Heyecanla atladı sevgilisinin boynuna, gülüşü güneşi kıskandıracak derecede parlak ve sıcaktı.
Minik dudakları sevgilisinin yüzünü süslüyordu. Sevgilisi ise kollarını onun beline sarmış onu destekliyordu. Hayat böyleydi ya iki kahkaha iki mutluluk sonrasında onlara eşlik eden başka bir mutsuzluk
Birden karardı etraf, sevgilisinin güneşten farksız yüzü solarken artık o minik dudakları yüzünde hissetmiyordu. Kara yağmur bulutları tüm gökyüzüne hakim olurken sevgilisinin acı çığlıkları kulağını dolduruyor, göz yaşları aniden başlayan yağmura karışıyordu.
Ne olduğunu anlayamadan ellerinden kayıp gitti sevdiği çocuk, siyah kanı kusan gözleri yere çöken bedenine eşlik ederken gök gürültüsüyle yeniden açtı gözlerini
●○○
"İyi misin?" Gelen ses odamı doldururken terden sırılsıklam olmaya yaklaşmış yüzüme dokundum. Kabustu dedim kendimi ikna etmek istercesine asla unutamayacağım bir kabustu
Yanıma yaklaştı annem "Her şey yolunda mı Hee?"
"Merak etme anne, sadece bir kabus gördüm"
Endişesini gidermeye yeterli miydi emin değilim ama gerçek buydu. Gözüm dışarıda yoğunlaşmış yağmur bulutlarına kayınca annem yeniden konuştu
"Meteoroloji uyardı, sel tehlikesi varmış. Bugün ikimiz de evde kalsak iyi olur"
Hafifçe gülümserken kafamı ona çevirdim "Babamı.." dedim aniden gelen bir dürtüyle
"Onu yağmurda kaybetmiştin, değil mi?"
"Ha? Neden bunu sordun ki?" Ses tonunun düşmesi bile onun üzüldüğünün bir kanıtıydı
"Üzgünüm anne"
"Sorun değil tatlım, hadi elini yüzünü yıka da yemek yiyelim"
"Tamam"
Annem odadan çıkarken ben de ayağa kalktım. Bugün yağmur yağacaktı ancak dışarı çıkmam pek de mümkün değildi.
Yüzüme soğuk suyu çarparken aynadaki solmuş yansımama baktım. Babamı hatırlamıyordum bile, annem onun hakkında pek konuşmaz. Teyzemin dediğine göre annem bana hamileyken babam iş için başka bir ülkeye gitmiş, uzun sürede orada kalmış. Annemin doğumuna yakın gelmiş ve ona olabildiğince destek olmuş ve sonunda ben doğmuşum. Henüz 1 yaşındayken yağmurlu bir gecede annem Babamı bekliyormuş ancak babam gelmemiş. Annem bunun üstüne polise gitmiş ve kayıp ilanı vermiş. Birkaç gün sonra polisler annemi aramış, bir bölgede toplu cesetlerin bulunduğunu söylemişler annem o anda yıkılmış. Dediklerine göre o cesetlerden biri babama aitmiş. O günden sonra her yağmurlu günde annem babamı rüyasında görmeye başlamış. Bunu diğerlerine anlatınca onu deli olarak nitelendirmişler ve tedavi olmasını söylemişler. Annem ise tüm bunlara rağmen beni büyütmüş.
Ne kadar talihsiz bir kadın diye düşündüm hep. Gençken dul kalmış, kimse ona inanmamış. Oysa o sadece eşini seviyormuş ancak insanlar onun sevgisini delilik olarak nitelendirmişler.
Aşağı indim tüm düşüncelerimi çöpe atarak. Annem bana gülümsüyor ve yemek masasına oturmamı söylüyordu. Birlikte güzel bir yemeğin ardından film izledik. O an fark ettim ki annemle uzun zamandır birlikte vakit geçirmiyordum.
~
Tüm günü evde birlikte geçirdik ve bu gerçek bir terapi gibiydi. Annesinin kaderini devam ettiren bir çocuktum, onun eşi benim ise sevgilim yağmurda bizi bırakmıştı.
Günün sonunda ikimizde odalarımıza çekildik uyumak için. Odaya girince derin bir nefes aldım, banyoya girdim ve dişlerimi fırçaladım. Banyodan çıkınca yatağıma doğru ilerledim ve telefonumu elime aldım ancak telefon açılmıyordu. Şarjımın bitmiş olabileceğini düşündüğüm için şarja taktım ama hiçbir değişiklik olmamıştı.
Camda duyduğum sesle kafamı o tarafa doğru çevirdim
'Bugün beni görmeye gelmedin Heeseung :('
Kendimi güvende hissetmedim o anda, ayaklarım titreyerek cama yaklaşırken tedirginliğim git gide artıyordu.
Camla aramda hiçbir mesafe kalmadığında etrafa baktım. Bu yazıyı yazabilecek biri yoktu. Yatağıma geri dönmek üzere hazırlanırken gözüm aşağıda duran bir şeye çarpmıştı. Daha dikkatli bakınca onun bir insan silueti olduğunu anladım.
Kafasını kaldırıp bana baktığındaysa şaşkınlıktan ne yapmam gerektiğini bile bilmiyordum. Sunoo tıpkı o zamanki gibi bana bakıyordu. Kafasını yana eğmiş onu görüp görmediğimi teyit ediyor gibiydi. Ona baktığımı anlayınca 'gelmeyecek misin?' Anlamında ağzını oynattı.
Geri çekildim, korku ve tedirginlik tüm vücuduma yeniden hükmederken ayaklarım evin alt katına, çıkış kapısına doğru adımlıyordu. Annemin uyanmamasına özen göstererek hızlı bir şekilde indim aşağıya. Kapıyı açtığımda gerçekten de hava kötüydü. Yağmur hiç olmadığı kadar hızlı ve şiddetli yağıyordu ancak Sunoo yolun karşısında öylece durmuş beni bekliyordu.
Dışarıya adım atmamla annem tarafından içeriye çekilmem bir oldu "Delirdin mi sen Heeseung?!"
"A..anne? Uyumuyor muydun?" Sesim titrerken onun karşısında küçüldükçe küçülüyordum.
"Sana bir soru sordum Heeseung, delirdin mi? Bu yağmurda dışarı çıkmak da ne oluyor? Ölmek mi istiyorsun oğlum? Ya sana bir şey olursa? Ne yaparım ben?!!" Endişeyle korkunun karıştığı sesi üzüntüyle kulaklarıma kadar eşlik ediyordu.
"Üzgünüm anne, bak sana ne göstereceğim! Sunoo orada" dışarıyı işaret ederek gülümsemeye çalıştım. Annem bir süre dışarıyı inceledi. Diğerlerinin aksine onun öldüğünü söyleyip bana inanmamazlık etmedi
"Oğlum, orada kimse yok, üzgünüm" Sesi üzüntüyle çıkarken bir yandan eliyle saçlarımı okşuyordu.
"Ama nasıl olur?" Kafamı oraya çevirdiğimde Sunoo yoktu, yağmur da şiddetini azaltmıştı.
"Gerçekten oradaydı anne, inan bana"
"Hayallerini yıkmak isteyeceğim en son şeydir Heeseung ama belki de yanlış görmüşsündür. Bunu söylemek ya da kabullenmek ne kadar zor olsa da ölen kişiler geri gelemezler"
Başımı öne eğdim, kapıyı kapattıktan sonra ikimizde yukarıya çıktık "Bugün benimle yatmak ister misin tatlım?"
Onun tatlı sesine karşı gülümsedim "Buna gerek yok anne, teşekkür ederim"
Beni onayladığında yeniden odalarımıza ayrıldık. Gerçekten de hayal mi görmüştüm? Cama baktım, yazı ya da başka bir şey yoktu. Derin bir nefes verdim ve gözlerimi kapattım. Her şeye rağmen neden hala bunlar oluyordu? Tanrı'm yoksa beni cezalandırıyor musun?
Kendimi sonsuz karanlıkta uykuya mahkum etmekten başka bir seçeneğim yok gibiydi, sonsuz ve zifiri karanlık bu yolda bana kucak açan nadir şeylerdendi.
__________________________________________
Acı bir gerçek diye fısıldadı temiz zihinlere, Tanrı birbirini seven kişileri birbirinden ayırır böylece o iki kişinin imtihanı başlamış olur. Eğer onlar imtihanı başarıyla tamamlarsa kavuşurlar, tamamlamazlarsa ebedi sonsuzlukta yok olurlar.
İki aşk dolu ruh yok olmaya mahkum bırakıldıysa suç onlarda mıydı yoksa değil miydi?
Belki de yeteri kadar savaşmamışlardı ve Tanrı onlara bunu hatırlatmak istemişti.
Yine de kaybettiğimiz sıcak bir yazı, soğuk bir kışın ürpertici yağmurlarında aramak mantıklı mıydı?
___________________________________________-Haruto
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rain To Be // Heesun
Fanfiction"Göklere yalvardım seni kaybetmeyeyim diye, kaderi belirleyen bir buluşma ve kaçınılmaz bir aşk uğruna" >angst