misin? Seni daha önce görmediğime eminim."
Bunu sormamdaki asıl amaç üst kolundaki bu hanenin sahip yada sahibesine ait olmayan bir damga olmasıydı."E-evet buraya dün başka şehirden geldim. B-beni sahip Seonghwa'ya hediye getirdiler."
Hoşuma giden bir ses tonu olduğunu fark ettim. Onu sahip Seonghwa'ya hediye getirdikleri için şanslıydı, bu ufak tefek ve güzel görünüşüyle sahip tarafından satın alınmış olsaydı eğer hiç hoşlanmayacağı şeyler yaşayacağına emindim.
Sahip Seonghwa kölelerine değer az da olsa verir, onlara gerekmedikçe kötü davranmazdı. Bileğini bıraktım ve gitmesine izin verdim. Hızlı adımlarla koridorda ilerleyen ufak bedenin korkudan hala bacaklarının titediğini görebiliyordum.
~~~~~~
Şehrin en önde gelen hanelerinden birinin omega sahibi olmasının verdiği kendini beğenmişlik Seonghwa'nın karakterine yansıyordu. Bütün mal varlığını her şeyin asıl sahibi Alfa Mingyu ile evlendiğinde elde etmişti. Yine de emrinde birçok köle olmasına rağmen kötü bir sahip asla olmamıştı, lakin gerektiği zaman fazlaca acımasız olabilirdi.
Söz konusu hanesinin itibari ve eşi olduğu zaman gözü kimseyi görmez dişli biriydi. Şuan pek rahat olmayan yatağımda uzanan çıplak ufak tefek beden bütün bu düşüncelerimi haklı kılıyordu.
Bu birkaç gece önce gördüğüm sahibe için hediye gelen köleydi. Gecenin bu vakti yatağımda olmasının kendi isteği olmadığı bariz, sahip ve eşinin bir şeyler planladığına eminim.
Üstelik Sahip Seonghwa'ya hediye gelen kaliteli bir kölenin başka bir köleye gladyatör dahi olsa sunulmayacağından da eminim. Tamamen çırılçıplak, yan bir şekilde uzanmış, üstte kalan bacağını yukarı kırdığı için sadece mahrem yerleri gizliydi.
Purüzsüz teninin sarı saçları ve gözleriyle uyumu odamı aydınlatan mum ışığında muazzam görünüyordu. "Yanlış hücreye girmişsin."
"Sen Jaehyun değil misin? Arenanın genç ilahı?" Uzandığı yerden doğrulup elleri ve kalçası hala yataktayken etkileyici gövdesini sundu. Zarif omuzları ve incecik beline kıyasla oldukça geniş biçimli kalçaları vardı.
"Ben Yuta. Seni tatmin etmek için gönderildim."Bakışlarım sertleşirken gizlemeye çalışsa da rahatsızca kıpırdanmasından korktuğu anlaşılabiliyordu. "Amacın ne?"
"Tatmin olman başlı başına bir amaç değil mi?" Kendinden emin sözlerinin aksine bakışları korku doluydu buna zorlandığı ortadaydı. Birkaç adım yatağa yaklaştığımda irkildiğini fark ettim. İri oyuncak bebek gözleri mum ışığında ışıl ışıl parlıyordu.
"Oyun oynayacak değilim, asıl gayeni söyle." Cevap vermediğinde cılız kollarını kavrayıp ayağa kalmasına neden oldum ve sonra kendime yaklaştırdım. Yüz ifadesinden canı yandığı, fazlasıyla korktuğu belli oluyordu.
Kollarındaki tutuşumu sertleştirirken bana göre oldukça ufak bedenini sarstım. "Konuş!" Canı yandığı için olsa gerek kısık bir inleme bırakıp konuştu.
"Sahip uzun zamandır kadınsız olduğunuzdan, müsabakalarda performansınızın kötü olacağından korkuyor. En güzellerini bile kabul etmediğinizden beni gönderdi. Ufak sevimli bir oğlanın belki ilginizi çekeceğini düşündü."
Cılız kollarını bıraktım. "Bu düşünceden rencide oldum, senin burada olmandan da." Arena'da musabaka kazanmak güçlü rakipler olmadıkça çoğu zaman benim için çocuk oyuncağıydı. Üstelik daha önce hiç mağlup olmayan bana karşı duydukları endişe sadece gülünç.
İsminin Yuta olduğunu öğrendiğim köle, birkaç adım ileride, sıkıca tuttuğu elbisesini göğsüne bastırırken ilk gördüğüm andan itibaren fazla sevimli olduğunu düşündüğüm gözleriyle bana baktı. "Beni arzulamıyor musun?" Sesi titrek ve çekingen çıkıyordu.
Yüzüne bakmadan yatağıma uzandım ve ellerimi başımın altında birleştirdiğimde tavana bakarken konuştum.
"Arzuladığım tek sey uyku, birde rüya görmemek."Elbisesini giyip odadan çıktığında sıkıntıyla nefes verdim. Yarın önemli bir müsabaka vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör ↝YuJae
FanfictionBurası benim evim, alfaların tanrıya dönüştüğü, ölümsüzlük yemeğini tattığı zirve, Arena. 🔞☠️