Selim çıkarken arkasından kapanan kapının sesini duydu. Arkasını dönüp bir hapishaneye bir de gün ışığına baktı. Oğlu uzun süredir, hem de yaşına göre çok uzun bir süredir içerideydi. Çocukluğu heba olmuştu, üstelik yıllardır görmeye gitmemişti.
Görüşe gittiğinde onun artık çocuk değil kocaman delikanlı olduğunu fark edince içi sızladı, yaptıklarına pişman oldu. İstemediği bir evlilik yüzünden o da babası gibi birine dönüştüğünü düşündü. Ama Akın beklediği tepkiyi vermemişti, kızmamış, bağırmamıştı. Belki bunları yapsa en azından hak ettiği muameleyi gördüğü için vicdanı biraz olsun rahatlardı ama Akın o güzel gülüşüyle kollarını açarak karşılamıştı onu.
Gerçekleri, son zamanlarda yaşananları anlatınca da Akın'dan beklediği tepkiyi almamıştı. Ne çok şaşırmıştı Cumali abisinin dediği gibi ne de kendi umduğu gibi tepkisiz kalmıştı onu arayıp sormayan insanların bu haline karşı. Biraz konuşunca Kahraman'ın onu ziyaret ettiğini, onu görmeye gelen tek Koçovalı olduğunu anlamıştı. Akın'ın Kahraman amcasına olan hayranlığını zaten biliyordu ve bu kendini kötü hissetmesine, biraz bile olsa Kahraman'ı kıskanmasına sebep olmuştu.
Zaten gömleğinin cebindeki K.K işlemesine gözü takılmış ve lafını bile açmamıştı. Ama aklına takılmıştı bir kere. Selim gibi takıntılı birinin aklına taktığı şeyden kurtulması zordu. Akın'a gönderdiği onca şey içinden o gömleği giymesi, üstelik onu giyerek görüşe çıkması tuhaftı. Oysa Akın babasına çok düşkün biriydi, hatta arada haber gelirdi, Akın kendi kıyafetlerinden değil de babasının kıyafetlerinden isterdi. Düşünmemeye, aklını meşgul etmeye çalışarak yol aldı.
Çukur'da da bir yabancı geziyordu. Zar zor bulduğu futbol sahasına bakındı. Hep gençler vardı, tahmin ettiği kişinin burada olmadığını anlayınca biraz daha yaklaştı.
Tel örgüleri parmaklarıyla kavradı ve gençlerin futbol oyununu izledi. Bir süredir oynamıyordu, özlediğini fark etti. İyi oynayan bir genç gözüne ilişmişti.
''Pişt, yakışıklı!'' diye bağırdı. Bu seslenmeyle genç durdu ve etrafına baktı. O esnada ayağındaki topu kaptırdı ve bir gol sevinci yaşayan karşı takım ile oyunu bitirip örgülerdeki gencin yanına gidip karşısına dikildi.
''Maşallah, bu ne özgüvendir yiğidim. Seninle tanışmak isterim.'' diyerek elini uzattı gülümseyen bir yüzle.
''Celasun.'' dedi ve kaşlarını çatarak elini uzatan gencin elini sıktı. ''Da anlamadım. Özgüveni yüksek biri olduğumu nereden çıkardın?''
''Yakışıklı dedim, senden başka kimse üstüne alınmadı. Dönüp bakan tek sendin.''
Celasun bu duyduğuyla tebessüm etmeden edemedi.
''Değil miyiz birader?''
''Bir taraflarını kaldırmak istemem ama öylesin.''
Celasun karşısındaki genci süzdü. Tanımıyordu, göz aşinalığı bile yoktu.
''Çukur'da ne işin var?''
''Herkesin bahsettiği Çukur'u merak ettim. Bir zahmet sen de gösterirsin.'' dedi ve eliyle omzunu pat patladı.
Celasun da tüm Çukurlular gibi dışarıdan gelenlere karşı temkinliydi ama çocuğun sıcak tavırları, verdiği samimi his ona diğerleri gibi şüpheci bakmasını engelliyordu. Çukur'da olsaydı, sürekli görüşebilecek olsalardı iyi bir arkadaş olacağı kanısına vardı. Enerjileri tutuyordu.
Celasun göz kırpıp bir adım önden ilerleyerek ona eşlik etti. Ona Çukur'u gezdirirken hem Çukur'u hem kendini tanıtmıştı, onun da adını öğrenmiş, samimiyet kurmuşlardı.
''Ben daha buraya sık sık gelirim Celo. Ama şimdi gitmem lazım.'' dedi ve Celasun'a veda edip yola koyuldu. Tam köşeyi dönerken bir adamla çarpıştı.
''Önüne baksana kardeşim.'' dedi ve adamın arkasından gelen biri daha olduğunu gördü. Tehlikeli gözüküyorlardı, özellikle arkadaki adamın gözü göz değildi. Güçlü ve heybetli gözüküyordu. Bir çarpışma büyük bir kavgaya dönüşmez diye ummaktan başka bir şey yapmadı. Kavgadan kaçmazdı ama şu durumda kazanamayacağını, sadece haşatının çıkacağını biliyordu.
''Delikanlı, serin gel.'' dedi arkadaki adam.
Sesinde tehditkar bir tını yerine daha çok yatıştırıcı bulduğu için gaza gelmişti.
''Bir özür alayım, yoluma giderim.'' diye karşılık verdi. Adam güldü ve önündeki adamın tam yanında durdu. ''Bir özür ver bakayım küçük abiye.'' dedi gülerek. Bu laf, söyleyiş şekli onu sinirlendirmişti. Özellikle ikisinin de kendisinden yaşça büyük olduğu aşikarken abi diye seslenilmesi dalga geçtiklerini düşündürmüştü.
''Bana bak birader.'' dedi ve adam bir adım daha atıp gözlerinin içine bakınca hafif tırsmadan edemedi. Zeki biriydi, şu durumda kaybedeceğini bile bile kavgaya karışmazdı ama inadı tutmuştu, adamı en azından sinir etmeliydi.
''Ben seni dövemem ama babam senin babanı döver.''
Karşısındaki adam önce şaşırdı, dediği şeyin komikliği bir kenara çok ciddi söylemişti. Adam da en sonunda ufak bir kahkaha attı ve ''Dövsün. Sen ne yapabilirsin?'' dedi ve genci süzdü. ''Delikanlı, babana fazla güvenme. Kendine güven.''
''Ben babama güvenmem!'' dedi. Kendini zapt etmeye çalışırken birden bağırması şaşırtmıştı ama karşısındaki adam neden bilinmez hiçbir şey demeden ilerledi. Yanında duran çarpıştığı adam ise sesini bile çıkarmadan orada öylece duruyordu. Durumun saçmalığından bezip o da ilerledi ve elini cebine attı. Bir arama yaptı ve ''Çukur cidden bok çukuru çıktı. Ama yaşanılmayacak gibi değil. Delikanlı çocuklar var. Peki sen ne zaman çıkıyorsun?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çukurdan Kaçış Yok
FanfictionHer şey Cumali'nin Damla'dan boşanmasıyla başlamıştı. Evdeki değişim ve sırların ortaya çıkışının başlangıcıydı. Cumali bir adım atmıştı, cesur bir adım.