"Ablam.", dedi Levi ve tekrar etti. "O benim ablam, prenses."
"Anladım.", çilekli limonatamı içerken ağzımda geveleyerek söyledim. Okuldan sonra Levi ile bir kafede buluşmuştuk. Aslında Levi'ın beni okuldan almasını beklemiştim ama işi olduğundan benimle bir kafede buluştu.
"Ders nasıl geçti tatlım?", Levi çayından bir yudum aldıktan sonra sormuştu. Elimi yanağıma dayayıp iç çektim.
"İlk günden yoruldum. Ders çok sıkıcıydı.", alt dudağımı büzüp Levi'ın gözlerinin içine baktım. Ah o bakışı...
Aynı babamın bakışları gibi...
Sert.
"İlk günden böyleysen işimiz var demektir.", o benim tam tersime etrafa bakıyordu. Sonrasında çayını bir dikişte bitirip bana baktı. Evet bana bak Levi. İlgi istiyorum. "Hadi kalkalım. Sen arabaya geç ben hesabı ödeyip geliyorum."
"Ama daha içeceğim bitmedi."
"Sana yenisini alacağım güzelim hadi arabaya.", dediğinde daha fazla lafını ikiletmeden kalktım. Dışarıya çıktığımda neredeyse bir 20 dakika boyunca Levi'ı bekledim. Neyse ki benim için arabasının kilidini açtığından arabanın içindeydim. 20 dakika sonra Levi gelince tripli bir şekilde ona baktım. "Neredeydin?"
Levi elindeki çilekli limonatayı bana uzattı. "Bir tuvalete gittim ve içecek sırası bekledim. Geciktiğim için kusura bakma."
Elindeki içeceği alıp pipetiyle içeceği karıştırıp önüme döndüm. "Anladım."
Hala ona tripli olduğumu fark edince çenemi nazikçe tutup başımı kendisine çevirdi. "Bana kızma prenses. Şimdi seni çok güzel bir yere götüreceğim. Sessiz ve sakin bir yere. Kalabalık başımı ağrıtıyor."
"Peki.", diyerek önüme döndüm ve hafifçe elinden kurtuldum. Elini çekmeden önce yanağımı okşadıktan sonra arabayı çalıştırdı.
Yarım saatte bir tepeye geldiğimizde şaşkınlıkla etrafa baktım. Deniz manzaralı bu tepede sadece ikimiz vardık. Levi arabayı kapatınca bende elimdeki boş plastik bardağı bir poşete koyup arabadan indim. Levi arabanın önüne yaslanırken ben biraz ilerleyip manzaraya baktım. Etkilenmiştim. Burası huzurluydu.
Çok geçmeden belimde hissettiğim sert eller ile gülümsedim. Yüzbaşı bana arkadan sarılmıştı. Başını omuzuma koyup nazikçe parmaklarıyla karnımı okşadı. "Burayı sevdin mi?"
"Evet. Çok güzel ve huzurlu bir yer."
"İstediğin her zaman buraya gelebiliriz. Senin bir sözün yeter."
Bu sözü söylemesiyle aklıma babam gelmişti. Babam beni hep el üstünde tutmuştu. Her kelimem için canını bile vermeye razı bir babam vardı. Bu yüzden o da bana hep 'bir sözün yeter' derdi. Mesela gece yarısı dondurma istiyorsam o dondurma hemen önümde olurdu.
Bir diğer örnek ise kızlar babalarıyla asla -varsa da hiç duymadım- regl hakkında konuşmazlar ama benim babam bilir. Benim reglim çok ağrılı ve sancılı geçtiği için babam regl zamanımda bana hep sıcak su torbası hazırlar. O duygusal boşlukta ona bağırsam bile asla ses etmez. Bana hep tatlı şeyler alır.
Ah babacım anneme de öyle davranır. Babam için annemle ben onun canıydık. Abimlerle de ilgilenir ama annem ve ben babam için başkaydık.
Abimlerde beni hep el üstünde tutarlar. Tek bir göz yaşım için dünyayı yakacak abilerim var.
Ah bir de babam.
Babam benim canım.
O benim her şeyim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanlış
أدب الهواةHer şey Y/N L/N'nin üniversite için yeni bir şehre gelmesiyle başlar.