3.

282 37 49
                                    



uzun okul günü'nün ardından rahat bir nefes alıp okul çıkışı beraber yemek yemeye gitmeye karar vermişlerdi. konumdan güzel bir makarnacı bulup yürümeye başladılar. minho yol üstünde tekel gördüğünü söyleyerek hepsini peşinden sürüklemeye çalışıyordu.

"biz şurda bekleyelim siz gidin alın" dedi felix. sigara içmeyen sadece jeongin, felix ve hyunjin vardı. hyunjin ara ara arkadaşlarından bir dal alıyordu, ortama ayak uydurma amaçlıydı tabii bu.

jeongin paltosuna sıkıca sarıldı "ay hava da soğukmuş ya"

"içine atlet giymiyorsun hep ondan oluyor" dedi felix çocuğun karnına vurarak.

jeongin titreyen çenesiyle konuşmaya çalışıyordu "hyunjin atkını versene bana en sevdiğim arkadaşım."

hyunjin "gel montumun içine alayım seni" diyerek kabanını iki yana açtı. tam o sırada yoldan geçen bir çocuk üçlünün yanına gelerek onlara gülümsemesini sundu. çocuğun konuşmasını bekliyordu hepsi.

"selam, numaranı alabilir miyim acaba?" diyen çocuk sorusunu jeongin'e yöneltmişti. jeongin'in tip zevkine göre tipi fena değildi. siyah saçları ve uzun bir boyu vardı, şık da giyinen bir çocuktu anlaşılan. fakat yoldan geçen öyle her hangi birine de numarasını verecek değildi. "hayır teşekkür ederim." diyerek kibarca reddetti çocuğu.

çocuk "sosyal medyan'ı ver o halde. numaranı vermeye çekiniyorsan eğer." diye üsteledi.

haksız sayılmazdı ama istemediğini söylemesine rağmen tekrar sorması rahatsız etmişti jeongin'i. aynı kibarlıkla reddetti çocuğu.

"hadi ama, bu kadar güvensiz olma."

bu sefer cevabı jeongin değilde hyunjin vermişti, biraz farklı bir şekilde. çocuğu yakasından tutarak sarstı "istemiyorum dedi ya çocuk it!"

jeongin ve felix, hyunjin'in çocuğa bir şey yapmasından korktuğu için anında müdahale ederek ayırdı ikiliyi.

"seninle konuşmuyorum farkındaysan çakma sarı!"

çocuğun tavrı hyunjin'i iyice sinir ederken yüzüne güzel bir yumruk geçirdi.

"gebertirim oğlum seni!"

nihayet işlerini bitirip çocukların yanına geri dönen minholar olayı fark eder etmez hyunjin'i çocuktan olabildiğince uzaklaştırmışlardı. jisung, yere düşen çocuğu kaldırıp, gitmesini söyledi. eğer kavga büyüseydi karakolluk olacaklardı ve bunu hiçbiri istemiyordu.

jeongin, endişeyle karışık kızgınlıkla konuştu "ya sen niye sinirleniyorsun hemen, halledicektim ben!"

"iki kere reddedildi, üçüncüye yüzü varsa bunu da hesaba katmalıydı!"

"of hyunjin ya!"

"ne oluyor biri anlatacak mı?" diye sordu chan. olaylardan tamamen uzaktı onlar. kavga başlamadan ayırmışlardı ama haklı, haksız kim bilmiyorlardı.

felix artık böyle durumlara alışmıştı, büyük bir bıkkınlıkla anlattı olan şeyi "çocuk jeongin'in numarasını istedi, jeongin vermedi. sonra instagramını istedi, jeongin yine reddetti. çocuk üçüncü kere sordu, hyunjin de sinirlendi işte öyle"

minho elini başına götürerek şakaklarını ovaladı. "bu çocuğun ağzı yok mu oğlum? dört kere reddetsin ne olucak ne karışıyorsun?"

sinirle yerinden kalktı hyunjin "of ne abarttınız be, yedi yumruğu siktir olup gitti işte bitti olay. hadi gidelim." arkasına bakmadan yürüyordu.

olayı büyütmemek adıma konusunu bir daha açmadılar, yemeklerini yedikten sonra jisungların evinde toplanıp film izlemeye karar verdiler.

hyunjin ikili koltuğa uzanarak jeongin'i de yanına çekti. üst üste uzanıyor gibilerdi şu an. hyunjin düz bir biçimde, jeonginse yan şekilde yatarken hyunjin'e sarılıyordu. çocukluktan beri arkadaşlardı. sürekli kavga edip birbirini yiyen tarzda bir arkadaşlıkları yoktu. birbirlerine fazlaca sevgi veriyorlardı. samimiyetsiz olarak adlandırıyordu bazıları bu durumu ama onlara göre yakın olmak birbirine devamlı küfür etmek yerine sevgi sözcüğü söylemekti. ya da aralarındaki bağdan kaynaklanan bir şeydi bu.

yüz milyon kere izledikleri ve asla bıkmadıkları seriyi açtı jisung. yüzüklerin efendisi.
ilk filmden başlayarak bütün filmlerini aynı gün izlerlerdi hep, sabahlarlardı bunun için.

filmin o etkileyici müziği çalmaya başladığında jeongin, kafasını hyunjin'in göğsüne yaslayıp parmaklarını da tişörtünün üzerinden göğsünde gezdiriyordu.

"acıyor mu elin?" diye sordu sessiz olmaya çalışarak.

"acıyor biraz ama öpersen geçecekmiş." dedi hyunjin elini uzatarak.

uzatılan eli küçük bir öpücükle iyileştirdiğini düşünerek sordu "geçti mi?" diye.

hafifçe tebessüm ediyordu hyunjin "geçti."

"bir daha yapma böyle bir şey. olay büyüseydi, o da sana yumruk atsaydı, ne olacaktı o zaman? 3 kere de anlamıyorsa 5 kere söyleriz olur biter. anlaştık mı?"

filmden kopmuşlardı tamamen, kendi içlerinde sohbete dalıp kaçırmışlardı çoğu sahneyi.

"kavga ederdik en fazla, bir şey olmazdı. sen sıkma canını, üzülme de benim için. bak acımıyor zaten elim. o da bana vursaydı eğer, vurduğu yerleri de öperdin, geçerdi." dedi gülerek hyunjin.

"laftan anlamıyorsun cidden." diye kızıp karnına vurdu. hyunjin ani gelen şeyle bağırmıştı tabii. seungmin en sonunda sinirlenip susturmuştu onları. "susun ya, anlamıyoruz filmi!"

jeongin'in üzerine bir ağırlık çökmüştü aniden. yorgun hissediyordu kendini. iyice sokuldu çocuğun göğsüne "bu seferlik es geçeceğim, çok yorgunum"

hyunjin, saçlarını öperek " uyu bakalım" dedi. daha da mayışmasını sağlamak için de bel oyuntusunu seviyordu. aradan çok bir zaman geçmeden uykuya dalmıştı jeongin. sabaha kadar o şekilde yatmışlardı.

hepsinin ara ara uyuduğu olmuştu. jisung 2. filmde tamamen uyumuştu mesela.
seungmin bir numaralı lotr fanı olduğu için uyuduğu dakika sayısı yalnızca 10 dakikaydı. jeonginden bahsetmiyorum bile...










korede tekel var mi bu arada asla bilmiyorum PAMSPWLXPWÖXOWÖDL

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

korede tekel var mi bu arada asla bilmiyorum PAMSPWLXPWÖXOWÖDL

ilk filmden baslayarak bütün seriyi bir gunde bitirmek >>>>>>>>

lotr izlemeyen insanlar bot gibi geliyor bana bu arada. hayatlarında ki en büyük eksik büyük ihtimalle o'dur.

sadece bir öpücük | hyunin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin