Hava o kadar soğuktuki bacalardan çıkan kara dumanlar bile donacak sandım. Alaska böyleydi işte kışın kutuplarda olduğunuzu zannedebilirsiniz. Donmak istemediğim için hızlı yürüyordum taki yanından geçtiğim bir gazete panosundaki manşeti görene kadar. Sonunda günlerdir beklediğim haber gelmişti. Askeri okul sınavları açıklanmıştı. Dayanamadım soğuğu unuttum ve koşmaya başladım. Koşuyordum, sanki peşimde atlılar varmış gibi. Geçen kış Barbara'nın ördüğü şapkayı elimle sıkıyordum. Caddeler nehir gibi yanımdan akıp gitti. Son virajı da döndüğümde evimin o güzel kırmızı tahta kapısını gördüm. Sanki mümkünmüş gibi daha da hızlandım, kapıya ulaştığımda zile basmaya başladım. Kırmak istedim.
Annem kapıyı açtı. Beni gördüğüne çok şaşırmıştı. "Ayzer!". Ağzım kulaklarıma varıyordu. Annemin boynuna atladım "AÇIKLANDI!". Annem daha da heyecanlandı.Onu bırakıp salona doğru koşmaya başladım. Bugün günlerden pazardı, Barbara şöminenin yanında tatilini geçiriyordu. Yanına gittim şöminenin başında oturmuş en sevdiği kitabını okuyordu. Beni böyle soluk soluğa görünce oturduğu yerden kalktı ve daha o ağzını açmadan ben onu kollarımın arasına aldım.
Barbara annemden daha yapılıydı.
Kumral saçları ve mavi gözleriyle dudak uçuklatan bir güzelliği vardı. Bazen onu kıskandığım olabiliyordu ama bazen. Madem bu kadar güzel o zaman her gün başından aşağıya döktüğüm bir bardak suya katlanmalıydı. Neyse konuya dönecek olursak halâ Barbara'yı kollarımın arasında tutuyordum. O kargaşada hissettiğim yumrukla onu bırakmak zorunda kaldı "Ah! ".Karnımı tutarak geri çekildim ama ağrıya rağmen halâ gülüyordum. Barbara benden hızlı davrandı ve beni kolunun altına aldı. Barbara elini yumruk yaparak kafamı okşadı. Bu arada annem derin bir nefes vererek kendini koltuğa bıraktı. Sesini duyana kadar orada olduğunu fark etmemiştim bile.
Barbara beni de annemin yanına koltuğa bıraktı ve kendide gelip yanıma oturdu. Artık beni aralarına almışlardı.
Barbara her zamanki gibi ablalığını kanıtlamak için konuşmaya başladı "Bana bak küçük böcek ya şimdi bana ne olduğunu anlatırsın ya da seni sırılsıklam yapıp cücelerin yanına dikerim." Annem tabi ki en sevdiği kızını koruma görevini yerine getirerek beni korumaya başladı. "Babs! Lütfen sinirlerine hakim ol." Tabi ki ben konuşmazsam olmazdı. "Duydun mu?". Gözlerimi büyütüp sinirden küplere binmiş ablama bakmaya başladım. Annemin enseme yapıştırdığı şaplakla kendime geldim. "Ya niye herkes bana vurmanın peşinde?" ikisi de aynı anda "Off" dedikten sonra bana bakmaya başladılar. Bu bakışla ne yapmam gerektiğini anladım. "Tamam anlatmaya başlıyorum." geçen her saniye daha da heyecanlanarak "Sonunda ASKERİ OKUL SINAVLARI AÇIKLANDI!!!" bu cümleleri söylediğim anda Barbara ayağa kalktı ve koşarak gözden kayboldu. Geri döndüğünde elinde babamın çalışma odasından aldığını tahmin ettiğim laptop vardı. Ayaklarını sürterek karşımda durdu ve gözlerini dikerek bana bakmaya başladı. Sonra - sesli bir şekilde - ofladı ve kaş göz işaretiyle sola kaymamı söyleyip ortaya oturdu. Birkaç yanlış aramadan sonra sonunda doğru siteyi buldu ve sonuçların yayınlandığı listeyi okumaya başladı. Benim inadıma okumaya listenin sonundan başladı. Aradan geçen iki saat ve kişi başı iki kupa kahvenin sonunda hiçbir sonuca ulaşamamıştık. Listeyi sondan başa kaçıncı kez okuduğumu saymamıştım. Yavaşça korkmaya başlamıştım.
Annemin ve ablamın listeye odaklandığı bir sırada yavaşça kucağımdaki yastığı bıraktım ve sehpanın üstündeki tepsiyi alıp mutfağa gittim. Bardakları makineye koydum ve başlatma tuşuna bastım. Tepsiyi sildikten sonra yerine koydum ve kendime bir sandalye çektim. Özellikle seçtiğim bir sandalye vardı babamın sandalyesi. Masanın en başındaki o güzel sandalye. Şimdi biliyorum merak edeceksiniz buraya kadar neredeyse her yerdeydi ama aynı zamanda hiçbir yerdeydi. Evet benim babam ben üç yaşındayken aramızdan ayrıldı ama hayır ölmedi yani umarım ölmedi.
Yavaşça sandalyeden kalktım ve mutfaktan çıktım. Çıktığımda annemin çoktan sızmış olduğunu gördüm.Sanırım Barbara onun üstünü örtmek için battaniye almaya gitmişti.
Onları rahatsız etmek istemediğim için yavaşça yukarıya çıkıp odama girdim. Odanın köşesindeki dolabımdan bir kitap aldım. "Stefan Zweig- Satranç" sayfaları araladım. Kitabın arasından yere bir fotoğraf düştü. Kitabı rafa geri koydum ve eğilip fotoğrafı aldım. Bu babam ve benim hediyelik eşya dükkanında çekilmiş bir fotoğrafımızdı. Babam beni omuzlarına almıştı ve bende en üstteki oyuncak köpeği almak için çabalıyordum.
Nasıl olduysa babama dair hatırladığım tek anı buydu. O günü çok iyi hatırlıyorum. Babama bir yavru köpek aldırmak için elimden gelen ne varsa yapmıştım. Babamda bunu tek bir şartla kabul etmişti :"Tamam sana yavru köpeği alıcam ama önce seni test etmem lazım."
Babamın söyledikleri karşısında ilk önce büyük bir mutluluk yaşadım sonrada acı bir hüzün. Çünkü babamın testleri beni zorlardı.
"Biliyorsun benim minik goncam yakında göreve gitmem gerekecek. Eğer ben gelene kadar o köpeğe bakabilirsen..." beni omuzlarına aldı. "Ah! Sana... Gerçek bir köpek alırım."
Beyaz ve tüylü dolgu köpeği ellerime aldım ve böylece babamın testini kabul etmiş oldum. Ama babam o günden sonra bir daha geri dönmedi. Yani ne ben başarımı gösterebileceğim bir babaya sahibim ne de babam kızına bakabilecek onun kokusunu alabilecek kadar yakındı artık.
Dışarı çıkmış arka bahçedeki banka oturmuş yıldızları izliyordum. Burnuma dolan acı ve sütlü kahve kokularından Barbara'nın geldiğini anlayabiliyorsun. Sütlü olanı bana verdi ve yanıma oturdu. Kahveyi yanındaki sehpaya bıraktı ve daha fazla dayanamadım. Artık gözyaşlarımı ben bile durduramazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avengers Jr.
FanfictionHiç bilmediğiniz bir evrende, hiç tanımadığınız karakterle tarafından kurulan yep yeni bir ekip...