me

25 4 39
                                    

Sabahın erken saatleriydi. Yakıcı güneş acelesizce kendini göstermeye başlamışken, gecenin karanlığı çekilmişti ortalıktan.

Ay, yıldızlar, karanlık yerini tek bir şeye güneşe bırakmışlardı.

Güneş ise tüm odağını güzel çocuğa verdi, yavaşça inip kalkan göğüse, öne doğru büzülmüş ufak dudaklara, yeryüzündeki herkesi büyüleyebilecek yüze vurdu güneşin ilk ışıkları, ilk onun güzel çehresini aydınlattı.

Soğuk rüzgarlar esen evde bir tek ona değmedi soğuk, şimdi bütün ev sessizlikle onun acelesizce alıp verdiği nefesleri büyük bir dikkatle dinliyordu. Evin önünden geçen satıcılardan biri el arabasını daha yavaş daha sessiz sürdü o yolda. Genişçe bir odaydı burası kırık beyaza boyanmış duvarları, güzel bir orman manzarası olan bir odaydı. Etrafı süsleyen kırmızı ve siyah öylesine uyum içerisindeydi ki, ne kadar bakılırsa bakılsın kusur bulmak zordu. Dağınık bir görünümü olsa bile her şey yerli yerindeydi.

Odanın karanlığına ve kırmızısına aykırı tek şey ise, yatağın üzerine uzanmış, beyaz teniyle oldukça savunmasız bir çocuktan başkası değildi. O kadar aykırı duruyordu ki odanın içersinde, bu aykırılık bir süre sonra garip bir uyuma bırakıyordu yerini. Bir o kadar aykırı dursa da sanki o burada olmadığında bir şeyler eksik kalacak uyum bozulacaktı.

Titrek bir nefes sesi işitildi sessiz ortamda sonrasında kırpıştı güzel kirpikler, titreyek aralanmak için zorlandılar. Yüzüne vuran sıcak güneş ona artık uyanması gerektiğini hatırlattığında kıpırdandı güzel çocuk. Bilincinin hâlâ tam anlamıyla açılmamasıyla ne olduğunu kavrayamazken camdan dışarı ilişen bakışları aniden irileşti. Neler olduğu zihnine bir zehir gibi akın ederken uzandığı yerden aceleyle doğruldu.

En başta etrafındaki tüle dolanan elleri daha sonra birbirine dolşan ayaklarıyla beraber afallasada kendini toparlamaya çalıştı.

Gözleri ilk ona ulaştı.

Karşılaştığı görüntüyle duraksadı, halbuki dün gece bilinci kapanmadan hemen önce o dolgunlukların iki yana kıvrıldığına yemin dahi edebilirdi.

Başını geriye çevirdi, cam kapalıydı, yatak örtüsü hiç bozulmamıştı sadece yatağın üzerinde uzandığı yer kırışıklıklarla doluydu.

Yatağın üzerindeki telefona kaydı bakışları telefonu kaptığı gibi açıp kontrol etti. Aramalara baktı, yoktu.

Dün gece geç saatlerde annesiyle konuştuğunun kanıtı olan arama kayıtları yoktu, silinmişti.

Numarayı tuşlayıp annesini aradı, bir kaç kere çalan telefon en sonunda açıldığında beklemeden konuştu.

"Anne" derken bile tereddütlüydü, karşı hatta gerçekten annesi mi vardı artık emin olamıyordu.

"Ji bebeğim, bir sorun mu var?"

"Anne dün gece, sen dün gece ağlıyordun beni aramıştın. Ö-özür diledin benden" derken artık ağlamamak için kendini sıkmak zorundaydı.

Kafası karışıktı, dün gece olanlar bir rüya olamayacak kadar gerçekken sabahına bir rüya görmüşçesine her şey aynıydı.

"Jisung, dün en son beni arabadan indiğinde aradın gerisi yok seni aradım ama telefonun çalmadı bile"

"Nasıl olur sen, sen beni aramıştın"

"Oğlum bence sen dün gece oldukça yorulmuşsun bugün biraz dinlen, yemeklerini aksatma olur mu?"

"Tamam"dedim dalgın bir sesle, öyleydi tabii dün gece bu odaya girmiş ve büyük ihtimalle çok yorulduğumdan kendimi yatağa attığın gibi uyumuştum.

Me and the DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin