and

23 4 57
                                    

Bilinmezliklerle dolu bir dünyada
yaşıyorduk. Bazen kendi yaşadığımız olayları bile tanımlayacak tek bir kelime bulamıyor buna rağmen çabasız bir merakla bilinmezliğe doğru gidiyorduk.

Ben ise en büyük bilinmezliğin insan oğlunun ta kendisi olduğunu düşünüyordum.

Kendi hayatım hakkında bile çok az şey bilen bir insandım ben. Annem ile birlikte Busan'da küçük bir evde yaşar annemin çalışıp iki kuruş para aldığı kafesi ile geçimimizi sağlardık.

Babam kimdi bilmiyordum. Akrabalarımız var mıydı onu da bilmiyordum. Neden bu zamana kadar tek bir arkadaşım bile olmamıştı onu da bilmiyordum.
İstediğim soruların cevabını Annemden asla alamamıştım. Alamayacaktımda. Şimdi neden burada olduğumu bile bilmiyordum.

Ben her zaman garip bir çocuk olmuştum diğerlerinin gözünde, şayet komşularımız benden hiç haz etmezdi çocuklarıyla oynamamı istemezlerdi.
Tombul yanaklı ufak tefek bir çocuktum ben, annemle yaşadığımız tek katlı evdeki tek arkadaşım aynada gördüğüm yansımamdı. Yalnız bir çocuk olduğumdan olsa gerek her daim kendi kendime konuşurdum, bu artık benim için bir hobi haline gelmişti annem her ne kadar bunu sevmese bile bir türlü kendime engel olamazdım. Bazı geceler kendiliğimden uyanır kendimi aynanın karşısında oturup kendi kendime konuşurken bulurdum yinede sabah uyandığımda ettiğim tek kelime bile aklıma gelmezdi.

Bizim bu klasik rutinimizi en yegane değiştiren temel etken ise yine bendim.

Flashback; Han Jisung 8 yaşında iken.

Sıradan bir gündü oturduğumuz sokağın parkında tek başıma kaydırağın altına saklanmış diğer çocukları izliyordum. Belki bir umut olsun onlar beni aralarına alır diye yanlarına gittiğimde gördüğüm muamele ise yine aynıydı.

"Şey" demiştim çekingen çıkan sesimle en başta beni duymasalar bile onlara iyice yaklaştığımdan beni görmüşlerdi. İri yarı çocuklardı onlar. Benden çok daha güçlü.

"Bende sizinle oynayabilir miyim"

Yapmamalıydım.

O lanet soruyu onlara asla yöneltmemeliydim.

"Şuna da bakın siz, küçük şeytan'da buradaymış" o an anlamıştım oradan koşarak uzaklaşmam gerektiğini yinede yapmamıştım.

Umud ettiğim arkadaşlığı yine bulamamıştım. Yine.

Sürekli dışlanıp yanlız kalmak artık canıma tak ettiğinden olsa gerek öfkeyle cırlayıp çocuklardan birini geriye doğru ittirmiştim.

"Ben şeytan değilim!"

Bana sürekli bu hitabı kullanırlardı özellikle mahalledeki bazı teyzeler gördükleri yerde beni çimdikleye çimdikleye eve bile yollarlardı.

Daha sekiz yaşındaydım ben bu muameleyi gördüğümde.

"Ne bok yediğini sanıyorsun sen!"

Bu kadardı benim öfkem, ittirdiğim çocuk yere bile düşmemiş olmasına rağmen arkadaşlarından aldığım sert tepki dolu olan gözlerimden bir kaç damlanın firar etmesine yol açmıştı.

"Hadi şuna kiminle konuştuğunu gösterelim" iki kişi beni kollarımdan tuttuğu gibi sürüklemeye başladılar.

Dediğim gibi benden güçlü ve büyük çocuklardı arkam dönük sürüklendiğim için nereye gittiğimizi göremiyordum ama ön tarafımda kalan diğer çocuk kızlarla konuşup yolun yarısında onları geri yolladı.

Kollarında daha da debelendim ama beni bırakmadılar. Yavaş yavaş sürüklenen ayaklarıma batan eğri büğrü dallardan anladım ormana girdiğimizi. Yüksek sesli çığlıklar atıyor beni bırakmaları için onlara yalvarıyordum.

Me and the DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin