31°

430 55 18
                                    

"Hoş geldin."

Şaşkın bakışlara eşlik eden zayıf gülüş karşısında yutkunmadan edememişti Felix. Karşısındaki adamı ilk defa, spor giyimiyle görmüş olmanın verdiği hayranlık bir yana dursun bedenini öne attığı gibi kollarını omuzlarına dolamış kendinden uzun adamın eğilmesini sağlamıştı.

Felix, Hyunjin'in dudaklarını işgal ederken hiçbir şey düşünmüyordu. Sonrasında utanacağını, onun göğsüne kendini gömüp asla konuşmayacağını biliyordu.

Lakin zaman, ona sevgisini gösterme zamanıydı.

Keza, baldılarından kaldırdığı gibi kucağına çıktığı adamın da bu durumdan pek bir şikayeti yok gibi görünüyordu. Öpücüğüne karşılık aldığı için mutluydu Felix.

Daha doğrusu, son mesajlarından bu yana içindeki sevinç aşkına karşılık alma ihtimalinin artık ihtimal oluşundan çıkmasaydı onu bu denli mutlu eden.
Hyunjin, hayatında görüp görebileceği en monoton hayata sahip ve bir o kadar da soğuk adamdı. Böylesine düz bir adamın ona adım atması, onunla ilgilenmesi tarifi imkansız hisler tattırıyordu.

Üst dudağını çekiştirip dilini onun ağzına itmesi, Hyunjin'in inlemesine sebep olmuştu. Felix, parmaklarını şarap kızılı çalan tutamlarda gezdirmiş sonunda arzularyla işkence ettiği dudakları serbest bırakmıştı.

Kapının kapandığını, eve ne zaman girdiğini, hatta duvara yaslanışını hatırlamıyordu. Ona verdiği ilk öpücükte kendinden geçmişti. Tek odağı, dudaklarıydı. Soluklandı dövmeli adamın kucağında.

Gözleri etrafta geziyordu ama incelemek için değil utandığı içindi. "Saçlarını boyamışsın," derken sesi hırıltılıydı. "Sana boyatmak istemiştim ama bekleyemedim," dönütünü alınca dayanamayıp sevdiği adama bakmıştı.

Bu renk kesinlikle senin rengin, diye düşündü. Erkeksi yüzüne çok yakışmıştı şarap rengi. Bir kere daha aşık olduğunu hissetti ve yine bir kere daha hayran olmuşçasına iç çekti. "Dudaklarıma saldırmanı beklemiyordum," erkeksi kıkırtısı aralarındaki havada yayılırken Felix bir kere daha yutkundu.

Onun flörtüz yanıyla ilk defa baş başa kalıyordu.
Yanaklarının ısındığını hissetti. "Ben de beklemiyordum..." Parmaklar ensesindeki saçlarla oynamaya başladı. O esnada onu daha sıkı kavrayan Hyunjin ise, küçüğünün hareketlerine aldırmadan ellerini onun kalçalarına kaydırıp daha sıkı kavrayarak salona doğru adımladı. Salona geldiklerinde ise oturdu.

Felix bir süre etrafı süzdü. "Evin de senin gibi," derken hala onun kucağındaydı. İnmek istemiyordu hatta kendini biraz daha kaydırıp iyice yerleşti. Onun bu hareketi, Hyunjin'in hafifçe kasılmasına neden olmuştu. "Loş, sade ve oldukça şık." Gerçekten öyleydi de. Birkaç tane tablo asılmıştı krem rengi duvarlara.

Siyah hakimdi mobilyalara. Amerikan tarzı mutfak da fazla sadeydi. Sevmişti Felix. Göz yormuyordu ve insanı dinlendirici bir havası vardı evin. Boynuna konan öpücükle titrek bir nefes verdi.

"Bana kendini anlatmanı istiyorum," dediğinde kaşları çatılmıştı küçük olanın.

Hyunjin'i ilk gördüğü gün, kafenin açık kısmında masaları siliyordu. Bundan yaklaşık yedi ay öncesiydi, kötü bir dönemden geçtiğini anımsıyordu.
Hyunjin o zamanlarda, yeni stüdyosuna girerken fazla neşeliydi. Sürekli gülümsüyor, eşyaları taşıyan işçilere yardım ederken devamlı teşekkür ediyordu.
Onun nazik oluşu Felix'in içini ısırırken aynı zamanda güçlü ve yapılı adam oluşu erimesine neden olmuştu.

Günler geçtikçe gözlerini sokağın karşısındaki stüdyodan alamadı Felix. Sevdiği adamın geliş gidişlerini takip etmekten ileriye gidemese de hep gözetledi onu. Bu süreçte ilk günkü gibi nazik olmadığını anlamıştı. Aynı zamanda sertti, yüzü hep ifadesizdi. Birkaç defa kafeye kahve almaya gelmişti ama Felix utancından kendini göstermeyip tezgahtar arkadaşına vermişti kahveyi. Onu yakından görmek ona iyi gelmemişti zaten. Sonra bir gün, her zamanki gibi kafeden ayrılmayan Jisung'un cümlelerine kulak kabartmıştı.

act° hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin