"doktor bey ne yapacağız "diyen hemşireye bakan orta yaşlardaki adam gözlerini sedyede yatan adama çevirdi. onun kim olduğunu çok iyi biliyordu. dışarda onu bekleyen ve koruyan siyah takım elbiseli korumaları vardı.
"bir ay oluyor efendim hiç bir fonksiyon belirtisi yok "dediğinde elindeki rapora bakan adam derin bir nefes alarak "biraz daha bekleyelim olmasa hastanın yakın akrabalarına haber verip durumu açıklayalım "dediğinde hemşire hanım başını salladı. odadan çıkan adam ile kapıdaki korumaların başındaki adama bilgi verdikten sonra gittiğinde biraz sonra odadan çıkan hemşireden sonra korumaların başındaki adam camdan odada yatan patronuna baktı. onun böyle yatması kötü hissetmesine neden oldu.
gece karanlığı ile ayı selamlarken hastanede yoğun bakım ünitesinden bir aydır komada yatan alexten hiç bir yaşama tepkisi yoktu.
onu vuran doğan ateş ettiği bölge kalbinin biraz aşağısında kalıyordu. şayet geçirdiği ameliyat doktoraları epey zora sokmuştu fakat ameliyattan sonra genç adam komaya girmişti.
bu herkesi şaşırtmış hatta çalışanları epey üzen bir durum olurken düşmanları sevinerek ortalıkta fink atıyordu.
ayın yansıması odanın içini vururken genç adamın bedenine bağlı olan cihazlar onu yaşatıyordu. sol elinin orta parmağının kıpırtısı ile birden gözlerini açan adam sanki nefesini tutmuş gibi derin bir nefes aldı.
2 AY SONRA
MUĞLA/ MARMARİS
kaçmaya çalıştığımız korkularımız hiç bir zaman bizi terk etmez. saklanır doğru anı bekler ve zayıf olduğumuz bir anda bize saldırır.
belki de hayattaki bakış açımızla ilgilidir bu. bazı ruhlar daha narin ve kırılgan olduğu için bünyelerine saldıran korkular çok acı ve ızdıraplı gelir.
gözlerimi tutuğum kitaptan ayıramadan okurken kesik bir nefes aldım. " vicdan kendi benliğinin içinde saklandığı bir terazi gibidir "diye beni etkilen sözü sesli bir şekilde okuduğumda derin bir nefes alarak kitabı yavaşça yan tarafımdaki masanın üzerine bırakarak gözlerimi ilerdeki kumsala vuran denize çevirdim. düşüncelerim dalgındı.
kaçmıştım. kaçmak zorunda kalmıştım. geriye dönüp baktığımda yine olsa yine yapardım diyerek vicdanımı rahatlatıyordum.
buna mecburdum. bana bunu yapan onlardı. aradan iki ay geçmişti. o geceden sonra kendi izimi kaybettirmek için üzerimde hiç bir kaydı olmayan fakat bana ait olan muğla marmaristeki evime gelmiştim.
burayı benden başka kimse bilmiyordu. dolandırıcı eski eşim arzu bile burayı bilmiyordu. beni kimse bulamazdı.
geçimimi bir balık restoranında çalışarak yapıyordum. şayet avukatlık yapsaydım izimi bulabilirlerdi.
bu böyle devam etmeyecekti fakat ortalık sakinleşene kadar böyle devam etmeye mecburdum. beynimi ve vicdanımı kemiren bir diğer sorusu ile alexti.
ona öldürmüş müydüm yoksa beni mi arıyordu her yerde. şayet ölmemişse beni bulduğunda bunun bedelini çok fena çıkartacağına emindim bu yüzden saklanmaya ve görünmemeye çalışıyordum.
akşam mesai saatinin yaklaştığını gördüğümde balkondan içeri girerek hazırlanmaya başladım.
yaklaşık on dakika sonra evden çıktığımda sahil şeridinden inerek kasabaya doğru giderken kendimi biraz tedirgin hissediyordum.
bunu sebebini bende bilmiyordum ama sanki birileri tarafından izleniyormuşum gibi bir gibi ruh haline kapılmıştım.
bu yüzden dışarı çıkarken ya da işe giderken sıklıkla etrafıma bakıyordum. boktan bir şeydi bu ama kendimi ifşa edemezdim. bir daha asla o ruh halini yaşayamazdım.
yirmi dakika sonra restoran da geldiğimde direk mutfağa girdim. aşçımız mustafa abi beni gördüğünde gülümsedi.
"naber doğan "diyen adama gülümseyerek "iyidir senden "dediğimde başını sallayarak "ne olsun pilavı hazırlıyorum bulaşıklar çoğaldı "dediğinde gözlerimi tezgahın tamamını kaplayan kirli bulaşıklara çevirerek "sıkıntı yok şimdi hepsini yıkarım "dediğimde başını salladı.
mustafa abi ile biraz daha sohbet ederken bende koca yığını yarılamıştım. mustafa abi benden yedi yaş büyüktü. evli iki kızı vardı.
tatlı bir adamdı. birazda komik ve eğlenceli bir tarafı vardı. işteki yoğunluk giderek artarken bir ara müşteri sayısı gecenin sonuna doğru azalmaya başlamıştı.
iş ile ilgili bir sıkıntım yoktu. hatta avukatlıktan daha kolay ve rahat diyebilirdim fakat maddi olan açısından sıkıntılıydı.
saat gece beşe doğru gelirken restoran da çalışanlardan başka kimse yoktu. bende kalan bulaşıkları yıkayıp mutfağı toparladıktan sonra üstümü değiştirdim.
mutfaktan çıktığımda işim bitmişti. mesaim de bitmek üzereydi. açıkçası bugün biraz yorulmuştum bunun sebebi yoğunluktan dolayıydı.
"ben çıktım "diye kasadaki rıfat abiye baktığımda başını sallayan adam gülümsedi. "eline sağlık doğan "dediğinde başımı sallayarak restorandan çıktığımda havanın serin olması üşümeme neden oldu fakat bunu seviyordum.
kasabanın sokaklarından sahil şeridine doğru giderken sabah işe giderken o his bedenimi yalayıp geçti. tedirginlik.
başımı çevirip arkama baktığımda kimse yoktu. kesik bir nefes alarak sokakların sessizliği beni hafiften korkuturken içimde tuhaf bir sıkıntı vardı.
adımlarımı hızlandırarak bir an önce sahil şeridine çıkmak için daha da hızlı yürüdüm. sahile doğru yaklaştığımı anladığımda derin bir nefes verdiğimde sokağın sonuna doğru giderken birden yüzüme kapatılan bir bez ile beni tutan kişinin elinden çırpınmaya başladığımda korku bedenimi ele geçirmişti.
bedenimde hissettiğim rahatlama hissi ile ellerim iki yana düştüğünde gözlerim kapanmaya başladı.
bedenimin beni tutan kişi tarafından tutulduğunu hissettiğimde kulağımda bir nefes hissettim.
"seni buldum sevgili avukat "diyen sesin sahibini hayal meyal hatırlıyordum. sonrası karanlıktı. sonsuz bir karanlık.
************************************************************************************
UMARIM BEKLENDİĞİNİZE DEĞİMİŞTİR. NASIL BULDUNUZ.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAFYA-BXB
Teen FictionTAMAMLANDI. "bana bak avukat "diyerek genç adamı kendisine çektiğinde tıraş losyonu onu fena halde tahrik etmişti. "ben istemediğim sürece bir yere gidemezsin"dedi. " bu ne cüret ben sizin malınız değilim "dediğinde genç adam güldü. "aslında benim m...