On bir parmak

60 2 22
                                    

"Ne zaman bitecek bu esaret?"

Diye sordu Galip demir parmaklıkların ardından. Demirin soğukluğu zayıf parmaklarına işlemişti ama hâlâ orada durmakta ısrarcıydı. Gündüzler gecelere karışırken, insanlar pes edip kendi köşesine çekilirken o orada durmaya ve sesini duyurmaya devam edecekti, parmaklıkların ardında yaşanan iğrençliklere göz yummayacaktı. Yavaşça arkasını döndü ve köşede bulunan eski, tozlu bir yatağın üzerinde uzanmış arkadaşı Ramiz'e baktı. Yorgun gözlerini tavandan bir saniye bile ayırmıyordu. İfadesindeki cansızlıkta feryat etmekten yorulmuş bir hayat saklıydı. Sanki konuşmamaya yemin etmişti dudakları. Elini güçlükle oynattı ve kirli sakalını bir kaç kez kaşıdı.

"Bizi neden burada tutuyorlar, görmememiz gereken bir şeyi gördüğümüz için mi?"

Diye bir soru attı ortaya Galip ama arkadaşının dikkatini çekemediğinden sözlerini duvara söylemiş gibi hissetti. Ramiz gözlerini tavandan çekmedi, bitkinliği bir konfor alanı, Galip'i bunu bozmaya çalışan bir düşman bellemişti gözünde.

"Görmememiz gereken bir şeyi gördüğümüz için değil, göz önünde olan bir şeyi insanlara gösterdiğimiz için buradayız. Biz onlara yeni bir şey söylemedik, sadece onlara yeni bir pencere sunduk."

İsteksizce ayırdığı dudaklarından çıkan tek söz buydu. Günlerdir odadaki rutubeti solumaktan ya da tek kelime dahi etmemekten ses telleri birbirine dolanmıştı. Konuyu kestirip atma çabaları, Galip'in sözün ucunu yakalamasıyla düşündüğü gibi gitmedi.

"İnsanların beyni yıkanıyor ve buna rağmen bir şey yapmayacak mısın?"

"Farklı olanı kimse istemez Galip. Bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Feryatlara kulaklarını kapatmış bir insana gerçekleri anlatamazsın, öldürülen, haksızlığa uğrayan, susturulan insanlara karşı gözlerini kapatmış birine gerçekleri gösteremezsin. Çünkü onlar kendini hayata karşı çoktan uyutmuşlar."

Adam, arkadaşından aldığı bu cevap üzerine bir süre düşündü.

"Ama böyle olmamızı istiyorlar. Henüz uyutulmamış binlerce insan var. Peki onlar ne olacak, onların da sürüye dahil edilmesine izin mi vereceğiz?"

"Vermediğimizde ne olacak peki? Günün sonunda yine parmaklıkların ardına atılacaklar. Onlar kazandı Galip. Ben artık savaşmaktan yoruldum. Ellerindeki güce karşı bir şey yapamıyoruz."

"O kadar güçlülerse neden iki evsiz adam onların itibarını tehlikeye atsın ki?"

"Çünkü bunu söyleyen sadece biz değiliz. İnsanlar uyanmaya başladı, o yüzden çıkarılan büyük ya da küçük her isyanı bastırıyorlar. Unutma, düşünen insan tehlikelidir Galip."

Tavanın pürüzlü yüzeyinde küçük hareketlenmeler olmaya başlamış, odanın her köşesi bir bina, her lekesi bir insana bürünmüştü. Bir akşam vakti, o ayaza, o yağmura rağmen sokaktaydı herkes, ellerinde pankart, dillerinde sloganlarla haykırıyorlardı. Soğuk rüzgâr, umut dolu gözlere çarparken bağırmaktan ses telleri acıyan bir anne sarıldı üşüyen evlatlarına. Çocuğundan yaşlısına herkes seslerini yükseltiyorlardı karanlık günlere karşın.

Efkâr KöşesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin