Not: Hikayede yer alacak olan mekan isimleri gerçek olmayıp tamamen uydurmamdan ibarettir.
Botlarım üzerine bastığım karı ezerken çıkan ses hiç umrumda değildi, burda kimsenin olmadığına öylesine emindim.
Sonunda alana geldiğimde çömelerek kendimi gizledim ve olabildiğince ses çıkarmamaya çalıştım, arayıştan nefret ediyordum fakat artık fare yemekten bıkmıştım.
Küçük kurbanıma et görmüş aslan gibi baktım, daha önceki gelişimde keşfetmiştim bu tavşanı; hamile olduğunu farkettiğimde ise benim için yemek stoğu oluşturmak adına onu salmış, daha sonra tadacağım ziyafetin hayaliyle uzun süre fare ve yılan gibi tadsız hayvanlarla yahut kıyıda köşede kışın getirdiği soğukla son anlarını yaşamakta olan bitkilerle beslenmiştim ve şimdi nihayet buna değecekti.
Botumun içine gizlemiş olduğum hançeri çıkararak umutsuzca yavruları için topladığı az buz yiyeceği yuvasına getiren hayvana baktım, 5 tane yavru tavşan vardı ve en az hareketli olduğu zaman diliminde hançeri kaldırarak nişan aldım. Fırlat!
Fırlattığım hançer tavşanın gırtlağından geçmiş, can çekişmesine bile izin vermeden onu hayattan koparmıştı. Anne tavşanın diğer dört yavrusu dört bir yana kaçarken beşinci olduğu yerde titriyor hareket edemiyordu. Bir taşta iki kuş vuruşumun verdiği ego tatminiyle saklandığım yerden çıktım ve annesini kaybeden tavşanın dramatik sahnesine vahşetimle el koymak üzere yuvaya doğru yürüdüm, diğerlerini sonra yakalayaca-
Bastığım yer ayağımın altından kayar gibi olduğunda o kısacık anda yavru tavşanla göz göze gelmek dışında bir şey yapmaya vaktim olmamıştı. Bir anda kendimi tepetaklak buldum, bir halat ile bacaklarımdan yakalanmıştım. Karma bu kadar çabuk mu yerini bulur!
Hemen serbest olan ellerimle bacağımdaki silahı kılıfından çıkardım fakat bileğime saplanan bir ok silahı elimden düşürmeme neden oldu, acıyla attığım çığlık şoktaki tavşanı kendine getirmiş olacak ki nasıl gittiğini bile anlayamadım. Bileğimden akan kanlar hayati damarlarımda sorun olup olmadığı konusunda endişe etmeme sebep oldu.
Duyduğum çıtırtıyla saklandığı ağacın arkasından çıkmış bana doğru yürümeye başlayan kar beyazı kurt postlu insana baktım, beynime hücum eden kan zihnimi sarsıyor, bana olan mesafesini ayırt etmekte zorluk çekiyordum. Tamamen yanıma geldiğinde eğilerek yaklaştı ve burnunu çekti, tabiri caizse burun burunayız diyebilirdim.
Yüzünü gizleyen kurt kafasının açıkta bıraktığı dudaklarının memnuniyetle kıvrıldığını gördüm. "Akşam yemeği güzel olacak..." Hemen ardından beni hayrete düşürecek şekilde farketmediğim boğazıma doğrultulmuş okla karşı karşıya geldim. Kendimi bu durumdan nasıl kurtaracağımı düşünemeden hafifçe boğazıma saplanan ok yüzünden dudaklarımdan ufak bir inilti çıktı.
Beynim yavaş yavaş uyuşurken kurt kafasını yüzünden çıkardığını gördüm, bilincim kapanmadan önce zihnime kazıyabildiğim son şey alt kirpikleri üst kirpiklerine kıyasla uzun ve hacimli, güneş ışığıyla balı anımsatan kahverengi gözleri ve gözleriyle uyumlu çilleriydi...