Veda

149 28 30
                                    


Selim eve girdiğinde bağrışma sesleri evi inletiyordu. Selim gülümsedi, artık kimse içinde tutmuyor, sabretmiyordu. Parmağına baktı, artık boştu. Sanki zincirlerinden, prangalarından kurtulmuş gibiydi.

Cumali gelmiş, kaş göz yapmıştı ne oldu der gibi. Selim ''Boşandık.'' dedi. Cumali omzunu sıvazlayıp ''İyi misin?'' dedi. ''Hiç olmadığım kadar.'' ''Ayşe'yi sahipsiz bırakmayalım.'' dedi Cumali. Selim ''Merak etme abi, çocuklarımın annesi, ilgilendim o işle. Çukurdaki boş evlerden birini ayarladım, orada kalacak. Bir tane de kuaför açtı, dükkan işine boşanmaya karar verdiğimizde baktığından şimdiye hazırdır. Ben de destek sağladım, gerekirse yine sağlarım.''

''Çocuklar?'' dedi Cumali çekinerek. Selim ise gayet rahat bir şekilde ''Karaca istediğinde gider, istediğinde gelir. Nedret yenge gibi uzaklara gitmek istemedi sonuçta Ayşe, dizimizin dibinde.'' dedi. Aslında gitmesini isterdi, onun için. Bu Çukur'dan çıkarmak isterdi onu, Karaca'yı... Ama o mevzu bambaşkaydı. Çıkarmak isterdi onu ama ayrı kalmak istemezdi. Bu kadar uzakta... Olmamış bir şeyi düşünmenin faydası yoktu sonuçta.

''Akın?'' derken bir kırılma sesi duyuldu. Nedret kesin bir şeyleri parçalamıştı. Sultan'dan çekeceği vardı. ''Biz burada konuşurken yukarıda kıyametler kopuyor.'' dedi Selim, Akın mevzusuna girmek istemediği belliydi. Hiçbir şeyden haberi yoktu ki onun. Abisinin çocuklar derken neden çekindiğini de anlamıştı. ''Nedret yenge çocukları da alıp memlekete gitmek istedi, Kahraman'da çocukları bırakmam dedi.'' Selim şaşırdı, Nedret'in memlekette kimsesinin olmadığını biliyordu. Her şeyi göze alıp tek başına çocuklarıyla ayakta durma düşüncesine karşı saygı duymadan edemedi. Abisini de anladı, ne kadar göstermese de çocuklarını seviyordu. Nedret'in Ayşe gibi hazır bir işi de yoktu, gideceği yerde uzaktı, çocukları göndermek istemiyordu.

''Sen onları boş ver, annem çocukları bırakmak istemez zaten, Nedret yenge de anneme karşı gelmez. Akın demiştik?'' Selim iç çekti. ''Daha haberi yok. Onu içeriden çıkarmak için elimden geleni yapıyorum. Çıkınca anlatacağım.'' demesiyle Cumali öfkelense de kendini dizginlemeye çalıştı. ''Çocuk! Senin niyetin ne? Akın çıkmadan ona haber ver, sonra çocuk çok şaşırmasın.''

''Asıl bu eve gelince şaşıracak. Sen hapisten çıktın, çıktığın gibi evlendin Damla yengeyle, evlendiğin gibi de boşandın. Ardından ben Ayşe'den boşandım. Abim de boşanıyor. Yamaç yeğenlerimi görmek isterim, belki son kez göreceğim diye yıllar sonra geldi. Evde tek evli babam kaldı, o da yakındır annemden boşanır.'' Cumali ağzında bir şeyler gevelemişti kısık sesle ama Selim duymamıştı. ''Ne diyorsun abi?'' ''Babam diyorum, annemden boşanmaz. Babam birini tuttu mu bırakmaz. Allah korusun, üstüne karı alır ama yine de boşanmaz. Annem de boşanmaz, böyle bir durumu yaşasa bile susup oturur.'' dedi. İkisi de Çukur'un anası ve babası olarak anılırken birbirlerini bırakamazlardı, yoksa namları elden gidebilirdi. 

''Sen şimdi git, Akın'la konuş. Bunları düşünme, önce kendi aileni, kendi oğlunu düşün.'' Selim şaşırmıştı. Damla'dan boşandığından beri her şeyi, herkesi değiştirmiş, kendi de değişmişti. Damla'dan neden boşandığını da bilmiyordu kimse. Gerçi severek evlenmemişti, babası istedi diye evlenmişti ama hemen boşanacağı kimsenin aklından geçmemişti.

''Daha yeni geldim, bir dinleneyim.'' dedi ve içeri geçip oturdu. Sesler dinmişti. Aşağı gelmişti Akşın ve Acar. Akşın Selim'in yanına oturmuş ve Selim kıza kolunu sarmalayıp kendine çekip başını omzuna dayamıştı. Acar da Yamaç'ın yanına oturmuş ve Yamaç çocuğun kıvırcık saçlarını gülerek karıştırmış, bozmuştu. ''Amca yapma ama.'' demiş ve durdurmuştu. Sultan da ciddi ve asık bir yüz ifadesiyle gelip oturmuştu yanlarına. Bir süre sonra Nedret elinde bavullarla, arkasında Kahraman o da elinde bavullarla inmişti. Bavulları kapının önüne koymuş ve içeri geçmişlerdi. Nedret'in gözleri ağlamaktan kızarsa da şu an mutluydu, gülümsüyordu. O ayakta beklerken Kahraman Acar'ın önünde eğildi. ''Oğlum.'' dedi elini tutup ve arkasını dönüp Akşın'a bakarak ''Kızım.'' dedi. Akşın da kalkıp Acar'ın yanına oturdu. O sırada İdris gelmişti sessizce, Nedret elini öpüp fısıltıyla teşekkür etmişti. Sultan ise kötü bakışlar atmaktan başka bir şey yapamamıştı. ''Biz annenle konuştuk. Siz şimdi annenizle gidiyorsunuz ama ne zaman isterseniz buraya gelin, hatta beni arayın ben gelip alırım.'' dedi. Cumali de ''Sizin o görüntülü zamazingonuz yok mu, sürekli onla arayın. Beni de çağırın, benim telefonda o zamazingodan yok.'' 

Bu dediğiyle çocukların yüzünde bir gülümsemeye sebep olur. Akşın kalkıp amcasına sarılır. Acar da Yamaç amcasına. Akşın sırayla Selim, Yamaç amcası ve dedesine de sarılır. Dedesinin elini öper. Sultan öpmesi için elini uzattığında Akşın görmezden gelir ve babasına sarılır. Babasını doldurup annesiyle kavga ettirdiği, kendilerini bu eve tıkmaya çalıştığı için babaannesine karşı tepkilidir. Acar hiçbir şey bilmez ama ablasının yaptığında bir doğruluk vardır diye düşünerek o da aynı şekilde Sultan hariç herkesle vedalaşır. Akşın en son babasıyla vedalaşmak istediğinden ona sarılmaz, merdivenlerde uzaktan onları izleyen kıza yaklaşır.

''Karaca.'' der ağlamaklı bir sesle ve ona sıkı sıkı sarılır. Karaca da tuttuğu gözyaşlarını bırakır. O da Akşın gibi ağlamaklı bir sesle konuşur. ''Ben bir daha kimle kavga edeceğim? Kiminle alışverişe çıkacağım? Ben sensiz ne yapacağım?'' der. Akşın ayrılır ve kızın elini tutar. ''Bu kalıcı bir ayrılık değil. Ben yine geleceğim. Sık sık geleceğim.'' der ve kızdan ayrılıp babasına sarılır. Tabi önce babasının boynuna kollarını dolayıp kendini onun kucağına çıkartmış olan Acar'la vedalaşmasını izler. Acar ayrılıp Karaca'ya doğru kollarını açarak koştuğunda o da babasının yanına gider.

Kahraman kızının sarılışına karşılık verip kokusunu içine çeker. ''Akşın'ım, akkızım. Meleğim benim, yine görüşeceğiz. Bu son değil. Gittiğin yerde de güvende olacaksın. Orada silah yok, kavga yok, düşmanlık yok. En azından güvende olduğunuzu bileceğim. Sen de önce Allah'a sonra annene emanetsin.'' der ve Nedret'in yanına gider. ''Bunca yıl iyi kötü bir evliliğimiz, pırlanta gibi evlatlarımız oldu. Çok kahrımı çektin, hakkını helal et. Evlatlarımız sana emanet.'' der ve Nedret'e de sarılır. Selim ayaklanınca Cumali'nin dikkati ona kayar ve giden Selim'i takip eder. Evde ses çıkmaması için çıktığında dış kapıda durdurup ''Nereye?'' der. Selim ise ''Sence nereye?'' diye sorar bir gülümsemeyle. ''Oğluma, Akın'a.''

Çukurdan Kaçış YokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin