"hyung.. acıktım." minho gözlerini devirip hyunjin'in karışmış saçlarını daha çok karıştırdı. "bomboş bir evde kilitliyken nasıl bir yemek yapabilirim hyunjin?"
"telefonum nerde?" hyunjin dudaklarını büzüp yanında telefonunu aradı. "alt katta." minho'nun söylediğiyle kalkıp güneşin yeni doğmaya başlamasıyla aydınlanan evin alt katına inmeye başladı hyunjin.
telefonunu boş oturma odasının ortasından alıp mutfak tezgahının üstüne oturdu. chan'ı arayıp bu kadar yettiğini söylemesi gerekiyordu. henüz bitmeyen şarjına şükür edip chan'ı aradı. sabahın körüydü ama umurunda bile değildi. telefon bir süre sonra açılınca yeni uyandığı sesinden belli olan chan ile konuşmaya başladı. "ne var?"
"ne ne var amın oğlu! gel aç şu evin kapısını. yemin ederim camdan atarım kendimi!" yanına gelen minho'yu umursamadan chan'a onları çıkarması için dil dökmeye devam etti hyunjin. çünkü hem acıkmıştı, hem de en son minho'yu öptüğünden beri onunla çok vakit geçirmek istemiyordu. minho'nun hoşuna gittiğini bilmiyordu ki, ne yapsın?
"sabah saat altı hyunjin, iki saate gelirim." hyunjin derin bir iç çekip telefonu chan'ın yüzüne kapattı. hayatının saçmalığı birden yüzüne tokat gibi çarpmıştı yine.
ne diye ev sahibinin onu evden çıkarmak için evine yerleştirdiği adamla beraber kalmayı kabullenmişti ki? üstüne iki üç gün önce onu öpmüş, şimdi ise bomboş bir evde beraber kalıyorlardı. saçmalık. hepsi bir saçmalıktı onun gözünde.
minho akşam kapının yanından aldığı poşetten bir şişe su çıkarıp içtikten sonra hala tezgahta oturan hyunjin'e uzattı. hyunjin hiç sorgulamadan suyu alıp içince yine saçmaladığını düşündü. yıllarca beraber yaşadığı annesinin ağzından bir şey yiyip içmeye midesi bulanırken bir kaç ay önce tanıştığı adamın içtiği suyu hiç garipsemeden içmişti bile.
midesini bulandıran şeylerin minho'nun yanında yok olması kendinden emin olmamasına sebep oluyordu. suyu içtikten sonra kapatıp yanına bıraktı. "dün sen üst kata çıktıktan sonra telefonunu aldım da.. galeriyi temizlesen iyi olur gibi hm?" hyunjin gözlerini kısıp minho'nun dediğine anlam vermeye çalışırken birden kafasında dank eden kelimelerle konuşmaya başladı. "ne diye telefonumu alıyorsun! bir de galerme bakma gibi bi hakkın yok, özel hayatın gizliliğinden hapse attırırım oğlum seni!"
minho gülüp hyunjin'e biraz daha yaklaşmıştı. "kendi kendine çektiğin fotoğraf ve videolar gerçekten çok tatlı." hyunjin minho'nun sözlerini dinlemeden dudaklarını izliyordu. minho onun gözlerine bakarken o minho'nun dudaklarından ayıramıyordu gözlerini. kendini bile tanımaz haldeydi şu an. bir kaç ay önce bir adamla aynı evde kalacaksınız sonra da öpüşeceksiniz deseler yüzüne tokadı çarpar öyle de döverdi ona bunu diyen kişiyi.
"dudakların..." ve tahmin edelim şimdi ne yapıyorlar? hiç zor değildi, biliyorum. ayrıca evet, öpüşüyorlar. dudakları ayrılınca hyunjin konuşmadan nefes alıp tekrar minho'yu öpmeye başladı.
"erken gel-" chan mutfağa girdiği gibi donmuş kalmış, tezgahta oturan hyunjin ve onun bacaklarının arasında onu öpen minho'ya öylece bakmaya başlamıştı. "ben biliyordum işte. daha fazla yiyişmeyin de kendi evinize gidin, hadi hadi." hyunjin minho'nun yüzüne dahi bakamazken kalkıp chan'ın koluna vurmaya başladı. "adi şerefsiz."
chan hiç tepki vermeden duruyordu. hyunjin de en son onu bırakıp koşa koşa merdivenlerden inmeye başlamıştı. henüz asansör tamamlanmadığı için 5 kat merdiven inmesi gerekiyordu. minho sabır dilercesine iç çekmiş, telefonları ve chan'ın cebinden arabasının anahtarını alıp çıkmıştı. "chan! taşınma umarım kolay gelir. çünkü biz yokuz!" minho kapının eşiğindeyken konuşup hyunjin'in arkasından merdivenleri inmeye başlamıştı. "ay banane be. siz yoksanız jisung falan var."
hyunjin arabanın karşısında durmuş gülerken minho arkasından gelmişti. "neye gülüyorsun?" hyunjin gülmeyi kesip konuştu. "şimdi tekrar bir evde beraber kalmaya gitmemiz komik geldi." minho arabasına binerken hyunjin ise yan koltuğuna oturmuştu. az önce yaşananlardan dolayı hala elleri titresede belli etmiyordu. "rahatsız olmadın, değil mi? az önceki şey için." minho sessizce konuşurken hyunjin başını iki yana sallamıştı.
"eğer rahatsız olsam, seni bir kere daha öpmezdim hyung." elleri titremesine rağmen hala özgüvenini koruyordu. en sonki konuşmaları buydu. ondan sonra eve gelip yemek yemişlerdi. hyunjin odasından dışarı çıkmak için tek bir adım atmazken minho ders vermek için evden çıkmıştı bile. aslında hyunjin'e gelip gelmeyeceğini sormak istemişti ama yine yok beni zorluyorsun yok ebem sikildi diye bayılmasından korkmuş, sessiz sessiz evden çıkmıştı.
hyunjin hala evde iki kişi olduklarını sanarken yayın açmıştı. "merhaba, merhaba. çok korkunç şeyler yaşadım onları anlatıcam ve hayır, kimsenin gelmesini beklemek istemiyorum." millete salak salak anılarını ve minho ile öpüşmeleri dışında gününü anlatırken gelen yorumu sesli okumasıyla dudaklarını birbirine bastırıp durmuştu. "sabahta arkadaşım gelip bizi çıkardı. bende onu dövüp evime geldim."
👤: Öpüşmemizi anlatmayı unuttun sanırım?
"öpüşmemizi anlatmayı unuttun sanırım mı? siktim ebeni minho.." bir süre tepkisiz kaldıktan sonra gülüp göz devirmişti. "şaka." konuşup yayını kapatmış ve başını yastığa bastırıp sinirden çığlık atmaya başlamıştı.
bu adam gerçekten sinirlerini çok bozuyordu. tam ondan etkilenecekken hep bir boklar yaptığı için ona sinirleniyordu. gerçi ondan etkilenmiyordu ki? öyle miydi? öyleydi sanırım.
ᯓ★
cok mu hizli ilerliyor
![](https://img.wattpad.com/cover/360365634-288-k173796.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fuck it, hyunho
Fanfiction"asıl sen kimsin ve evimde ne işin var?" "ya siktir et gel beraber yaşayalım."