MÂHİ

7 0 0
                                    

| Bakış Açısı |
Yıllar günlere karışıyordu, Hayat bu kadar acımasız olmayı ezelden beridir yapıyordu. İnsan zâlim olmayı kendi seçiyordu. Sevse ölür, ölse unutulurdu. Ama anılar, anılar affetmezdi. Bir yerde bulanık ama belli belirsiz kalırdı...

Aralığın başlarına doğru hava soğumaya başlamış ve sabah akşam birbirindeydi. Gündüz geceye,gece gündüze dönüyordu. Yaşamı boyunca insan kendi zaferini kazanmaya çalışırdı. Ama kaybedenler? Kazanmadan kaybedenler ne olacaktı? Onlar hayatın acımasız olduğunu bilen kişilerdi. İnsan neyi severse onunla sınanırdı. O ise,kimseyi sevmemeye yemin etmişti...

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Ben mihrimah'tım. Hayatın acımasızlığının gözlerinin önüne sürülmesini izleyen Mihrimah.
Ama sevdiğim herkes bana veda etmeden gitmişti.
Babam,aslan amcam,Serkan abi, ama vatan sağ olsun. Elbet bitecek o piçler. Ben babamın cenazesinde ağlayamadım. Görürse benden umutsuz düşer diye korktum. Gözlerimde ve dilimde tek bir eylem vardı o gün. İntikam...
~
Nisan 2003
Mihrimah koşarak Kadir'e yetişmeye çalışırken laf söyleyip duruyordu. Aileleri yüzünden yan yanaydılar.
her anları yan yana oluveriyordu.
Mihrimah nereye gitse,Kadir orada bitiyordu. Kadir istiyor muydu onu? Bilmiyordu Mihrimah. Ama o istiyordu. Veya istemiyordu. Çünkü Mihrimah prensesin kalbi olmazdı,sadece babasına olurdu. Fakat kim bilirdi,birbirlerinin kaderleri olacaklarını...
~
"Bacaksız bak elime düşme! Alır o saçlarını çekerim!"
"Ya havucum! Bi sus,bi sus be Allah aşkına!"
Yine Mihrimah,kadiri delirtmeyi başarmıştı. Anacıda buydu, onu sinir etmek...
Evin içerisinde iki Velet'in dolaşması aileler için hem komik, hem yorucuydu...
~
Belli belirsiz anılar, onu hep tutsak ediyordu. O yoktu...Kadir artık yanında yoktu, onu her kötülükten koruyan Kadir, yoktu... Mihrimah düşünceleriyle boğula boğula aşmıştı bu sınırları. Ama ara sıra aklına geliyordu,Neden gitmişti? Neden korumaya söz verip yüzüstü bırakmıştı onu...?
~
Mayıs 2003 VAN
"Komutanım Mihrimah'ı özlüyor musunuz?"
Bu soru bir babaya yöneltilmişti,
"Salak mısınız oğlum siz!" Diye kükredi.
"Tabiki özlüyorum,kızım o benim."
Ortama âni bir sessizlik çökmüştü.
Yaman uzun zaman önce görmüştü onu,Kızını.
Onlar Trabzondayken,onun Van'da görev yapması gerekiyordu.
Kızını ne kadar özlesede,Vatan sağ olsun...
~
Aradan bir süre geçti,ve kulaklarında tek bir ses;
"Komutanım harakete geçtiler"
Yaman âni bir hararetle kalkmıştı,ve o bölgeye
İlerlemişti, Siper alıp gövdesini yatırdıktan sonra ise,
O türküyü söylemeye başladı, Aslan'ın ölmeden önce o leşleri vurarkenki söylediği türküyü...;

Bu vatan Türk'ün yurdu,
Bir leş
Yiğitlerin ülkesi.
Bir leş
Üstümüzden eksilmesin,
Bir leş
Albayrağın gölgesi!
Bir leş.

Yaman türküyü söyledi, Ve bitti sandığı o piçlerden, bir kurşun.
Tek bir kurşun.
Onlarca hayat.
Yamanın göğsüne gelmişti,ve göğüs kısmından kanlar akıyordu,
Yamanın gözünün önünde ise tek bir silüet belirdi.
Mihrimah.
"Baba," dedi.
"Hani gelecektin?"
"Sen bırakmazsın beni dimi?"
"Babalar kızlarını hiç bırakır mı? Güzel kızım benim."
Zar zor konuşuyordu, Mihrimah görmesin diye kanın aktığı kısma basınç uyguluyordu.
Mihrimah'ın silüeti kaybolurken,
Yamanın dilinde tek bir söze yer kalmıştı;
"Eşhedü Enlâ ilâhe illallâh ve eşhedü enla ilâhe Muhammed'den râsullulah..."
~
Mayıs 2003 TRABZON
"Mihrimah kızım gel buraya! Bak düşeceksin yine dizinde yaralar çıkacak!"
Esmâ ne kadar bağırsada anlatamadı,
Yarın yaman gelecek sanıyorlardı,
"Babam gelecek! Babam gelecek anne! Bırak peşimi babamı arayacağım!"
Hemen telefona sarıldı Mihrimah, askeriye numarasını aklı karışa karışa ezberlemişti.
Tek tek tuşlara bastı ama çalıyordu, babasının sesini duyma sevinciyle doluydu içi.
Albay abisi açmıştı. Sesi boğuk geliyordu.
Ama Mihrimah anlamıyordu.
"Mihrimah annen orada mı?"
"Evet annem burda albay abi! Ama babam? Babam nerde onunla konuşmak istiyorum ben a-"
Annesi telefonu tek hamlede almıştı elinden.
"Efendim albay? Yaman iyi mi? Yarın gelecekti"
Derin bir sessizlik.
Çok daha derin.
Ulaşılamayacak kadar.
"Yenge..." diyebildi sadece
"Başınız sağ olsun..."
Yürekte tek bir kişi,önünde ölüm haberi...
Esmâ olduğu yere düşüp kalmıştı,
Bunu kaldıramazdı,yapamazdı...
Telefona sadece tek bir cümle söyleyebildi.
"Vatan sağ olsun."
Bunu söylerken şehit eşi olmak ne demekti. Anlıyordu...
Mihrimah ne olduğunu anlamadan telefonu eline alınca, ses gelmiyordu. Annesi ağlamaya başladı.
Mihrimah ağlayanları sevmezdi...
Ağlayan olmamalıydı ona göre.
Babası öyle demişti;
Ağlayan insan yenilen insan değildir,
Ama pes eden insandır,demişti
"Sen sakın pes etme tamam mı güzel kızım?"
Mihrimah'ın kulaklarında tek bir cümle,
"Sen sakın pes etme..."
Annesi ağlarken eve giren gireneydi,
Komşular olayı duyunca evde herkes ağlamaya başlıyor...
Mihrimah odasına gidip kapıyı kilitlemişti.
Odada yatağın üzerinde o oturuyordu.
Babası ve Kâdir
Babasına sıkıca sarıldı, ve ;
"Baba! Gelmişsin!" Dedi,
Kadir anlayarak Mihrimah'ı yanına çekmişti.
Babası gelmeyecekti. Uzun yolculuğa çıkmak zorunda kalmıştı.
Mihrimah anlamıyordu olayı.
Ama gözlerinde tek bir ilâh.
Oda tüm o piçleri yakacak tek silâh.
İntikam...
Kadir mihrimah'a sıkıca sarıldı.
Ve mırıldanarak.
"Bak ben burdayım kıvırcığım"
"Babam da burada mı havuç?"
"Burada..." dedi Mihrimah'ın küçücük kalbini göstererek,
"Babanın eksikliğini yaşamayacağına andım olsun yemin ediyorum Mihrimah."

Gerisi Mihrimah'ın uykuya dalışından ibaretti...

KÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin