"Açsana lan gözlerini!" Diye kükredi, abbas.
"Siz şu türkler! İğreniyorum lan sizden,"
Dedi bozuk bir Türkçeyle,
Mihrimah geride kalabilen tek sesiyle,
"Biz sana hayranız sanki amına koyduğum!"
"Sus lan!" Bağırdı ve karın boşluğuna bir tekme daha yedi.
"Kaç kişisiniz lan tim'de öldür öldür bitmiyorsunuz" güldü.
Mihrimah sert bakışlarını Abbas'a çevirerek,
"Onlara dokunmayacaksın. Eğer dokunacak olursa-"
Yüzüne gelen tekmeyle dengesi bozulmuştu.
Yere düştüğünde abbas ve köpekleri üzerine doğru geliyordu.
Çenesinden kavrayıp yüzüne çevirdi Mihrimah'ı,
"Tim'de kaç kişisiniz!"
"Sanane lan!"
"Sanane demek öyle mi?" Diye sordu,
"Sana değil sır, günahımı vermem! Orospu çocuğu!"
Abbas güldü, ve ayağa kalktığında
Sustalı çakısını Mihrimah'a doğru çevirdi,
"Söyleyecek misin?" Dedi,
"Sana ölsem de söylemem lan!" Dedi Mihrimah.
Korkmuyordu ölmekten,
Korkmuyordu onlardan,
Korkmuyordu şehit olmaktan...
Abbas eğilerek, mihrimaha doğru iğrenç bakışlarıyla sırıttı.
Çakıyı Mihrimah'ın göğüs kafesinde gezdirirken bastırıyordu.
"Söyleyecek misin?"
"Asla." Dedi zor çıkan sesiyle.
"Vatanımı satacağıma!"
"Şehit olurum daha iyi!" Diye kükredi.
Abbas gülüşünü bozmadan,
"Hâni? Nerede o ülken! Nerede o Tim'in! Hangisi yanında lan! Sattılar seni!"
"Satmazlar" titreyen sesiyle,
"Onlar satmaz beni,bizi,şehitleri..."
Bıçak sol omzundan inip sırtına gidiyordu...
Acısı sırtında daha fazla olacaktı,
Silah izleri...
Aylarca eğitimde katlandığı işkence izleri...
Bir kadında bunları görmek zordu,
Herkes kadınların sırtını incecik,nâif Olarak bilirdi.
Mihrimah onlardan değildi.
Sırtında sayısız bıçak iziyle...
Abbas sırtında bıçakla birşeyler çiziyordu,
Mihrimah her haraket ettiğinde bıçak daha da derine iniyordu.
Gerçekten unutmuşlar mıydı onu?...
Ama şehitler unutulmazdı ki,
Unutulmazdı onlar...
Onuda unutmadılar!
Abbas kendi dilinde köpeklerine birşeyler dedi...
Bir kaç dakika sonra ellerinde silahla geldiler.
Mihrimah nefesini tutardı. Silah görse dili tutulurdu önceden olsa.
Ama korkmadı.
Bu sefer o Mihrimah yok, dedi içinden...
Gözlerini tam açacaktı ki abbas tarafından yüzüne yediği darbeye karşı tepkisiz kalamazdı,
Çok kötüydü, her yerinde kanlar vardı.
Kan görmeye alışmıştı, Acı çekmezdi o.
Çekemezdi. Babası ne yaşadıysa,
Oda yaşayacaktı elbet.
Acısı dinmedi, ne yaparsa yapsın dinmedi,
Dikiş atılması gerekti, yarasından akan kanlara bakarken Abbas'a doğru dönerek zar zor ayağa kalktı,
Ve Abbas telefonla konuşuyordu.Abbas sırtından aldığı tekmeyle yere düşmüştü,
Mihrimah üstüne çıkıp belindeki silahı,
Kendi beline almıştı.
Yumruklarını bir yüzüne,bir boğazına savururken,
İçinden babasıyla yaşadığın anları tek tek sıraladı,
"Bu kadarsınız işte! Tek vurum bile değilsiniz! Amına koyduklarım! Babamın kanını her dâim taşıyacağım lan! Sizden tek bir kişi kalırsa, bende Mihrimah değilim!" Diye bağıra Bağıra
Tekmeliyordu.
En sonunda o halde gücünün yettiği yere kadar gitmişti, abbas muhtemelen baygındı,
Ve uzun süre kendine gelemezdi.
Mihrimah ayağa kalktığında sırtındaki yarayı zar zor halletmeye çalışıyordu.
Ayağı kayıp düştüğünde hâneden dışarı çıkıp uzaklaşmıştı,
Kimse onu bulamaz sanıyordu...
Uzaktan birinin ona doğru geldiğini gördü,
Hızlı adımlarla koşuyordu,
Su getiriyordu, yaklaşık bir haftadır içmemişti su.
Adam biraz daha yaklaşınca kimliğini çözebiliyordu. O bu hayatta güvendiği tek adam olan,
Babasıydı...
Yaman yanına geldiğinde Mihrimah'a doğru suyu uzatmıştı,
Konuşmuyordu.
Babasının sesini unutmuştu Mihrimah...
"Baba..."
"Geldin değil mi?"
"Bak bırakmadın beni,"
"Mihrimahları babaları bırakmaz ki hem,"
Dedi titreyen sesiyle.
Babası gülümsedi.
Babası suyu verip uzaklaştı, gidemezdi.
Bir daha kaybedemezdi onu.
Yapamazdı bunu ona...
~
"Komutanım!" Diye bağırdı Hazar,
Tüm tim onun olduğu tarafa döndü,
Ve hızla o yöne koşmaya başladılar.
Kadir en önde ilerliyordu.
Mihrimah'ın yanına geldiğinde onu kucağına aldı,
Ve yılların hasretiymiş gibi sarıldı, yapamazdı.
Gidemezdi,
Yaman amcasının hep ona emanet ettiği Mihrimah...Ellerinden kayıp gidemezdi bu sefer...izin vermezdi...
"Bak geldim."
"Bırakmadım seni."
"Mihrimah prenses..." diye mırıldandı.
"kalbin bana vardı değil mi?"
"O kalp bana aitse, durmasın."
"Atsın. Yıllardır hasretinden geberdim."
"Şu çocuğa biraz da kalbinin sesini dinlet."
"Haydi güzelim..."
Mihrimah'ın gözleri açılmaya çalışıyordu.
Kadir ve Tim yere çökmüş ayılsın diye bekliyorlardı.
Asena gözyaşlarını tutamadan ağlamaya başladı,
Kerem konuşmaya başladı,
"Komutanım, Bırakmaz bizi."
Hazar devam etti,
"Komutanım haydi. Bağırın. Çağırın. Kızın.
Ama bırakmayın. Ne olursunuz. Bırakmayın."
Gökhan yorum yapamadı.
Kalbi acıyordu.
Şu hayattaki kız kardeşini kaybedemezdi.
Onun inadı onu yıkamazdı.
Onları kaybetmemek için kendini feda edecek kadar,
İnatçıydı Mihrimah.
O yüzden kız kardeşiydi onun.
Asena gözyaşlarında boğulurken konuşmaya çalışıyordu;
"Komutanım. Mihrimah'ım haydi. Yaparsın bitanem."
Mihrimah gözlerini açtığında masmavi gözlerinin ilk gördüğü kişi Kadir'di,
Dünyaya ilk kez doğduğundada ilk onun görmüştü...
Kadir gülümseyerek gökyüzüne bakmaya başladı,
"Allah'ım kurban olayım sana ben..."
Mihrimah'a döndüğünde tüm tim gülüyordu.
Mihrimah kendine gelmeye çalışıyordu,
Kadir,
"Haydi güzelim. Haydi kızılım." Diye gülümsedi.
Mihrimah gözlerini açmıştı, artık onu kaybedemezdi.
Sımsıkı sarıldı,
Hiç bırakmadı onu.
Bırakmayacaktı da.
Mihrimah Kadir'in,
Kızıl Havucun'du...
Bu masal ilelebet böyle kalacaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
Teen FictionŞehit kızı olmak, ne demekti ben bilirdim bir. Hayatın acı gerçekleri yüzüme o yaşımda tokat gibi vurunca anladım. Ama insan alışamıyordu. Babam gittiğinde ben küçüktüm, anlamadım tabii. Ama büyüdüğümde babamın yerine onların kanını akıtacak olan...