Yavaş yavaş zihnimi toparlarken uyuşmuş bedenime lanet ettim, duyduğum kalabalık sesler beni huzursuz ederken gözlerimi zar zor açtım. Bulanık manzaramı netleştirme amacıyla gözlerimi birkaç kez kırptığımda ters bir sırıtan suratla yüz yüze geldim.
Hızla doğrulduğumda yeşil gözlü çocuk mahçup bir yüz ifadesiyle naif bir tebessüm gönderdi. "Affedersin, korkutmuş olmalıyım." Yavaşça elini uzatarak konuşmaya devam etti, "Adım Emrys! Ya sen?"
Gözlerim uzattığı eli ve yüzü arasında mekik dokuduktan sonra elini havada bırakarak etrafıma bakındım. Birçok insan vardı, sağ taraftaki geniş arazide ise ejderhalar oturuyordu. Etrafa yayılmış ahşaptan yapılma küçük evler vardı. Kışın soğuk esintisi buradan çok uzaktı çünkü her tarafta yanan ateşler ve yanakları al al çocuklar vardı.
Sonunda ormanda karşılaştığım kızı gördüm. Karşısında yalnızca uzun ve bembeyaz saçlarını görebildiğim kadınla oldukça ciddi bir şey konuşuyor gibiydi, hissetmiş gibi bana bakarak göz kırptı.
Birazdan sinir vücudumun tamamını ele geçirmişti, parmaklarımı boynumda gezdirdiğimde kurumuş kan lekesini hissedebiliyordum. Ardından acemice sarılmış bileğime baktım, sargı kırmızı bir renge bürünmüştü.
"Şifacı görevde olduğu için bu kadar yapabildik." Söylediği şey neredeyse gözlerimi yuvalarından çıkarırken ona döndüm. "Az sonra seninle ilgilenecektir."
"Şifacınız mı var?!?"
Önce yüzünü şaşkınlık ele geçirirken bu ifadeden kurtulması uzun sürmedi,
"Şifacımız değil, şifacılarımız var."
Yavaşça başını sağ tarafa döndürdüğünde gözünün izlediği yolu takip ettim. Beyaz ve uzun saçlı kadının neredeyse beyaz denebilecek ve uzaktan ayırt edilemeyecek kadar açık mavi gözleri benim üzerindeydi.
Vücudumdan bi ürperti geçtiğinde bakışlarının ruhsuzluğu insanı çıplakmışçasına bir rahatsızlığa düşürecek türdendi.
"Endişelenme, o herkese böyle bakar." Emrys'in açıklaması içimi pek rahatlatmamıştı, başka bir his vardı içimde, çok başka.
"Neredeyim ben?"
Sorduğum soruyla Emrys'in ağzı tekrar kulaklarına vardı.
"Bir an hiç sormayacaksın sanmıştım."
Yavaşça benimle oturmakta olduğu kilimin üzerinden kalktı ve güven verici bir zarafetle elini uzattı. Bu sefer elini havada bırakmayarak tuttum ve yardımıyla ayağa kalkarken cevapladım.
"Enyo."
Ne demek istediğimi anlamamış gibi gözlerini kıstığında devam ettim.
"Adım yani, Enyo."
Gülümseyerek tekrar etti, "Enyo."
Konuşmak üzere ağzını açtığında görüş alanımın aldığı kadarıyla insanların bir anda arkama baktıklarını fark ettim, aynı şekilde Emrys'in de.
Etrafımdakilerin bu denli ilgisini çeken şeyin ne olduğunu görebilmek için arkama döndüm.
Sırtımı Emrys'e çevirdiğimde geceyi üstüne takınmış gibi karanlık ve sükunetli gözleriyle bana bakan adamı gördüm. Baştan aşağı siyah giyinmiş, ağız ve burnunu da siyah bir maskeyle gizlemişti fakat tüm bunlardan ziyade, beni şaşırtan elindeki silahtı...