Aylardır hiçbir gelişme yoktu, Tim'e yeni bir üsteğmen aranıyordu.
Bulmaları imkan dışıydı. Ama koca dünyada illâki bir müslüman üsteğmen olmalıydı değil mi?
Yada yok muydu? Kimse olmamış mıydı yani?
Ben düşüncelerimle savaş verirken,
Alparslan ortaya konuştu,
"Komutanım aramasak mı artık?"
Ben beklemeden cevap verdim;
"Sorduk mu lan!"
Ve evet. Tim'in komutanı bendim. Memnun oldum.
Bide bayıl feriha! Dediğinizi duydum. Şaka şaka demediniz!
Hazar, alparslan'ın haline gülerken,
Gökhan atıldı.
"Hiçbiriniz bir tanecik üsteğmen'i bulamadınız değil mi! Ben anlamıyorum ki sizin beyniniz nereye çalışıyor! Değil mi komutanım"
Cevap verdim,
"Olmayan şey çalışamaz gökhancığım" dedim.
Hepsi bana ters ama komik bakışlar atarken,
Personellerden birisi odaya daldı ve konuşmaya başlayacaktı ki,ben araya girdim.
"Allah'ın dağında kimse mi öğretmedi lan size kapı çalmayı!" Dedim.
"Kusuruma bakmayın komutanım,tekrar çalıp gireyim mi?"
"söyle ne diyeceksen, başım ağrıyor, senin başka yerlerini ağrıtmıyım."
Diye kestirip attı Alparslan.
"Tim'e yeni bir üsteğmen aranıyordu değil mi komutanım?"
Hafifçe başımı salladım.
Yeterli bir cevaptı, konuşmaya devam etti,
"Seçeneklere uygun bir üsteğmen bulundu,komutanım."
Ters bir bakışla personele döndüm.
"Seçenekler ne lan!"
Gökhan gülerek bana baktı ve,
"Komutanım ben boyu uzun birisi olsun istedim de,
Boyuna 190+ yazdım."
Ters bakışlarımı Gökhan'a çevirdim,
"Oğlum sizi Allah bana sırayla mı gönderiyor lan!"
"Komutanım ayıp oluyor,tövbe hâşâ" dedi Hazar.
Personele dönerek,
"Şuan burada mı? Buradaysa çağırın gelsin, İsmi neymiş bu arada," dedim.
"Kâdir, Kâdir Saygın, Komutanım."
İçtiğim su boğazımda kalmıştı,
Kadir...
Aklımda bir ân beliriyordu.
Ben, Kâdiri kovalayıp sopayla vuruyordum. Kitabını yırtmıştım.
Kendime gelerek, Sırtıma Berlin duvarını aşmaya çalışan askerler gibi vuran Kerem'e ters ters baktım.
"Gerizekalı mısın oğlum sen? Sırtım çıktı."
Gökhan'la Hazar gülerken kapıdan içeriye Kâdir girdi.
Herkes boyunun uzunluğunu içinden içinden konuşurken,
Ben Arkasındaki personeli göremiyordum bile,
Bana doğru dönerek,
"Yeni üsteğmen Kadir saygın, komutanım."
Kadir personele dönerek, erkeklerden hangisi komutan? Der gibi bir bakış attı,
"Komutan benim, erkeklerden yanıt beklemene gerek yok Kadir."
Kadir bana doğru dönerek,
"Sen misin?"
"Beğenmedin mi?" Diyerek kükredi Gökhan,
"Sana sormadım" dedi Kadir,
Personel hepimizin ismini teker teker saydı,
Benim ismimi ağzına alacaktı ki,
Kadir hiç düşünmeden,
"Mihrimah,"dedi
"Mihrimah Atlas" diye ekledi,
Ben şaşırmadan bakarken,
Hazar atıldı,
"Komutanımın taliplere yeni güncelleme gelmiş."
Ters ters bakmadan anlamıştı ne bok yediğini,
"Kes lan! Boş boş konuşma Hazar."
Diye bağırdım.
Kadir sırıtıyordu, güldüğündeki gamzeleri hâlâ vardı...
Alparslan'ın sorusuyla ortamın sessizliği bitmişti.
"Boyunuz kaç?Nereden geldiniz?"
Kadir sırıttı,
"Boyum 1.98, Bundan önce, Rize'de çalışıyordum. Aslen Trabzonluyum."
Son dediği kısımda parmağımı havaya kaldırmıştım.
Susmaları için yeterdi.
"Trabzon mu? Tanışıyor olmalıyız." Dedim,
Onu tanıyor olsamda, o farkedene kadar belli etmemeliydim.
"Tanışıyoruz zaten. Bazı ruhlar birbirine evvelden âşina,"
"Goy goy yapma lan" dedi Gökhan,
Ben buna gülerdim işte,
Gökhan farklıydı, Tim'de yakın olduğum ve beni genelde tek anlayan o'ydu. Yakınımdı.
Kadir ters bakışlarını ona çevirdi ve bana döndü,
Kızıl kahve gözleri bana döndüğünde kalbime bir yumru düştü,acıtmıştı...
~
"Tim! Rahat! Hazır ol!" Diye kükredim,
Göreve gidiyorduk, yeni üsteğmen görevlere önceden aşinaymış. Tek tek anlattı.
Gerizekalı Hazar'ın boş bakışları eşliğinde tabii.
"Komutanım görev yeri!"
"Van! Edremit!"
Babamın görevini yaptığı,şehit düştüğü yerde görevimi yapıyordum.
Onun kanını akıtan puşt'un kökünü bir bulsam,
Belasını sikecektim.
Ama benden önce umarım biri yapmıştır.
Benim yapacağım ağır kaçabilirdi ona.
Şehit kızı olmak böyleydi. Erken olgunlaştırırdı adamı.
Göreve gitmek için tank'a bindiğimizde arkamızdan "Vatan sağ olsun," selaları eşliğinde gidiyorduk.
Eğer şehit düşeceksem, Kanım helal olsun. Öyle şehit olayım. Vatanım uğruna canım feda olsun. Son sözümüz şehadet olsun.
Ben bunları düşünürken Alparslan'la Gökhan telefondan fotoğraflara bakıyorlardı, Alparslan
Ölen nişanlısını gösteriyordu. Acısı taze değildi. Ama onu çok severdi. Hep sevmişti. Kanserden kaybetmişti onu. Bazıları neyi sevdiyse onunla sınanıyordu.
Yanımda dağ öküzü gibi oturan Kadir'e baktım.
Ben ona bakar bakmaz oda bana bakmıştı,
Ne bakıyorsun be! Der gibi bir bakış attım.
"Ya kızım sinirli olmadığın bi an yok mu senin?"
Diye seslice konuştu,
Gökhan bize döndüğünde kaşları çatıktı,
"Özel hizmet Kadir, sana özel sinir :)"
Diye ekledi.
Kadir gözlerini devirerek bana döndü ve gözlerinde anlam veremediğim bir bakış vardı.
Sevgi miydi? Hayır. Nefret miydi? Asla.
Anlayamadım,tekrar önüme döndüğümde sırıttığını hissetmiştim. Sinir bozucuydu. Sinirim bozuluyordu.
~
Görev yerine geldiğimizde tek tek tanktan iniyorduk.
Hepimizde tek tek silahlar vardı,
Yere vardığımızda ben görev dağılımı yapacaktım,
"Alparslan ve Kerem Siz aşağıda olun,
Asena,Ben,Kadir yukarıda olucaz,
Gökhan ve Hazar sizde içerideki iki cama geçin.
Emir bekleyin"
Hepsinden aynı anda,
"Emredersiniz komutanım." Dediklerini duydum.
"Vatan sağ olsun." Diyerek görev alanlarına ilerledik.
Asena arkamdan tüm soğukluğuyla gelirken,
Kadir yanımdaydı,
Kulağıma eğilip birşeyler mırıldandı,
"Demek bensiz görev yapamıyorsun, Kızıl."
Son söylediği kelimede bocalamıştım.
Kendime gelerek ona ters bir bakış attım,
"Sensiz çok görevde başarılı oldum, Havuç."
Yüzündeki gülümseme artmıştı,
"Sırıtma lan! Odaklan gerizekalı"
"Ayıp oluyor insan çocukluk arkadaşına böyle şeyler der mi?"
Asena gülmüştü ve bana doğru döndü,
"Çocukluk arkadaşı mı?" İnanmamış gibiydi.
'Maalesef' der gibi başımı salladım.
Asena "Ne!" Diye bir bağırdı.
"Ses tellerini ben" dedim,
~
Görev alanına vardığımızda eğildim,
Siper almıştım, Artık kimse gelse bozamazdı düzeni.
Aklımda tek bir türkü;
Babamın ölmeden önce söylediği türkü,İstiklalin uğruna da,
Bir leş.
Al kanlara boyandık.
Bir leş.
Türk'ün asker olduğunu,
Bir leş.
Tüm dünyaya duyurduk.
Bir leş.
Üstümüzden eksilmesin,
Bir leş.
Albayrağın gölgesi.
Bir leş.İntikam'ı tazeydi onun için, bitmeyecekti. Şehit olana kadarda bitmezdi. Babasının kanını bir damla akıtmadan yerde bırakamazdı. Yapamazdı.
Tüm tim birden saldırırken bitmişti, şu anda sınırdaki çoğu terörist'in gözyaşına bakmadan öldürmüşlerdi.
Tank'a geri dönerken, Kadir mihrimaha bakıyordu.
Sadece bakıyordu. Nasıl öğrenmişti? Nasıl yapmıştı. İnsanlara kıyamayan ,birine bir şey olsa koşup bakan Mihrimah mıydı o... değildi elbet. Olmayacaktı da...
Mihrimah'ın babasının ölümünden sonra, Kadir'in ailesi anneannesinin ailevi sorunları yüzünden İstanbul'a dönmüştü. Orada kalmaya başlamıştılar.
Bir daha ebedi göremeyecek sandılar birbirlerini.
Ama kaderdi bu,kader tesadüfleri severdi...
Aşk mıydı? Ikiside severdi. Tesadüfler seveni sevdiğinden ayırmazdı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
Teen FictionŞehit kızı olmak, ne demekti ben bilirdim bir. Hayatın acı gerçekleri yüzüme o yaşımda tokat gibi vurunca anladım. Ama insan alışamıyordu. Babam gittiğinde ben küçüktüm, anlamadım tabii. Ama büyüdüğümde babamın yerine onların kanını akıtacak olan...