"Beni sensizliğe mahkûm edemezsin sevgilim!" Bir hıçkırık yeniden boğazımdan çıktığında, her tarafı sarılmış bedenin elini tutuyordum lakin ne teni tenime değiyordu ne kalp atışı kulağıma doluyordu.
Ateş, esmer teninin her tarafını kül etmiş, doktorların sarmaladığı tüm vücuduyla hastanenin rahatsız sedyesine uzandırılmıştı. Gördüğüm görüntü, aldığım haberle birleşip beni deliye çevirmişti.
En acısıydı bu, çaresizlik. "Gördüğüm en kötü kâbus bu sevgilim ve uyanıp beni sakinleştirecek bir sen yok, başımı okşayacak bir sen yok."
Bağlı olduğu cihaz ses çıkarıp dururken onunla yarışacak şekilde ses çıkaran çığlıklarımla ağlıyordum. Tuttuğum sargı bezli elin sıcaklığını yansıtmaması benim için en acınası bir ilke sebebiyet veriyordu. Onun elleri sıcacık olurdu her temasımızda fakat son temasımızda olmayacağını deneyimlemek, evet, bu en acısıydı.
İçeri giren doktor ve hemşireler, sevgilimi kontrol etmeye başladığında "Dokunmayın!" diye bağırdım. Dokunmasınlar artık ona, huzur içinde yatmasa bile, sadece bana dokunarak bu dünyadan ayrılsın istiyordum.
"Bay Jeon, üzgünüz ama," Elimi kaldırdım ve susmasını sağladım. Duymak istemiyordum diyeceği şeyi, başkasının ağzından duymak istemiyordum. Biliyordum, biliyordum onu kaybettiğimi.
"İzin verin yüzünü son bir kez göreyim." Islanmış gözlerimi beni izleyen insanlara çevirdiğimde sadece acıyan birkaç çift gözle karşı karşıyaydım.
"Bay Jeon," dedi ve bana yaklaştı içlerinden bir tanesi. "Yüzünü görmemeniz sizin için daha iyi olur." Dudaklarım titredi, yeniden ve yeniden kurumamış gözlerimi ıslatmaya başladım.
Benim öpmeye kıyamadığım, tapılası yüzünü de yakmıştı kor alev, hiç mi vicdanı yoktu bu alevlerin? Hiç mi yakarken korkmadılar böyle bir yüzü lekelemenin vereceği pişmanlık duygusundan?
Son bir kez baksaydım yüzüne, son bir kez irislerimiz kesişseydi yol ortasında ve bakışlarıyla sevgisini damarlarımda hissetseydim.
Okşasaydım yanaklarını, koklasaydım saçlarını, öpseydim dudaklarını son bir kez. Tanrı'm son bir kez sarılmayı bize çok mu gördün?
Artık kan gitmeyen elini bırakamıyordum, ayrılamazdım yanından. O yoksa ben yoktum, birbirimiz için yaşardık ya Taehyung, sevgilim? Benim için nefes alırdın sen, senin için nefes alırdım ben. Ne yapacağım şimdi?
Nasıl yaşardım bundan sonra? Nasıl izin verirdim ciğerlerimin havayla dolmasına? Sen beni ölümün kıyısından kurtarıp kendine aşık ettikten sonra, intiharı bana yasakladıktan sonra nasıl alacaktım kendi canımı istemediğini bile bile?
Güçlüktü artık nefes almak, hıçkırıklar arasında boğulurken son defa baktım sargılı bedenine ve ardından ağırlaşmış bedenim sedyenin yanına koyduğum sandalyeden kendini yere bırakma durumunda kaldı.
.
.
.
.
.
.Toprağın kokusu burnuma daha net geliyordu. Benim gözyaşlarım ile yarışa giren yağmur damlaları kurumuş toprağı ıslatarak kokusunun yayılmasını sağlıyordu.
"Sevgilim," diye bağırdım yine sessiz mezarlıkta "Sevgilim, ben hala yanındayım."
Birkaç yakınımız beni onunla yalnız bıraktığında çiçeklerin doldurduğu mezarına baktım gözlerimdeki yaşlarla.
"Seninle işe gelseydim eğer birlikte yanardık. Birlikte alevlere karşı savaşırdık ellerimiz sımsıkı kenetliyken, alevler bizim aşkımıza imrenip kendi kendini söndürürdü ardından."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blind Eyed | Taekook ✓
FanficSevgilisi Taehyung öldüğü için sürekli ağlayan Jungkook'un gözleri en sonunda kör olmuştu. Bunun üzerine kuluna acıyan Tanrı, Taehyung'u melek olarak gönderip Jungkook'a bağışlamıştı. düz yazı